GİRİŞ: AZERBAYCAN’IN KISA TÂRİHİ

Azerbaycan topraklarına, Milat öncesi asırlardan 11. asra kadar devam eden süreçte pek çok Türk boyu yerleşmişti. Selçuklular döneminde tamâmen Türk yurdu hâline geldi. 16. Asırda Şah İsmâil ile birlikte çok sayıda Türkmen ailesi, Anadolu’dan Azerbaycan’a gitti. Bölgeye gelen Moğolların devamı olan İlhanlılar da zamanla Türk kültürünü benimsediler. Osmanlılar 16-18. Asırlarda Azerbaycan’a gelmişler, Erdebîl bölgesi hâriç olmak üzere, Beylerbeyi tâyin ederek yönetime hâkim olmuşlardır.

1747’de Nadir Şah’ın vefatıyla parçalı hanlıklar dönemine giren Azerbaycan toprakları, zaman zaman farklı hanlıklardan gelen birleşik, güçlü Azerbaycan devletini oluşturma teşebbüslerine rağmen Rus işgaline kadar ortaya ciddî bir merkezî yapı çıkarılamadı. Rus işgaline karşı hanlıkların birlik olması, Azerbaycan Türklerinin kalbinde bir arzu ve temenni olarak kaldı. ‘Böl yönet’ politikasını ustalıkla tâkip eden çarlık idâresi, diplomatik manevralarla hanlıkların birlik olmasını engelleyerek art arda bu hanlıkların hepsini kısa sürede ilhak etti. 193.205 Km2 ’lik bir ülke olan Azerbaycan, 1828 yılındaki İkinci Rus-İran Savaşı’nda, İran’ın yenilmesiyle ikiye bölündü. Türkmençay Antlaşması’yla Kuzey bölgesi, Ruslara ait oldu.

1914-1918 yılları arasında Türk orduları Rus-Ermeni işgali altındaki Azerbaycan’a girdi. Mehmet Emin Resulzâde başkanlığında Bağımsız Azerbaycan Devleti kuruldu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk Ordusu çekilmek mecburiyetinde kalınca Ruslar, Azerbaycan’ı işgal edip, Moskova’ya bağlı sözde ‘muhtar cumhuriyet’ statüsü verdiler.

Sovyetler Birliğinin 1990 yılında dağılmasından sonra Ermeniler Rus ordularının desteğinde Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal ettiler. 26 Şubat 1992 târihinde Ermeniler, Hocalı’da Azerbaycan Türklerinden 613 kişiyi katlettiler.

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Çarlık Rusya’sı, Türkmençay Antlaşması’ndan sonra Azerbaycan toprakları üzerinde hâkimiyet kurunca, bölgenin etno-demografik, iktisadî ve dînî yapısını Rusya’nın çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye başladı. Bu çalışmalar, Sovyetler Birliği döneminde de devam etti. Önce Almanlar bölgeden çıkartıldı. Almanların boşalttıkları yerlere Ermeniler yerleştirildi. Çok sayıda Ortodoks Hıristiyan kilise okulları açıldı. Müslümanlarla birlikte Ermeniler üzerinde Ortodokslaştırma baskıları tatbik edildi.

Eserin müellifi Dr. Telman Nusretoğlu; Rus kilise-devlet ittifakının genişleme sürecinde ele geçirdiği Müslüman coğrafyalarda uyguladığı Hıristiyanlaştırma politikalarını, süreklilik ilkesi doğrultusunda bir bütün olarak değerlendiriyor. Bu mânâda İkinci Bölüm’de İdil Müslümanları ve Güney Kafkasya Müslümanlarına yönelik Rusya’nın gerçekleştirmiş olduğu Ruslaştırma, Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine de ana hatlarıyla ışık tutuyor. Ayrıca bu bölümde Rus Ortodoks misyonerliğinde yeni bir tarz ve metodolojinin temellerini atan Nicolay İvanoviç İlminskiy (1822-1891) ve onun çalışmaları hakkında bilgiler sunuyor. İlminsky, misyonerlik eğitimi gören Türkologdur. Kazan Üniversitesi’nde profesördü. Rus olmayan halklar için geliştirdiği eğitim sistemi ile yeni bir Ortodoks Hıristiyan kültürü geliştirdi. Bu metot sâyesinde Rus olmayan insanlara Rus kültürünü benimsetti. En az etkilenenlerin Türkler olduğu söylenebilir. Türkleri, İslâmiyet’ten belli ölçüde uzaklaştırmayı başardı ise de, Hıristiyanlaştırma konusunda başarısız oldu. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Türkler, İslâmiyet’e sımsıkı sarıldılar. Şaman inancına mensup olanlar da yasaklar kalkar kalkmaz eski uygulamalarına döndüler.

13,5 X 21 santim ölçülerinde 256 sayfalık eserin 3. Bölümünde kronolojik olarak Hıristiyan nüfusun Azerbaycan’a yerleştirilmesi süreci ve faaliyetler inceleniyor. Dördüncü bölümde, Bakü, Revan ve Gence şehirlerindeki Ortodoks Kilisesi faaliyetleri ele alınıyor.

Eserin Beşinci Bölümü; Kafkasya’da Ortodoks Hıristiyanlara ait Berpa Cemiyeti’nin Azerbaycan’daki faaliyetlerine tahsis edilmiş. ‘Sonuç’ başlıklı bölümde Dr. Nusretoğlu hükümlerini şöyle açıklıyor:

Çarlık yönetimi 1840’lı yıllardan sonra çıkarmış olduğu kanunlarla ödüllendirmeleri, imtiyazları, teşvikleri de kullanarak kendi siyasî, askerî-stratejik çıkarları doğrultusunda Rus nüfusun Azerbaycan’a yerleştirilmesi işini daha da sistemli hâle getirmiştir. 1896 senesinde İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan Göç İdaresi’nin Azerbaycan’daki bölümü, Rus yerleşimcilerin bütün sosyo-ekonomik ve dînî problemlerinin halledilmesi işiyle doğrudan meşgul olmuştur. 20. asrın başlangıcında artık Azerbaycan topraklarında 200’e yakın Rus köy ve kasabası oluşturulmuştur. Bu köy ve kasabaların her birisinde kiliseler, ibâdet evleri, kilise okulları da açılmış ve bu merkezlerden aynı zamanda etraftaki bölgelere misyonerlik çalışmaları da yapılmıştır. 1860 senesinden sonra ise çar ailesinin himâyesinde Kafkasya’da Ortodoks Hıristiyanlığı Berpa Cemiyeti kurulmuş, misyonerlik çalışmaları bu cemiyetin çatısı altında yürütülmüştür. Rusya’nın Azerbaycan’da 1.000.000 fazla Rus’un yerleşeceği bir Rus ili oluşturmak projesi de yürürlüğe konulmuştur ki bu proje Muğan-Mil Projesi’dir.

Objektif ve sübjektif sebeplerden dolayı Rusya Azerbaycan’da uygulamaya çalıştığı Ruslaştırma, Hıristiyanlaştırma politikalarında istediği neticeleri alamadığı gibi iklim şartları, su baskınları, baş gösteren salgın hastalıklar ve gerekli altyapının oluşturulamamasından dolayı da Muğan-Mil Projesi’ni kısmen uygulayabilmiştir. 1921 senesi istatistik rakamlarına göre Azerbaycan’da 119 Ortodoks köyünden yalnız 55’i ve tarikatçı Rus köylerinden de 30’u bölgede tutunabilmiştir. 1917 İnkılâbı’na kadar olan dönemde giderek karışık hal alan siyâsî durum, körüklenen etnik temelli çatışmalar ve Azerbaycan’da millî uyanışın başlaması sonucu Azerbaycan Türklerinin ülke topraklarına yerleştirilmiş olan Rus nüfusa şüpheyle bakması, Rusların hızla kendi vatanlarına dönmelerine sebep olmuştur. Azerbaycan’dan geriye, Rusya’ya Rus göçünün başlamasının esas sebeplerinden biri de onların yerleştirilmiş oldukları bölgelerin iklimine uyum sağlayamamalarıdır. Onlar Bakü’de, Gence’de dağlık bölgelerde yerleştirilmişlerdi ve bu iklim şartlarına alışık değillerdi. Bu yüzden çeşitli salgın hastalıkların baş göstermesi de Rusların bu köyleri terk ederek kendi yurtlarına dönmelerine sebep oldu .

Yapılan bütün misyonelik çalışmalarına, yeni Hıristiyan olanlara tanınan çeşitli imtiyazlara rağmen münferit vakalar dışında Azerbaycan toplumu İslamiyet'e bağlılığını devam ettirmiş, kilise-devlet ittifakı bu istikamette de arzuladığı sonucu alamamıştır. Buna rağmen zamanla Rus kültürünün Azerbaycan toplumu üzerindeki etkisi artmış, millî ve dinî köklerden beslenen eğitim engellenmiş ve böylece Azerbaycan halkının İslamiyet’e bağlılığı da ancak şeklen devam edebilmiştir. Ruslar özellikle Azerbaycan’da açılan misyoner eğitim kurumlarında yetiştirilen gençlerin işgal yönetimince daha etkin konumlara getirilmesiyle kendi millî-dinî kaynaklarından koparılarak Rusça düşünen, Rus kültürünü benimsemiş elit nesiller yetiştirmek istikametinde kısmen başarılı olmuştur. Bütün bu yürütülen Ruslaştırma Hıristiyanlaştırma ve sonra Sovyet döneminde de devam ettirilen dinsizleştirme politikaları sonucunda Müslümanların inancının kısmen de olsa zayıflatıldığı şüphesizdir. Dil, din ve târih şuuru açısından işgalle birlikte devam eden bu dönem Azerbaycan Türklerinin gerilemesine, kültür sahâsında yozlaşmasına da sebep olmuştur. İşgalle birlikte Azerbaycan coğrafyasında yüzden fazla kilise, ibâdet ev, kilise mektepleri açılmıştır. Günümüzde, bu uygulamaların sonucu olarak, Azerbaycan’ın farklı bölgelerinde Rus köyleri bulunmakta, Bakü başta olmak üzere büyük şehirlerde önemli miktarda Rus nüfus yaşamakta ve pek çok kilise de Azerbaycan’daki bu Ortodoks Rus nüfusa hizmet sunmaktadır.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected] www.otuken.com.tr

Dr. TELMAN NUSRETOĞLU: 1971 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin şu anda Ermeni işgali altında olan Zengilan bölgesinde dünyaya geldi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinden Türkiye’ye eğitim için getirilen ilk öğrencilerin arasında yer aldı. 1997 yılında Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 2010 yılında ise Marmara Üniversitesi Genel Türk Târihi Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans tezinin konusu, ‘1801-1813 tarihleri Çarlık Rusya’sının Azerbaycan Siyâseti’ idi. İstanbul Üniversitesi Genel Türk Târihi Bölümü’nden doktor unvanını aldı. Azerbaycan’da ve Türkiye’de ondan fazla makalesi yayınlanmış, Bakü’de yayınlanan Tercüman gazetesinin de başyazarı olmuştur. 2012 yılında İstanbul’da ‘Rusya’nın Azerbaycan’da Hâkimiyet Kurma Mücadelesi’ isimli kitabı yayınlanmıştır. Evli ve dört çocuk babasıdır.

KUŞBAKIŞI:

SEYYİD BURHANEDDİN:

Efendimiz’in (s.a.v) pak neslinden olan Seyyid Burhaneddin Hüseynî Hazretleri; birçok büyük Allah dostunun memleketi olan Özbekistan sınırları içerisindeki Tirmiz’de Milâdî 1165 yılında dünyaya gelmiştir. 12 yıl süren manevi eğitimini, kıymetli bir âlim olan Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled Hazretleri’nden almıştır. Bu süre boyunca, ‘Kubbetü’l İslam’ olarak adlandırılan Belh’te bulunmuş ve hocasının oğlu Celâleddin’in (Mevlânâ) eğitimini de üstlenmiştir .

Belh’te geçirdiği yıllar boyunca, ilmen ve mânen olgunlaşan Seyyid Burhaneddin, mürşidi Bahaeddin Veled Hazretleri’nden aldığı icâzetle buradan ayrılıp doğum yeri olan Tirmiz’e geri döner ve irşat vazifesine başlar. 1230’da Bahaeddin Veled’in vefatını öğrenen Seyyid Burhaneddin gördüğü bir rüya üzerine, hocasının kendisine güzide bir emâneti olan Mevlana’yı yetiştirmek için 1231 yılında Konya’ya gider. Mevlânâ’ya 9 yıl boyunca ilmin sırlarını öğretir, tahsilinin devâmı için Şam ve Halep medreselerine yollar ve kendisi de Kayseri’ye döner. 1244 yılında Kayseri’de vefat eder.

Emrah Bekçi’nin hazırladığı 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 194 sayfalık eserde; velilerin ve gerçeği anlayanların baş tâcı, temiz ve ârif kişilerin özü, dünya ve insanlıkla ilgili sırların tercümanı, ilâhî işâretlerin kandili, ârif, olgun ve kılı kırk yaran müdekkik Seyyid Burhaneddin’in hayatı, yerli ve yabancı ilim adamları tarafından hakkında yapılan araştırmalar, eserleri öğretileri, Kur’ân Âyetlerine getirdiği yorumlar ve özlü sözler yer alıyor. Seyyid Burhaneddin Hazretleri’nin özlü sözlerinden bâzıları: -Hiçbir şey bilmesen bile, kendini tanıdın-bildin mi bilginsin, ârifsin. -A genç, bilgiyle malı bir arada elde et. Bunlar olmadıkça ömür, adamı kör ve zelil eder. -İnsan nefsiyle savaşmazsa, hakikate ulaşamaz. Hakikate ulaşınca savaş biter. -Anaya, babaya iyilik etmek, binlerce yıl ibâdetten daha sevimlidir. -Sohbete ehil olmayan kimselerle oturup kalkma! Kitabın sonunda, Seyyid Burhaneddin Hazretleri isimli, Emrah Bekçi tarafından yazılmış tiyatro senaryosu vardır. (s: 145-186)

ORAN / ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI: Mevlânâ Mahallesi, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı Nu: 79 Kat: 5-6 Kocasinan, Kayseri. Telefon: 0.352-352 67 26 Belgegeçer: 0.351-352 67 33 e-posta: [email protected]. www.oran.org.tr

KALEMİMDEN DÖKÜLDÜLER: 13,5 x 19,5 santim ölçülerinde, 183 sayfalık eserin yazarı, Hürriyet Oğuzkan, âlim ve fâzıl insan, Kültür Bakanlığı Müsteşarlarından Prof. Dr. Emin Bilgiç (1916-1996)’in kızıdır. Bilindiği gibi Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinde müftülük yapan büyük baba Sâdık Bilgiç’ten itibâren âilede, ilim ve siyâset sâhasında isim yapmış pek çok şahsiyetler yetişmiştir. Hürriyet Oğuzkan, dededen ve babadan tevârüs ettiği his ve fikir hâmulesinin ürünlerini önce biriktirmiş kumbara dolunca, bankaya yatıramayacağı için, bir gecenin yarısında karar verip, kitap sayfalarına aktarmayı kararlaştırmış.

Bu düşünceyle meydana gelen eserde; inançla yıkanmış, insan ve memleket sevgisiyle şekillenip parlatılmış; bâzıları vezinli-kafiyeli, bâzıları kalemin ucundan döküldüğü gibi bercesteler yer alıyor. Şiirlerde Hoca Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Âşık Veysel esintileri, Nâmık Kemal’in hürriyet, Yahya Kemal’in kültür, Mehmet Âkif’in iman dolu düşüncelerinden alınan ilhamla hasletlerimiz ve meselelerimiz nakış nakış işlenmiş.

Çocuklarını ve torunlarını Türk-İslam kültürü ile yetiştirmek isteyen ailelerin evlerinde başucu kitabı olma özelliğine sâhip eser, 68 adet şiirle; ayırım yapmadan, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeye yönlendiriyor. Asırlar boyunca mekânlar değişse bile aynı teknede yoğrulmuş Türk millî kültürünü zihinlere ve gönüllere yerleştiriyor. Yazar dâvâsını; ‘Bağımsız ve âdil bir Türkiye’de ve dünyâda, ruh ve beden sağlığı yerinde, kendini geliştiren bireylerin yetişmesine hizmet etmek’ olarak açıklıyor. Başka söze ne hâcet…

BOĞAZİÇİ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 www.bogaziciyayinlari.com.tr e-posta: [email protected] [email protected]

ZİNDAN OKUMALARI / Hapishâne Defteri: Nâşir ve Yazar Oğuzhan Cengiz, kitabı hakkında şu ifâdeleri kullanıyor: ‘Bu kitap, yazılış özelliği bakımından adını koyamadığım ilk kitap oldu. Hikâye değil, roman değil, hâtıra kitabı hiç değil…’ Türkiye’mizin 1970’li yıllarda yaşadığı kâbus dolu günleri, yaşları kırkın üzerinde olanlar iyi hatırlarlar. O yıllarda mücâdeleye gönüllü koşanlar arasında olan Ülkücü yazarımız da vardı. Karıştığı olaylar sebebiyle hapse düşen yazar, hapishânede yaşadıklarını ‘Yanıkkale’ ve ‘Kapıaltı’ adlı kitaplarında anlatmıştır. Bu kitap, hapishâne hayatını uzun yıllar yaşayan, o hayatın getirdiği sıkıntı ve bunalımlardan kurtulabilmek için, kendini ‘kitap okumaya’ veren, anlamaya ve idrak etmeye çalışan bir kişinin okuduklarının kısa bir özeti gibidir. Tâbir-i caizse, küçük bir kütüphane, insan hayatının sosyal, psikolojik yönlerini inceleyen, Türk kimliği, Türk târihi, İslam ve Türkler, Türk kültür ve medeniyeti, Haçlı Seferleri, v.s. konularında doyurucu bilgiler sunan bir kitaptır.

Bu kitapta; Türk târihinden Haçlı Seferlerine, İslam’dan Hıristiyanlığa, medeniyetten kültüre, günlük olaylardan târihe geçişlerin sıkça yapıldığını göreceksiniz. Aslında bu geçişler okuyucuya bir şeyler vermeye yöneliktir. Fakat ders verir gibi, nasihat eder gibi değil, okursanız kesinlikle anlarsınız kabilinden bir anlatımla sunulmuş… Onlarca kitabın arasında gezinecek, her birinden ayrı bir zevk alacaksınız. Her birinde bambaşka bir dünya bulacak, bambaşka görüş ve fikirlerle tanışacak, belki bildiklerinizi tekrar edecek belki de yepyeni hususlar hakkında bilgi sâhibi olacaksınız. Okurken asla sıkılmayacak, yorulmayacak ve elinizdeki son sayfasına kadar okumadan bırakamayacaksınız.

Mâceralar, acılar, sıkıntılarla dolu on iki yılın, hapiste geçen on iki yılın, elde kalan en somut ürünü olan bu kitap, okumakla, öğrenmekle, insanın neler kazanabileceğini, kendini nasıl olgunlaştırabileceğini, fikir ve düşünce dünyasını nasıl geliştirebileceğini göstermesi bakımından da üzerinde önemle durulması gereken öğretici, eğitici bir kitaptır. Hapishanede kendi kendini eğiten, kendi kendine okumaya karar veren bir gencin okuduklarını nasıl değerlendirdiğini, kendine ne gibi değerler kattığını öğrenmek, anlamak isterseniz, bu kitabı mutlaka okumalısınız… 16 X 24 santim ölçülerinde, 630 sayfalık kitap, Şubat 2018’de yayımlandı.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 e-posta: [email protected] www.bilgeoguz.com.tr

KISA KISA… KISA KISA…

1-ATATÜRK’ÜN YÂVERİ CEVAT ABBAS GÜRER: Derleyen Turgut Gürer / İş Bankası Kültür Yayınları.

2-OSMANLI ARŞİV VESİKALARI ÜZERİNDE İNCELEMELER 2: Haydar Çoruh / Kurtuba Kitap.

3-SELAHADDİN EYYÜBİ: Abdullah Yıldız / Pınar Yayınları.

4-SİİRT’İN CUMHURİYET SERÜVENİ (1923-1950): Ömer Obuz / Akıl Fikir Yayınları

5-TARİHTEN BİR DEMET: Ahmet Seven / Etüt Yayınları