Çocukluğum nerdeyse her gün kitap okuyarak geçti. Babam Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı, ama sonuçta memurdu. O zamanlar dizilerde oynayabilme şansı yoktu. Her ay başı maaşını alır ve elinde kitap torbasıyla gelirdi.  Hala çok büyük bir kütüphaneye sahibim. Çocuklarıma aynı alışkanlığı kazandırmaya çalışıyorum. İnternette gezinirken rastladım.

Susan Verde Peter H. Reynols tarafındab 6 ay-5 yaş arası için hazırlanmış nefis bir kitap.

"Ben Huzurum " - Bir Farkındalık kitabı. Farkındalık, içinde bulunulan an'a tam olarak odaklanmak anlamına gelir. Çocuklar farkındalık sayesinde duygularını yönetmeyi ve doğru seçimler yapmayı öğrenebilirler. Konuşarak duygularını ifade edebilirler. Hayal güçlerini kullanarak empati kurabilirler.

"Ben Yogayım" kitabının yaratıcılarından, farkındalığın ilkeleri hakkında çocukları nefes almaya, tat almaya, koklamaya ve anda kalmaya teşvik eden güzel bir öykü. Tavsiye ederim.

KALP SIRÇA BİBLO GİBİDİR,TAMİRİ ZORDUR

Son günlerde en çok rastladığım, öfke kontrolünün kaybedilişi. Evet yaşam şartları çok ağır, hepimiz binlerce sorunla uğraşıyoruz. Ama bütün bunlarda hayatımızda olan hiç kimsenin suçu, hatası yok. Elimize kalan kırılan kalpler oluyor. Çok yeni yaşadım bu duyguyu. Çok sevdiğim uzun yıllardır dostum olan bir arkadaşımla bu nedenle ara verdim. Çünkü beni de aşağı çekmeye başlamıştı. Bununla ilgili çok güzel bir hikayem var size.

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükunetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.” "Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.” Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

TIKTOK KAPATILSIN MI?

Evet, kesinlikle kapatılsın. Artık önlenemez halde, son derece travmatik, uygunsuz videolar paylaşılıyor. Bir kaç gün önce bir kadının çocuğunun yanında, kocasının kumar borcunu ödemek için  çektiği uygunsuz hareketlerle dolu video konuyu bir kez daha gündeme getirdi. Canlı yayın açarak para kazanma hali artık aynı zamanda teşhirciliği ve sapkınlığı öne çıkardı. Bana göre ruh sağlığı bozuk, cehaleti üst noktada olan, bulunduğu yeri, şehri, hayatı özümseyememiş, yalnızlık duygusunun yoğunlaşması üzerine çareyi tiktok'ta bulmakta çabalayanlar grubu. Ama artık zarar verici ve eğlenceden çıkmış durumda. İşte bu yüzden kapatılmalı. (Bu arada konuyla ilgili soruşturma açılmış.)

GELİN NARIN İÇİNDEN ÇIKTI

Sosyal medyada viral olmak gerçekten dozunu arttırdı. Düşünsenize beyaz gelinliğin içindesin, harika bir makyaj, saçlar yapılı. Düğün salonuna damatla elele veya aile büyüğünün kolunda gelmek varken enteresan olmak ve konuşulmak adına Nar'ın içine girmek!!!

Düğünlerde sosyal medya karşısında anlamını yitirmeye başladı artık.

ROMANTİK FİLMLERDEN KLONLANMAYA GEÇİŞ

Haftasonu 2022'nin filmleri arasında seçimimiz JUNG-E oldu.Dünya, şiddetli iklim değişikliği nedeniyle harap oldu ve insanlık uzayda yeni sığınaklara göç ediyor. Orada meydana gelen iç savaş onlarca yıldır devam ediyor ve Yün Jung-yi (Kim Hyun-joo), adına sayısız zafer kazanan efsanevi bir paralı asker ve askeri stratejist oluyor. Ancak başarısız bir görev onu bitkisel hayata sokar.  Bir askeri yapay zekâ geliştirme şirketi olan Kronoid, onun beynini klonlayarak tarihin en iyi savaşçısını yaratma girişiminde bulunur. Jung-yi'nin kızı Yün Seo-hyun (Kang Soo-youn), 35 yıl sonra JUNG_E projesinin baş araştırmacısı olarak bu çalışmalara katılır. Sayısız klonlama ve simülasyon girişimine rağmen pek ilerleme kaydedilememesi nedeniyle Kronoid, başka bir projeyi hayata geçirmek üzere araştırmaları durdurur. Bu planlardan haberdar olan Seo-hyun, JUNG_E projesini kurtarmaya karar verir.  Bu sefer filmin sonunu getirebildim. Gerçekten ilgimi çekti. Bundan 10 yıl önce seslendirmesini veya yönetmenliğini yaptığım filmler vardı. Orada maskeli, uzay elbiseli, istila edilmiş dünyayı kurtarmaya çalışan adamları izler, "yok daha neler, ne büyük hayal gücü" derdim. Çovid 19 ve Pandemiyle birlikte çıkan virüsleri ve maskeleri, kıyafetlerimizi gördükçe o inanmadığımız hayal gücü filmler geldi aklıma. Zaten eklenen her yeni olayla birlikte bakalım zombiler ne zaman istila edecek diye düşünmüyor değilim. O yüzden film ilgimi çekti ve bu sefer güzel bir aşk hikayesi gibi izledim. Galiba alışmak böyle bir şey.

BODRUM'DA LA PASİON HİKAYESİ

"Herkesin mutlaka bir la pasion hikayesi vardır" diyor sevgili Dilara ve Neco. 10 yıldır tanışıyorum, her şey çok lezzetli, özenle hazırlanmış nefis tatlar. Neden İspanyol restorantı dediğimde Neco'nun müthiş bir başarı hikayesi var. Onu bir başka sefer anlatırım. Bugün size sahibesi Dilara'dan söz etmek istiyorum. Hem restorantın misafirlere harika eşlikçisi, hem dijital içerik üretici. Mesela kahve çeşitlerinin hikayelerini ondan öğrendim, nefis ve sağlıklı içeceklerinde. Çok başarılı bir girişimci. Müthiş işler tasarlıyor. Şimdi 5 Martta  restorantın sokağında  "Kadınlar Günü" etkinliği var. Atölyeler düzenliyor, hanımların marifetlerini sergilemeleri için standlar hazırlıyor. Bende "Bolluk-bereket yaratım atölyemle orada olacağım, ayrıca şifalı taşların kodlamasını anlatacağım ve cüzdanlarımıza  bereketleri çekeceğiz. Etkinliği ve Dilara'nın instagramda paylaştığı dijital içeriklerini görmek isterseniz"dilaraca hayat" takibe alın derim.

TELEFONUMU ÇATLASANIZDA VERMEYECEĞİM

Geçenlerde sosyal medyada uzun zamandır almak istediğim bir dersin ilanını gördüm. Tıklayınca mesaj açılıyor, bilgileri doldurup yolladım. Saniyeler içinde cevap geidi, telefon numaranızı bırakın arayalım. Tekrar mesaj yazdım, buradan ya da e-mailden ücret ve dersi veren hocayla ilgili bilgi alabilir miyim? Yine aynı cevap, telefonunuzu yazın, arayalım.

Belki ücreti beğenmeyeceğim ya da hocayı. Telefonumu vereyim akıllarına geldikçe arasınlar, reklam yollasınlar. Eğer zaten karar verirsem kayıt olurken vereceğim. Bu ısrar niye? Kim kaybetti? Elbette ben değil. Nasılsa dersi alacak bir yer bulurum.

PAZARDAN MEYVE ALMIYORSUN!

Bugünlerde canımı sıkan bir konu var. Evlat edinme bir reklam aracı olarak ünlülerin dilinde. Adeta bir yarışa döndü. Dillerde " bende alacağım" cümlesi.

Bir kere "almak" ne demek? Pazara gittiniz, meyve- sebze seçip alıp dönmeyeceksiniz. Bunun adı "evlat edinme" Yani kalbiyolojik anne-baba olmak, kalbinden doğurmak. Çok meşakkatli bir iş, çok büyük sabır istiyor. Çok büyük emek istiyor. Yalan söylenecek, reklam için kullanılacak bir şey değil. Günler, geceler boyunca " sıra bana ne zaman gelecek?" "Beni uygun bulacaklar mı?" diye uykusuz geceler geçirmek. Hele yurt dışında yaşıyorsan uzun eğitimlerden geçmek,on-oniki kişilik jüriler karşısında ter dökmek, evinin her köşesinin, hayatının her saniyesinin mercek altına alınması. Değil ülkeler arası, şehirler arası seyahat için bile izin almak nerdeyse imkansız. O çocuğa soyadını verebilmek, o çocuğa pasaport çıkarabilmek ömrünüzden ömür götürüyor. Anladınız mı niye bu iş "ben çocuk alacağım" demekle olmuyor, pazarda satılmıyor. İki  kanatsız meleğin kalbiyolojik annesi olarak söyleyeyim dedim. (Önemli not;evlatlık alınmaz, evlat edinilir, evlatlıktan reddedilir. Bir de bu kelimeleri doğru kullanmamız lazım)

Sevgiyle,ışıltınızla kalın. Kalplerimizin kalplerde olduğu bir hafta olsun.