Türk devletlerinde ilk Yerli Malı kullanımı Osmanlı Devleti’nde III. Selim’in aşağıdaki fermanı ile teşvik edilmiştir: “Benim Vezirim; Ben daima İstanbulkârî, Ankarakârî kumaş giyerim. Devlet ricalim ise hâlâ Hintkari ve İrankari kumaş giyerler. Memleket kumaşları giyerlerse, memleket malı revaç bulur.” Evet, burada da bir yasak yok ancak bir örnek olma ve özendirme var. Yerli malının tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. Padişahın İstanbul işi, Ankara işi kumaşlar giydiğini gören devlet adamları muhakkak ki bu örneği izleyeceklerdi, memleket malına olan talep, dolayısıyla da üretim artacaktı…

İşte gerek III. Selim ve gerekse II. Mahmut’u örnek alan Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal’in büyük gayreti ile Türk Yerli Mallar kullanımı teşvik edildi. Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında toplanan 17 Şubat İzmir İktisat Kongresi, yerli üretin ve kullanım hakkında konuştu. Kongrede alınan kararlar içerisinde hammadde üretimi ve işlenmesinin yurt içerisinde yapılmasını teşvik etmek vardı. Ayrıca, küçük atölyelerde sınırlı sayıda sürdürülen üretimin, büyük ölçeğe taşınması planlandı. Devlet kurumlarının bu anlamda güçlendirilmesi, ulaşım ve bankacılık gibi ekonomik faaliyetleri destekleyecek alanlara yatırım yapılmasına karar verildi.

Yerli Malları sergisi ilk defa 11 Ağustos 1929  İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde açıldı. Bu sergiden sonra 12 Aralık 1929 yılında yerli malı haftası kabul edildi. 1929 yılından 1939’a kadar on bir kez düzenlenmiş sergilerde İstanbul’da üretilen ürünler öncelikli olmakla birlikte tüm Türkiye’den endüstri ürünleri yer almıştır. Bir sergi hariç tümü Galatasaray Lisesi’nde düzenlenmiştir.

***

Yerli Mallarından bahsetmişken bu vesile ile Milli değerlerimize sahip çıkmakta en öncü bir okulumuz olan Galatasaray Lisesi hakkında kısaca bilgi verirsek yukarıdaki tarihi olayı biraz daha kalıcı kılmış oluruz diyorum.

“Galatasaray Lisesi; II. Mahmut, Abdülaziz ve Bilhassa II. Abdülhamit tarafında Türk Milleti’nin gözbebeği haline getirilmiştir. İşte bu gerçeği Bernard Lewis en güzel şekilde şöyle açıklıyor: 

“Osmanlı Devleti döneminde modern ilk eğitimin, ilki 1847 de İstanbul'da açılmış olan Rüştiye okullarında veriliyordu. 1867 Şubatı’nda İngiltere ve Avusturya'nın da desteklediği Fransız Hükümeti, Bâbıâli’ye daha etkin bir reform politikası isteyen ve ayrıntılı tavsiyeler ileri süren bir nota verdi. Sultan reform fikrine şiddetle karşıydı, fakat olayların baskısı karşısında boyun eğdi. Bundan sonra üç yıl devleti Ali ve Fuat Paşalar yönettiler; yeni kanunlar ve kurumlar akın halinde sökün etti.

1868 yılında Galatasaray Sultanisi açıldı. Bu okulda öğretim dili tamamen (Türkçe konular hariç) Fransızca idi ve ona Batılı modern bir orta öğretim programı sağlamak için ciddî çaba gösterilmişti. Bu çeşit bir kaç okul, özellikle Protestan Amerikan Robert Kolej, yabancı misyonlar tarafından zaten açılmış bulunuyordu; fakat Galatasaray Sultanisi, bir Batı dilinde orta derecede modern bir eğitim sağlama konusunda bir Müslüman hükümet tarafından yapılmış ilk ciddî teşebbüstü. Diğer yeni bir özelliği de Müslüman ve Hıristiyan öğrencilerin yan yana öğrenim görmesi dinî ayrılığın kaldırılmasına doğru bir adım idi.

Modern Türkiye'nin yükselişinde Galatasaray Lisesi'nin etkisi çok büyük oldu. Batılı idare cihazını yürütecek, yetenekli ve Batılı eğitim görmüş idareci, diplomat ve diğerlerine ihtiyaç boyuna arttıkça, Galatasaray mezunları Osmanlı İmparatorluğu’nun ve ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin siyaset ve idaresinde hâkim bir rol oynar duruma geldiler. Galatasaray Sultanisi’nin oyun meydanları(spor salonları) yoktu; fakat modern Türkiye'nin zaferlerinin birçoğu onun sınıflarında kazanıldı.

Yani orta öğretim sisteminin zirvesinde iki büyük sultanî olan Galatasaray ve Darüşşafaka bulunuyordu. Birincisi devlet, ikincisi de özel bir dernek tarafından kurulmuş olan bunların ikisi de Tanzimat devrinden intikal etmişti. Başlangıcında bir Fransız-Türk teşebbüsü olan Galatasaray Okulu, Abdülhamit devrinde daha Türkleşmiş bir nitelik aldı. Latince ders programından çıkarıldı, Türk öğrencilerin oranı yükseltildi ve okul egemen sınıfların-başkentin toprak sahibi, asker ve memur aileleri- çocukları için gittikçe gözde hale gelen bir eğitim yeri oldu. Öğretmenleri arasında Türk bilim ve edebiyat önderlerinin bazıları bulunuyordu. Öğrencileri de, yerlerini almak için hazırlandıkları idareci elit'in çocuklarıydı. (Kaynak: Modern Türkiye’nin Doğuşu, Bernard Lewis, TTK Ankara 1992)”

Son söz: Yerli Malları kullanılarak, milli ekonominin gelişmesi için Galatasaray Lisesi dönemde ve her zaman öncü olmuştur.