Kitabın yazarı Feroze A. K Yasamee 1950 yılında doğmuş, Cambridge ve Londra üniversitelerinde târih eğitimini almış Manchester, Leeds ve Londra üniversitelerinde uzun yıllar boyunca ders vermiştir. Çalışmaları umûmiyetle 19. ve 20. Yüzyıl Ortadoğu ve Balkanlar hakkındadır.

hakkındadır. Yusuf Selman İnanç tarafından tercüme edilen 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 373 sayfalık eserin ilk üç bölümünde sırasıyla Osmanlı Devleti’nin Çöküşü, İkinci Abdülhâmid Han’ın Rejimi ve O’nun Dış Politikası ele alındıktan sonra, devam eden kısımlarında iktidarının 1878-1888 yılları arasındaki on yıllık döneminin önemli dış meseleleri ele alınmaktadır .

Yasamee’nin bu çalışmayla Osmanlı çalışmalarına son derece özgün güvenilir bir katkı yaptığını görmekteyiz. Görüldüğü üzere ele alınan dönemde yaşanan dış problemler Osmanlı’nın yeniden hayat bulma veya çökmesi ile ilgilidir. Bu dönemde devlet için son derece önemli bölgelerde Büyük Güçler (İngiltere, Rusya, Almanya) ve Osmanlı arasında yaşanan krizleri (Kıbrıs, Bulgaristan, Mısır, Doğu Rumeli, Boğazlar ve Batum) ve bu krizlerde Sultan’ın tâkip etiği, çatışan güçler arasında birini diğerine karşı kullanma politikasını görüyoruz. Bu yılların dış meselelerinde 2. Abdülhâmid’in tâkip ettiği dış politikanın unsurları, genel politikasının temel çizgilerini oluşturmuştur. Bu açıdan bakıldığında yazarın eserinde ele aldığı ilk üç bölümde 2. Abdülhâmid Han’ın nasıl bir devlet devraldığını, o dönemdeki milletlerarası şartları, büyük güçler arasındaki güçler dengesini ve Abdülhamid’in iç ve dış politika arasında nasıl bir denge tâkip etiği açısından önemlidir. Osmanlı Devleti, dünyanın üç büyük kıtasında Asya, Avrupa ve Afrika’da önemli genişlikte toprakları elinde tutmuş ve çok sayıda farklı etnik ve dînî grubu içinde barındırmıştır. Bu gruplar içinde Müslüman Türkler, Arnavutlar, Araplar, Bosnalıların ve Kürtlerin yanı sıra, Ortodoks Hıristiyan Yunanlılar, Bulgarlar, Romanyalılar ve Sırplar, Katolik Ermeniler, Katolik Mârûnîler ve Hırvatlar, İspanyolca ve Arapça konuşan Yahudiler ve diğer pek çok grup vardır.

Yazarın düşünceleri Osmanlı Devleti’nin çöküşü sâdece sözü edilen bu grupları etkilemekle kalmamış, aynı zamanda Büyük Güçlerin politikalarını da etkilemek suretiyle Avrupa’daki güçler dengesini ve milletlerarası sistemin istikrarlı yapısını tehdit etmeye başlamıştır. Bu bakış açısıyla ele alındığında Osmanlı’nın çöküşünü milletlerarası yön olarak değerlendirilmekte ve dolayısıyla Osmanlı’nın çöküşü, sâdece milletlerarası olaylardan etkilenen değil, aynı zamanda onları etkileyen ve yön veren olay olarak da incelenmeyi hak etmektedir. Lâkin Asya târihini de Avrupa ve Afrika târihini de tam mânâsıyla anlamak mümkün değildir. Aslında Osmanlı Devleti’nin asıl çökmeye başladığı dönem 1768 ve 1839 yılları arasındaki yıllardır. Bu yıllarda milletlerarası devlet mücâdeleleri ve güç politikaları Osmanlıyı çok zor duruma düşürmüştü. Ön plana çıkan Rusya Osmanlının güvenliğini sağlayan Kırım ve Kafkasya’yı ele geçirmek amacıyla büyük bir güç olarak ortaya çıkmıştı. Polonya ve küçük devletlerin paylaşılması Akdeniz’in doğusunu Fransız ve İngiliz çatışma bölgesi hâline getirmiş ve bütün batı, İngiltere ve Rusya’nın rekabet alanı haline gelmiştir

Eserde ele alınan diğer en önemli sebep ise 1881-1882 Eylül ayında gerçekleşen Mısır krizidir. Altıncı bölümde bahsedilen Abdülhâmid Han’ın Mısır meselesi ile ilgili olarak elini zayıflatan unsurlar ele alınmaktadır. Bunlardan ilki Fransızların ve İngilizlerin Mısır topraklarındaki çıkarları ve bunların mahallî yöneticilerle olan bağlantıları ve Mısır’ın merkezden uzak yönetim biçimi, ayrıca Mısır’ın Osmanlı hâkimiyetindeki Arap bölgelerini kontrol etme konusunda Osmanlı’ya meydan okuma potansiyeline sâhip olmasıdır. Asıl sıkıntı İngilizlerin Mısır’ı işgali sırasında Osmanlı devletinin yanında onu destekleyici bir güç olmamasıydı.

Yasamee’nin ele aldığı Rusya ile Afganistan arasında sınır ihtilafı sebebiyle çıkan Penjdeh krizi ise Mart ve Haziran ayları 1885 yılında gerçekleşmiştir. İngiltere’de bulunan Fehmi Paşa, Sultan İkinci Abdülhâmid Han’a savaşın çıkma ihtimalinin yüzde doksan olduğunu ve İngiliz kamuoyunun yüzde sekseninin savaş taraftarı olduğunu belirtmiştir. Ancak Abdülhamid Han ne Rusya’nın ne de İngilizlerin yanında yer almıştır.1886 Haziran ayında yeniden gündeme gelen Boğazlar, Mısır ve Batum meseleleri Rusya’nın; Berlin Antlaşması ile Rusya’ya verilen Batum’u Berlin Antlaşmasını hiçe sayarak değiştirmeye kalkışmıştı. Asıl hedeflenen ise Batum’u silahlandırarak Karadeniz’de askerî bir deniz kuvveti oluşturmaktı. Sadrazam Kâmil Paşa İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında Rusya saldırganlığına karşı Asya’da ortak siyasî çıkarların var olduğunu ve Osmanlı varlığının İngiltere için önemli olduğunu vurgulamıştır. Ancak Abdülhâmid Han İngiltere veya Rusya arasında bir tercih yapmamıştır. Bunun sonucunda ise Fransız ve Rus ittifakına yaklaşmıştır. Berlin Antlaşması ile diğer güçlerin beklediği Osmanlı devletinin çökmesi hedeflenmişti. Ancak öyle olmadı. 1888 yılında devlet hâlâ ayaktaydı. Bu durum, büyük güçlere tam anlamıyla bağımlı olmaktan kaçınılarak başarılmıştır. Yazara göre bu başarının sağlanmasında Abdülhamid Han’ın tâkip ettiği dış politikanın katkısı büyüktür. Özetle Berlin’de oluşan düzeni devam ettiren, büyük ölçüde Sultan’ın kendisidir.

1902 yılına gelindiğinde ise Makedonya meseleleri ön plandaydı. Balkan topraklarında meydana gelebilecek savaş Osmanlı devleti için tehlikeliydi. Sultan’ın cevabı ise aktif balkan diplomasisi ve askerî olarak tâkip etmek olmuştur. Lakin bu politikası 1908’de 2. Meşruiyet’in ilanına kadar devam etmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin elinde tutmaya çalıştığı topraklar birer birer kaybedilmeye başlanmıştır. 1911’de Kuzey Afrika’da Trablusgarp, 1912-1913 yılları arasında ise Osmanlı’nın Avrupa’daki Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ kaybedilmiş ve böylece Birinci Dünya Savaşı’na giden yol açılmıştır.

Genel olarak bakıldığında kitabın ele aldığı dönemde (1878-1888) Abdülhamid Han riyâsetindeki Osmanlı; Mısır, Sudan, Bulgaristan ve daha birçok bölgede düvel-i muazzama ile toprak bütünlüğünü korumak için mücâdele etmektedir. Kitap bağımsızlık mücâdelesinin bir parçası olarak da okunabilir. Öte yandan üzerinden, yalan veya yanlış, türlü efsâneler üretilen Abdülhâmid Han’ın sâdece siyâsetine değil, kişiliğine dair de malûmat veren ve kapsamlı bir tablo çizen kitap böylesine ihtilaflı bir figürün nasıl ‘itidal’ ile ele alınabileceğinin de bir örneğini sergilemektedir.

KRONİK KİTAP: Ömer Avni Mahallesi, Balçık Sokağı Nu: 6 Gümüşsuyu, Taksim – İstanbul.Telefon: 0.212-243 13 23, Belgegeer: 0.212-243 13 28 e-posta: [email protected] // internet: www.kronikkitap.com Umut Ulutaş (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölmü Lisans Öğrencisi): Abdülhâmid’in Dış Politikası / Düvel-i Muazzama Karşısında Osmanlı 1788-1888, Târih Kritik Dergisi, İstanbul, Nisan 2018, C: 4, S. 2, s: 40-42 (Özetlenerek iktibas edilmiştir.)

KUŞBAKIŞI

ATSIZ / HİKÂYELER: Türk târihinin ve Türk dilinin çok usta kalemlerinden biri, hattâ birincisi olan Nihal Atsız merhumun yazı hayatında en az eser verdiği sâha hikâye telifidir. Romanları, fikrî yazıları ve şiirlerinden sonra dördüncü sırada yer alır. O’nun, üstün bir edebî değer taşımasına rağmen hikâyeleri, dergi sayfalarında kalmıştır ve çok az kişi tarafından hatırlanmaktadır. Ötüken Neşriyat, takdire şâyan bir kadirbilirlik örneği vererek Atsız Ata’nın hayatı boyunca yazdığı beş hikâyeyi, çok şık ve sevimli bir kitap hâlinde yayımladı. Kitabın baş tarafında; Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un değerlendirmeleri bulunuyor. Profesör Ercilasun’un yazısından tadımlık birkaç satır:

‘Atsız’ın ikinci önemli tarafı sanatkârlığıdır. Sanatında ön plana çıkan da romanlarıdır. Dört büyük roman ile küçük iki hiciv romanı da yazmış bulunan Atsız’ı belki de ölümsüz kılacak olan Bozkurtların Ölümü ve bu romanın kahramanı Kür Şad’dır. Bu romanıyla Atsız, hâfızalarda “zamanımızın Kür Şad’ı” olarak yer almıştır. O’nun en başarılı romanı hiç şüphesiz Türk edebiyatı târihinde müstesnâ bir yeri hak eden ‘Ruh Adam’dır. Fakat âdeta modern bir destan olan Bozkurtlar, yarattığı heyecan dalgasıyla toplum ve gençler üzerinde çok daha derin tesirler bırakmıştır.’

***

‘Ben hikâyeleri defalarca okudum. Her okuyuşumda farklı bir taraf buldum ve farklı tat aldım. Okuyucuların da, Atsız’ın ilk kalem denemeleri olan hikâyeleri farklı tarzda değerlendirecekleri muhakkaktır. Fakat ne olursa olsun, beş hikâyede de Atsız vardır.’ 12,5 X 20 santim ölçülerinde sert kapaklı cilt içerisinde 68 sayfalık kitapta, ‘Dönüş’ (s: 29-31), ‘Şehitlerin Duası’ (s: 35-41), ‘Erkek, Kız’ (s: 45-51), ‘İki Onbaşı’ (s. 56-60), ‘Her Çağın Masalı: Bozdoğanla Sarı Yılan’ (s: 63-68) başlıklı hikâyeler var. Her hikâyenin sonunda yayınlandığı dergi hakkında bilgiler, hikâyeden hikâyeye geçişlerde tam sayfa hâlinde ve hikâyenin mevzuu ile bağlantılı karakalem resim çalışmaları bulunuyor.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected] www.otuken.com.tr

KANUNLARIN RUHU ÜZERİNE:

Fransız siyâset felsefecisi Montesquieu (1689-1755), aydınlanma döneminin en önemli düşünürlerindendir. Hukuk eğitimi gördü, avukatlık, şehir meclisi üyeliği ve hâkimlik yaptı. 1748 yılında yirmi yıllık bir çalışmanın eseri olan 1048 sayfalık ‘Kanunların Ruhu Üzerine’ isimli eseri yayımlattı. Eserinde yönetim sistemlerini: Prensiplerden hareketle fazilet, ahlâk ve edebe dayalı cumhuriyet, haysiyete, şerefe dayalı monarşi ve korkuya dayalı diktatörlük olarak üçe ayırır. Eleştiriler üzerine, 1750’de kitabının müdafaasını yazdı, ancak Katolik Kilisesi 1751’de kitabı yasakladı.

Bu muazzam eser dünyadaki bütün halkların kanunları, gelenekleri, usullerini ele alır; her bir topluma en uygun yönetim şeklini ve kanunları tespit eder, bunun maddî ve mânevî gerekçelerini açıklar. Kuvvetler ayrılığı, yönetim şekilleri ve kanunların yönetim şekilleriyle ilişkisi, şekli, prensipleri; siyâsî ve medenî hürriyetler; iklim, ticâret ve dinin toplumlarla, hürriyetle, yönetim şekilleriyle ve kanunlarla ilişkisini öne çıkan konulardır. Güncelliğini kaybetmeyen, günümüze de kılavuzluk eden bu kitap, aynı zamanda sâde ve anlaşılır diliyle de her devrin hukukçusuna, siyâsetçisine ve okuyucusuna hitap etmektedir. 12,5 X 20,5 santim ölçülerinde 988 sayfalık eser, Berna Günen tarafından Türkçeye çevrildi, Ekim 2017’de okuyucu ile buluşturuldu.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI: İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-243 56 00 [email protected] İnternet: www.iskultur.com.tr

SANATLA DİRENİŞ: Eserin yazarı fotoğraf sanatkârı John Berger; ‘Günbegün bütün dünyada medya ağı gerçeklerin yerine yalanları koyuyor. En başta siyâsî veya ideolojik yalanlar değil, insan hayâlinin ve tabîi hayatın aslında nasıl ve niçin oluştuğuna dair görüntülü, müşahhas yalanlar var.’ Bütün yalanlar tek bir devasa sahtekârlıkta toplanıyor: hayatın kendisinin bir metâ olduğu ve onu satın almaya gücü yetenlerin, onu hak edenler olduğu düşüncesi… Çoğumuz bunun yanlış olduğunu biliyoruz ama, ‘algılama operasyonu’ denilen, aslında ‘algılatma’ hattâ ‘yanıltma operasyonu’ diyeceğimiz düzenlemelerle meselelerin, belli çevrelerin istediği şekilde kabullenilmesi sağlanıyor.

Berger’a göre sanat yanıltılmaya karşı direncimizi güçlendiriyor. ‘Sanatla Direniş’ isimli eserindeki denemelerde, birçok klasik ve modem sanatkârların eserlerinin yanı sıra, Fransa’daki on binlerce yıllık mağara resimlerini ve Mısır’daki Feyyum portrelerini de ele alıyor. Okuyucuya; sanatın, fert ve toplum için ne kadar vazgeçilmez ve tedâvi edici olduğunu hatırlatıyor.

Berger bir başka denemesinde: ‘Bugün, var olanı resmetmeye çalışmak, ümidi teşvik eden bir direniş eylemidir.’ Diyor. Bir diğerinde ise şöyle ekliyor: ‘Direniş eylemi, sâdece bize sunulan dünya-resminin saçmalığını kabullenmeyi reddetmek değil, bu resmin geçersizliğini duyurmaktır. Cehennem içeriden geçersiz ilan edildiğinde, cehennemliği son bulur.’ Aslı Biçen’in Türkçeye çevirdiği eserin ikinci baskısı, 13 X 19,5 santim ölçülerinde 192 sayfa hacimle, Mart 2018’de okuyucuya sunuldu.

METİS KİTAP: İpek Sokağı Nu: 5 Beyoğlu 34333 İstanbul. Telefon: 0.212-245 48 98 Belgegeçer: 0.212-245 45 19 e-posta: [email protected] // www.metiskitap.com

KISA KISA / KISA KISA…

1-İMPARATORLUK OYUNLARI: Norman Stone- Ketebe Yayınları

2- ÖYKÜYE AĞIT: Nehir Aydın Gökduman / Pınar Yayınları.

3-BERİM KISA TÂRİHİM: Stephen Hawking – Sıla Okur / Doğan Kitap

4-KIRLANGIÇ ÇIĞLIĞI: Ahmet Ümit / Everest Yayınları.

5-DİL HARAB: Fatma Fahrünnisa / Koç Üniversitesi Yayınları.

DERKENAR DOĞRUSU…

Eli kalem tutanlar, profesyonel ve amatör yazarlar, özellikle de gazeteciler! Çok seyrek ve az kullandığınız kelimeleri yazmadan önce mutlaka lügate bakınız. Yanlış yazacağınız kelimeler, okuyucularınıza kötü örnek olur. Onlar da sizin gibi yazarlarsa, Türkçemizin bozulmasına, ezilip yok olmasına sebebiyet verdiğiniz için suçlu olursunuz. Unutmayınız!

Türkçemizi kaybedersek, candan aziz vatan toprakları drâhil kaybedilecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir. İHA kaynaklı bir haberde “köpek yavrularının ‘yediemin’e teslim edildiği” belirtiliyor. Doğrusu ‘yed-i emîn’dir. ‘Güvenilir kişi veya müessese’ demektir. Haberi yazan câhil olabilir. Ajansın editörü niçin görmemiş? Haberi gazeteye koyan da câhil olabilir. Gazetenin musahhihi, editörü de mi câhil? Bu kadar çok sayıda câhil nasıl bir araya gelebilmişler? Vah vah!

***

Elektrikli mutfak âletleri imal bir firma, ürettiği mâmulüne ‘cezwe’ adını vermiş. Cezvenin sapı çekiç sapı gibi büyük ve iri yapılsaydı, Türkçe hassasiyeti olanlar, firma sahibinin avucuna orta şiddette vurmak için kullanabilirlerdi. Daha faydalı olurdu.

***

Bir gazetede: ‘Türkiye artık kabuğunu yırtmalıdır.’ Cümlesi dikkatimi çekti. Kabuk denilen nesne yırtılmaz, kırılır. Yırtılacak olan ‘zar’dır.

***

ÖZLÜ SÖZ: Kâmil insan, her bildiğini söylemez. Her söylediğini bilir.