Cemil Meriç’i 13 Haziran 1987 tarihinde yolcu etmiştik. Aradan bir su misali akıp giden zaman, beraberinde Cemil Meriç’in de önemini arttırdı. O artık münzevi bir yıldız değil; insanımıza ve insanlığa her dem hayat veren bir güneştir.
Bu satırların yazarı olarak Cemil Meriç’ten en fazla istifade edenlerdenim. Daha çok Ümit Meriç kanalıyla istifade ettiğim Cemil Meriç’i hazırladığımız bir kitapla noktalanacak sanmıştım. Ne mümkün! Nitekim Alev Alatlı; “Bu yazı, Cemil Meriç’in peşine takılan, ardından devir devir, ülke ülke sürüklenen bir okurunun hikayesi. Zaman zaman öfke, zaman zaman hayranlık, zaman zaman kıskançlık, zaman zaman ret, zaman zaman minnetin egemen olduğu baş döndürücü bir serüven. Kah tek vücut olacak kadar yakınlaşan, kah kurtuluşu uzaklaşmakta bulan, bazen aylarca küsen, ezilen, ama dönüp dolaşıp kendisini yine onda sınayan bir okur. Meriç’in bir tek okura yaptığı, bir tek okurdaki aksi” sözleriyle bu hususu çok iyi vurgulamaktadır. 
Erol Güngör “Bu Ülke Bir Acayip Ülkedir” isimli yazısında; “Çağın dışına çıkıp Cemil Meriç’i okumak, onunla konuşmak, daha doğrusu onu dinlemek ne kadar güzel” der.1970’li yıllarda söylenen bu ifadeyi bugün “çağın içine girip, ısrarla Cemil Meriç okumak,onunla konuşmak ve onu dinlemek ne kadar güzel” şeklinde günümüze de uyarlamak mümkündür.
Cemil Meriç kimdir? Kendi ifadesiyle, kendini topluma adayan bir münzevi fikir işçisi.Dün ile bugün ve yarın arasına kelimeden,sevgiden köprü kurmaya çalışan bir fikir adamı.Yirminci asır Türk düşünce ve edebiyat hayatının en önemli kılıçlarından birisi. “Bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin vicdanı olmak, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran duvarları yıkmak:muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak bir köprü olmak isterdim” iddiasından dolayı bir bakıma Türkiye’nin Balzac’ı.
Cemil Meriç hakkında onlarca tez, kitap ve yüzlerce makale hazırlanmıştır. Tesbit edebildiğimiz kadarıyla Honore de Balzac’la ilişkisine temas edilmemiştir. Meriç’in hayatının tercüme ile ilgili döneminin en önemli meşgalesi Balzac tercümeleridir.Altın Gözlü Kız,Onüçlerin Romanı başta olmak üzere hayatının birkaç yılını dahi olarak nitelendirdiği Balzac’ın eserlerine gömmüştür.Bu nedenle Cemil Meriç düşüncesinin kavranılmasında onun tercüme devrinin anlaşılması önemli yer tutmaktadır. Bu dönemi sevgili dostum Dücane Cündioğlu’nun Cemil Meriç hakkında hazırladığı üç kitapla aydınlattığını düşünüyorum.
Onüçlerin Romanı’nın önsözünde Balzac’tan ; “hayatımın büyük hadiseleri eserlerimdir.” sözünü alır ve bir Corneille,bir Hegel,bir Spinoza için de böyle değil mi sorusunu sorar? Yine ; “Ben kaleme ve mürekkebi zincirlenmiş bir kürek mahkumuyum” diyen Balzac’ı hayat hikayesinden dolayı seviyordu. Bir bakıma Balzac’ta kendi hayatını görmektedir.
Hayatı boyunca hür düşünceyi savunmuştur. Ancak yazılarında aşırı yönlendirme mevcuttur.Okura tek tercih sunar:söyleneni kabul etmek. Onun yönlendirme ve telkinleri okuru rahatsız etmez.Tersine entelektüel dünyasında ki sorunları giderir.Bu haliyle hür düşüncenin büyük şovalyesi okurunu adeta kendisine esir eder.
Yazdıkları geniş bir entelektüel tecessüsün ürünü olan Cemil Meriç genellikle deneme tarzında yazmıştır. Söylediklerine katılsak da, katılmasak da yazılarının öğreten, araştırmaya sevk eden, düşündüren ve adeta okuyucuyu kütüphaneye hapseden bir havası vardır. Yazılarında onlarca isim ve kitap adının adres olarak verilmesi;bir cümlenin birçok görüşü ve kitabı bir çırpıda özetlemesi, bizi ister istemez belli adreslere gönderilmektedir. Cemil Meriç söylediklerini kuramsal olarak özlü ve açık bir biçimde dile getirmiş; okurunu araştırmaya, okumaya, düşünmeye ve sorgulamaya sevk etmiştir. 
Cemil Meriç’te bir insandır. Onun da yer yer tazatları vardı.Tezatlarını 38 yaşında gözlerini kaybetmesine bağlarsak daha iyi olur. Ziya Gökalp ve Hilmi Ziya Ülken başta olmak üzere birçok simayı eleştirmekte hatta yargılamaktadır. Haklı olduğu hususlar olmakla birlikte bu eleştirilerinin bir kısmında duygusal hükümler verdiği kanaatindeyim. 
Haziran’a aylardan Cemil Meriç desek olmaz mı? Pekala olur. Hatta ikiye bölelim Haziran’ı. Yılı on iki aya değil de 24’e veya 36’ya bölelim. Bizi kim engelleyebilir ki? Haziran’ın 15’inden sonrasına da 15 Haziran 1961’de vefat eden Peyami Safa’nın adını verelim. Ve devam edelim: Sırasıyla Temmuz’a İdris Küçükömer ve Nurettin Topçu, Ağustos’a Abbas Sayar ve Tevfik Fikret, Eylül’e Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve Ahmet Haşim, Ekim’e Attila İlhan ve Ziya Gökalp, Kasım’a Yahya Kemal ve Doğan Avcıoğlu, Aralık’a Mehmet Akif Ersoy ve Ahmet Mithat Efendi,Ocak’a Halide Edip Adıvar ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Şubat’a Barış Manço ve Tarık Buğra,Mart’a Ömer Seyfettin ve Aşık Veysel,Nisan’a Kemal Tahir ve Erol Güngör,Mayıs’a da Necip Fazıl Kısakürek ve Sait Faik Abasıyanık ayları diyebiliriz.Hatta yılı 52 haftaya ya da 365 güne bölebilir ve her bir haftaya veya güne bir değerin adını verebiliriz. 
Buna kim engel olabilir ki? 
İnsan düşüncesine kim sınır çizebilir ki?