“Kürtlerin gerçek inancının Zerdüştlük olduğu, İslamiyeti kabul etmekle kaybettikleri” iddiaları ile bölücü önderleri maliyeti ağır olacak bir baklayı ağızlarından çıkarmış oldular. Ortalama Türkten daha dindar olan Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımızın bu iddialara tepkisi, açığa çıkmasa dahi oldukça etkili ve derin olacaktır. Bölücü terör örgütü bir dönem bölge halkını arkasına alabilmek için dindarları rahatsız eden politikalara dört elle sarıldı. Kendilerini dini bütün Müslüman kabul eden nice Kürt aileler, çocuklarının dinini, imanını, namusunu korumak için kızları dahil olmak üzere terör örgütü saflarına gönderdiler. Bana ulaşan bir kaynağa göre, kızını dağa gönderen imam, “jandarma her an gelip çocuğuma tecavüz edebilir, bu dinsiz sisteme karşı dinimi korumak için ne gerekiyorsa yapmalıyım” şeklinde kendisini savunmuş. Aynı şekilde yakın dönemde diyanetin imamlarına uymanın doğru olmadığını iddia eden bölücü örgüt Kürtler için kendilerine göre gerçek dindar imamlar tayin etmişti. Böylece Kürtlerle Türkiye devleti arasındaki her türlü bağı koparmayı planlıyordu. Bu stratejileri izlerken Türkiye’nin laik sisteminin dindarları rahatsız eden uygulamalarını kendi bölücü heveslerine yol açıcı bir unsur olarak kullanarak, Müslümanlığını hakkıyla yaşamak isteyen Kürtleri kendi safına çekiyordu. Özellikle 28 Şubat döneminde dindar halkın yönetimden şikayetleri olduğu halde bu durum bir isyan vesilesi yapılmamış, zaman içinde sorunların çözüm yolu aranmıştır. Aynı dönemde bölücü örgüt ise, halkın dini ihtiyaçlarını karşılamak, dini konulardaki baskılardan kurtarmak için değil fakat bu bahane ile devlete isyana, kardeş kanı dökülmesine köklü gerekçe bulmaktı. Bugün ise Kürtlerin Müslüman değil Zerdüşt olduğu yönündeki iddialar sebebiyle bölücü örgüt tabancayı kendi ayağına sıkmıştır. Gizli niyet ve inançlarını ortaya koymakla aslında iyilik yapmıştır. Bölgede İslamiyetten önce Zerdüştlük, İslam kaynaklarındaki adıyla Mecusilik diye bir inanç sistemi bulunmaktaydı. İran’ın önceki inancı olan Zerdüştlük, birçok yönüyle putperest özellikler taşımaktadır. Önce Hıristiyanlık ve daha sonra İslamiyetle birlikte birçok putperest sistemler gibi Zerdüştlük de ortadan kalkmıştır. Bugün Hindistan’da oldukça sınırlı sayıda Zerdüşt bulunmaktadır. Bölücü örgütün, bölgede yeni bir bölünme zemini oluşturmak üzere Zerdüşt inancı ve önde gelenleri ile ilgili propagandası uzun süreden beri devam etmektedir. Ancak Kürt vatandaşlarımızın kitleler halinde Zerdüştlüğe geçmelerini kimsenin beklememesi gerekmektedir. Bölücü örgütte böyle bir beklenti varsa bunların tarihin temel kanunlarında haberi olmadığı sonucu ortaya çıkar. Türklerin İslamiyetten önce Şaman, Budist, Maniheist inancı mensubu olmaları, bugünkü Müslümanlıklarına halel getirmediği gibi Kürtlerin daha önce Zerdüşt olduğu iddiaları da bugünkü dinlerine halel getirmez. Burada asıl hedef ise, bölgede önemli derecede birleştirici unsur olan İslam’dır, daha doğrusu inanç birliğine dayanan barış ve huzur ortamıdır. Lozan’da Musul müzakereleri devam ederken Kürtlerin Farisi kökenli olduklarını savunan İngiliz temsilcilere, Türk heyeti Encyclopaedia Britannica’yı referans göstererek Kürtlerin Turan kökenli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Lord Curzon bu iddiayı sadece Türklerin savunduğunu söylemiştir. Bence ilginç olan ise Curzon bu tespitlerin temel İngiliz ansiklopedisinin hangi cildinde ve sayfasında yer aldığını sormaması, böylece doğruluğunu kabul etmesidir. Sonraki baskılarda ise bu tür tespitler çıkarılmıştır. Kürtlerin Turan kökenli olduğunu bugün Türkiye’de bölücü teröre en karşı olan Kürt vatandaşlarımız dahi pek kabul etmez, zaten sorun da bu değil. Ancak asırlarca iç içe yaşamış bu insanları birbirine düşman etmek için her türlü tezgahı kullanmaya hazır İngiliz emellerini tespit açısından bunları yazdım. Yine Lozan’da Türk heyetinin Musul’da plebisite (halkoyuna) başvurulması teklifine Lord Curzon şiddetle karşı çıkıyor ve şu gerekçeyi öne sürüyor. “Kürtlerin büyük çoğunluğu okuma yazma bilmez. Bizim (İngilizlerin) başlattığı Kürtçe okuma yazma programı ile Kürtler henüz kendi dillerini ve alfabelerini öğrenememişlerdir.” Anadilde eğitim tartışmaları sürerken bölgeyi kendi emperyalist hedefleri doğrultusunda kullanmak isteyen İngiliz stratejilerini bir daha hatırlayalım. Kavimler göçü devam ederken Zerdüşlerin bir kısmı Kürtleşmiş, Kürtlerin bir kısmı Zerdüşt inancını benimsemiş olabilir. Ancak asırlardan beri Kürt vatandaşlarımız Müslümanlığı kabul etmiş olup, bu konuda hiçbir sorunları yoktur. Varsa sorunun temelinde İslamiyet değil, bazı yöneticilerin baskıcı uygulamalarıdır. Mesela on yıllarca yönetimin göz yumduğu Güneydoğu dağlarındaki klasik dini eğitim veren Kürt medreseleri 12 Eylül yönetimince kapatılmış ve bu mekanlar kısa bir süre sonra terör örgütünün kaleleri haline gelmiştir. Bölücü liderlerin Kürtler ve Türkler arasındaki en önemli bağ olan Müslümanlığı hedef alan Zerdüşt çıkışı ise gerçek inancını gizleyen örgüt mensupları hariç Kürt halkının örgütün niyetleri konusunda daha fazla bilinçlenmesine yol açacaktır.