"Maddiyat ve maneviyatı dengeleyin. Formülünüz 'ilim + gönül’ olmalı.

OKTAY SİNANOĞLU DİYOR Kİ: 
'...Ben baktım, Türk Bayrağı, Atatürk karşımda, cam çerçeveli olduğu için bayrağın üstünde kendi yansımamı görüyorum. İçimden yemin ettim, dedim ki: ‘Amerika’ya gideceğim ve orada söz sahibi olacağım, ondan sonra gelip o namussuzlarla burada uğraşacağım. O zaman anlamıştım ki burada kalırsam Amerika'nın kölesi olurum, oraya gidersem Amerika'nın efendisi olur, buraya gelip onlarla daha rahat mücadele ederim.’ Ve işte bizi gönderdiler. Hiçbir zaman Amerikan vatandaşı olmayı düşünmedim. Aklımdan dahi geçmedi. Ben atalarımdan beri Türk kimliğimle varım. Ne yaptıysam o sayede yaptım. Ona, buna yaranayım diye değil. Otuz yılda bak milleti ne hale soktular. Simdi de 'açlıkla' terbiye ediyorlar.
Ayarlı basının köşe yazarlarından biri geçenlerde Avrupa Birliği'ne girmenin yararlarını anlatırken, 'O zaman bu ay yıldızlı pasaport ile Avrupa kapılarına gitmenin utancından kurtulacağım' diyor. Tanrı, bu millete acısın... 
Yıldız Teknik'te Özel ders açtık, yepyeni şeyleri dünyada ilk defa anlatıyorum, dışarıda herkesin benden öğrenmek istediği şeyleri Türkiye'de Türkçe anlatıyorum. Alakası olmayan, fizikten matematikten insanlar geliyor, asıl gelmesi gerekenler yok!
*   *   *
ABD içinden göçmüş bir ülkedir, tabii pat diye göçmez, arada bir canlanır, tekrar bir şeyler olur ama içinden çok zayıf tarafları vardır. Dünyada en büyük borcu olan devlettir. İç ve dış borç olarak…
Ama bir devingen tarafı vardır, arada bir şey çıkarırlar bir sene öyle idare ederler, sonra yine inişe geçerler. Öyle pek göründüğü gibi bir güç değildir...'   



Oğuz Çetinoğlu:
Oktay Sinanoğlu, Türkçe konusunda da çok hassastı. Anlatır mısınız nasıl bir Türkçeye taraftardı? 
Prof. Dr. Tolga Yarman: Evet öyle... Hoşuna gitmeyen bir kelime duyduğunda, bunun Türkçesini zikredip, ‘ihtarda hoşgörülü’ olmayacak kadar radikaldi...
O’nun da sabrının bir sınırı vardı...
Böylesi problemlerle karşı karşıya kaldığımızda, biz eğitimciler, ‘Düşünceyi, acaba hangi mekanizmayla, daha az zahmetli olarak aktarabiliriz?’, sorusuna, cevap ararız...
Şüphesiz hârika bir hocaydı. Fakat sonuna doğru, yorulmuştu... Tahammül sınırları, zorlanıyordu.
İşte, ‘Türkçe elden giderse, Türkiye elden gider’, yönündeki derin kaygısının pençesindeydi...
Yabancı dilde eğitimle, emperyalizmin damardan beynimize hulul ettiğini düşünüyor, giderek ana dilde yapılmayacak eğitimin, çocuğun gelişiminde olumsuz rol üstleneceğini düşünüyordu.
Dili ayrı öğretelim, dersi Türkçe yapalım.’ Diyordu... Bu bağlamda kolejlere de karşıydı, hatta işte ODTÜ’de, İngilizce dildeki eğitime de...
Genelde, kendisine, düşüncesinin üstüne oturduğu kökler itibariyle, evet, katılıyorum.
Ama O’nunla hemfikir olmayacak çok sayıda, saygıdeğer ilim insanımız, vardır...
Bu konu eğitimbilimcilerin konusu olduğu kadar, ciddî bir siyasî kavga konusudur ve katiyen kolay değildir.
Oktay Hoca’yı iyi anlamamız gerek: 
O buradaki bilhassa İngilizce Eğitimi ile çocukların dersi kavramalarındaki zorluktan çok, özümüzden kopartılabileceğimizin kaygısını, dile getiriyordu. 
Ee işte o zaman, mesela iki ODTÜ’lünün bir konuyu aralarında Türkçe tartışmalarına şâhit olursanız, konuştukları dil, ‘Türkçilizce’ oluyor, bundan rahatsızlık duyuyordu...
O’nun dediklerini tabii, dikkate almamız gerekiyor...
Yine de olayı eğitimbilimciler enine boyuna didikledikten sonra, siyasî bir seçim yapmamızın yerinde olacağını düşünüyorum...
Her ne pahasına olursa olsun, Türkçe ders anlatımı, Türkçe makale yazımı, bence de önemle desteklenmelidir.    
Bu yapılmazsa, işte o zaman, gerçekten ‘By by Türkçe’, demek mecburiyetinde kalırız... 
Çetinoğlu: Pekiyi bunu kimler yapar? 
Prof. Yarman: İlim adamları ve aydınlar... Onlar yazdıkça, onlar konuştukça gelişir, güzelleşir ilim Türkçesi... Öğrencilerim çok iyi bilirler ki, Türkçe ders verirken veya konuşurken, hemen hiç yabancı kelime kullanmam. 
Çetinoğlu: Örnekleyebilir misiniz? 
Prof. Yarman:Magnetic Field’ yerine: ‘Mıknatıs Alanı’; ‘Intensity’ yerine: ‘Şiddet’; ‘Vector’ yerine: ‘Yönlü büyüklük’; ‘Condansateur’ veya İngilizcesi ile ‘Capacitor’ yerine: ‘Yüklük’; ‘Vector Magnitude’ yerine: ‘Yönlü büyüklüğün boyu’… 

Oktay Hoca’nın aradığı işte zaten böyle bir şeydi... Abartıya kaçmadan, temiz Türkçe ile geliştirilmiş bir ilim dili ve bunun ‘yabancı dilden anlatıma’, hiç bir biçimde fedâ edilmemesi...
Çetinoğlu: Kendimiz kalarak gelişmek ve geliştikçe özümüze dönmek’ şeklinde özetlenebilecek düşüncelere sâhipti. Detaylarını sizden öğrenebilir miyiz?
Prof. Yarman: Özümüzde kalalım’ düşüncesinden ziyade, hassalarımızı bilelim, onlar çok nâdide, onlara sâhip çıkalım, onları bir defa katiyen unutmayalım ve onları geliştirelim, onlarla birlikte ve onları geliştirerek, gelişelim…
Şimdi kimi arkadaşlarımı belki kızdıracağım ama “Kardeşim, barışı, kardeşliği, adaleti, sosyal adaleti, dayanışmayı; ‘Komşum açken, ben tok uyuyamam!’ diyen bir millete sen; kalıbına bile dokunmadan, getirip, alternatif olarak ‘Sosyal Demokrasi’yi sunuyorsun. Bunun özüne elbette saygım var... Tarihî gelişmesine öyle... Kurumlarına, kurallarına, yine öyle... Kavgasına öyle, ama be mübarek, şunu hiç değilse bir Türkçeleştir öyle bir söyle, mesela işte ‘Çağdaş toplumcu’, ‘Özgürlükçülük’, de… Bir şey de, ama olduğu gibi apartma, ne olur, yahu!... Yaptığını yaparsan, yalnızlaştırıyorsun, kendini...”
‘Demokrasi’, giderek mesela, ‘laiklik’, kelimelerini dahi, henüz Türkçeleştirememiş olmak, bence bir aydın ayıbıdır.
Oysa iste ‘Cumhuriyet: ‘Halk Yönetimi’, ‘Demokrasi’ ise, düşünce ve ifade hürriyetinin önündeki kısıtları kaldıran, yani ‘Özgürlükçü Halk Yönetimi’... 
Laiklik’: ‘İnanç barışı’ Cumhuriyet’in laiklik anlayışı ise, inanç barışını elbette kapsar. Fakat aynı zamanda ‘inançta aklîlik’, anlamını taşır... Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş felsefesinde bu vardır... Ama şimdi öyle mi?
Türkçe konuşmazsanız, insanların kafası karışıyor...
Laik, laikçi, anti-laikçi, kayık, kayıkçı, halayık, lâyık, gibi bir alay, söz ve anlam saçağı peydah oluyor...
Oktay Hoca’nın ortaya koyduğu problem buydu...
Internet’e, ‘örütbağ’ dedi... Tutmadı... Olsun... Başka bir şey deriz, oluverir...
Çetinoğlu: Uzun yıllar Amerika’da yaşadı. ‘Devşirilme’ baskılarına direndi. O dönemde Türkiye ile birlikte pek çok ülke, Amerikanlılaştırılıyordu. Oktay Sinanoğlu o modaya kapılmadı. Hatta ‘Amerikalılardan nefret ediyordu’ denilebilir. Konu ile ilgili görüş ve gözlemlerinizi lütfeder misiniz? 
Prof. Yarman: ‘Devşirilmemenin’ bir önemli silahı, kendi düşüncenizin olmasıdır. Yoksa, bakıyorsunuz, buradaki hemen bütün siyasî akımlar, kimse kusura bakmasın, yok oradan, yok şuradan, yok buradan, edinilmiş, konfeksiyon – hazır giyim şablonlar üzerine oturuyor...
Olur mu Allah aşkına böyle bir şey!
Bir yandan ‘Ecdadım!’ demeden laf etmeyeceksin, bir yandan ecdadının kemiklerini sızlatacak davranışlara, pasa imza atacaksın! Yok böyle bir aymazlık... 
Oktay Hoca, onun için Atatürk’e çok meftundu. Çünkü Gazi, bir şey apartmamış; beğenirsiniz, beğenmezsiniz, kendi sentezini arkadaşlarıyla birlikte kurgulamış, uygulamış...   
Çetinoğlu: Oktay Sinanoğlu, Türkiye’nin değerini takdir edemediği bir yüksek şahsiyet. El attığı her konuda başarılı olmasına rağmen, nasıl oldu da kendisini Türkiye’yi idâre edenlere kabul ettiremedi?
Prof. Yarman: O bir canlı, saatli bombaydı...
Yalakaların korkulu rüyası...
Düşüncesi olan, bunu telaffuzda milim tereddüdü olmayan bir şövalyeydi...
Kısacası, mesela Atatürk zamanında yaşasa, herhalde baş tacı edilirdi.
Millî Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı olurdu...
Ama O’nun, saygı duyacağı liderlerin yanında... Baştaki eğer sizi kendisine iktidar tehdidi olarak algılıyorsa, sizi; kim olursanız olun, biçmekten kendini alamaz... 
Oktay Hoca, yaşadığı dönemde, buradakilere çok bir fazlaydı...
Esasen iktidar gibi bir tutkusu yoktu. Olamazdı...
Çetinoğlu: Türkiye için tasarladığı projeleri hayata geçirecek, hiç değilse topluma ve Türkiye’nin yönetimine tâlip olacak gençlere anlatacak bir OKTAY SİNANOĞLU VAKFI kurulması düşünülebilir mi? Bu işi kimler üstlenmeli? 
Prof. Yarman: Bu vakıf evet muhakkak kurulmalı... Görev Ailesi’nin yardımıyla, başta TÜBİTAK’ındır... Ama siyasî rüzgârlar, keşke yanılsam, buna ne kadar geçit verebilir... Kıymet bilir belediyeler, Hoca’nın adını, yaşatmak üzere, sokaklara, parklara, çeşitli kültür merkezlerine verebilirler, elbet... Buralarda hayatı kısaca anlatılabilir. Yazılar asılabilir, filimler gösterilebilir...
TÜBİTAK’ın ilk ilim ödülünü O almıştı...   
Yani TÜBİTAK, Prof. Oktay Sinanoğlu’na sâhip çıkmayacak... Bu Fransız Akademisi’nin Henri Poincaré’yi boş vermesi gibi bir şey oluşturur, mazallah!..
Üstümüze düşeni muhakkak yapmalıyız...
Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için söyleyemedikleriniz vardır. Lütfeder misiniz?
Prof. Yarman: Son dönemlerde; adres, telefon, e-posta değişiklikleri oldu. Çok aramama rağmen, bir süre görüşemedik... O’nu, çok özledim... Ablası’nın, yakından tanıma şansım olan Sevgili Esin Avşar’ın, yanı başına, defninde, dostları, sevenleri yanı sıra, ailesiyle kucaklaşmak, büyük bir teselli oldu, adeta... 27 Haziran 2015 Cumartesi günü TÜMÖD Tüm Öğretim Elemanları Derneği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen Oktay Sinanoğlu’nu Anma Toplantısı öncesinde, sırasında ve sonrasında; Eşi ve 10 yaşındaki İkiz Çocukları Oya ve Alper’le, sarmaşabilmek, şakalaşabilmek, bir ödül oldu adeta... Şu ki, Oktay Hoca’yı, şimdi daha da çok özlüyorum... Hep özleyeceğim!
Nur içinde yatsın!

GENÇLERE TAVSİYELERİ: 
'Gençler, Türkiye' de âdet haline gelmiş göstermelik işlerden kaçının. Sırf  ‘üniversite bitirdi ’ desinler diye, ananız babanız ‘Oğlumuz Amerika'da mastır yaptı’ diyerek öğünebilsin diye yüksek öğrenime gitmeyin. Sonunda ancak kendinizi kandırırsınız. Temel gayeleriniz, kendinizin ufak çıkarları ötesinde, kendiniz dışında, bu ülke, bu ulus, Türk dünyası, Avrasya, insanlık için olsun. Yüksek hedefler için çalışın. O zaman, kendi durumunuz da kendiliğinden düzelecektir.
Maddiyat ve maneviyatı dengeleyin. Formülünüz 'ilim + gönül'dür. Bu iki kanadın biri eksik olursa ne kendinize ne de insanlığa hayrınız dokunur. Gündelik siyaset, çıkar grupları, dışarıdan güdümlü gizli veya açık 'cemiyet'lerden uzak durun. Atatürk'ün dediklerini bol bol okuyun, onları işte bu günler için demiş, yazmış. Türkiye'nin şerefli, refahlı, itibarlı ve bağımsız geleceği için Atatürk yolumuzu çizmiştir. Dış ülkelerden, onların yerli kuyruklarından medet ummayın. Gayeleri bize yardımcı olmak değil, Türk adını tarihten silmektir. Dünyanın neresinde olursanız olun, kimliğinizi, Türk dilini, Türk tarih ve kültür bilincini, binlerce yıllık geleneğini kaybetmeyin. Dış ülkelerde ne kadar kimliğinizi korursanız yabancılar da size o kadar itibar edecektir.
Başkasını taklit etmeyin. Kendi yolunuzu çizip azimle yürüyün. O zaman herkes sonradan sizi taklit edecektir. Eğitimde önce bir meslek, gerçek bir beceri, bir altın bilezik sahibi olmaya bakın. Ne yaparsanız yapın, en iyisini yapın. Siyasetçinin en kötüsü olunacağına tamircinin parmakla gösterilen en iyisi olmak yeğdir. Bulabilirseniz Türk okuluna, eğitimin Türkçe verildiği okullara gidin. Konulara merak sarın, not için çalışmayın. O meslekte yararlı olacak bir yabancı dili öğrenin. Bülbül gibi konuşup yabancıdan ayırt edilemez hale gelmek hiç şart değil.
Unutmayın ki Türk olmak bir kafa ve gönül işidir. Türk kültürüyle, diliyle, ata sevgisiyle Türk'tür. Soy sop meselesi karıştırarak, o her şeyimizi borçlu olduğumuz şerefli atalarımızı karalamaya çalışan iç düşmanların kitaplarına, yaygaralarına kulak asmayın. Kültür genleri, ırk genlerinden daha önemlidir. Vatanı, milleti için her türlü fedakârlığa hazır bir taban gerekiyor. Bu taban son elli yılda hayli eritilmiş, kafası, gönlü karıştırılmış, birbirine düşen kesimler, dışa bağımlı sahte aydınlar, içinde vatanının geleceğini düşünmeyen, daha da acısı vurdum-duymazlaşmış kalabalıklar oluşturulmuştur. Bu durumda gerçek bir önder çıkabilse bile başarılı olma şansı pek azdır. Simdi yapılacak iş hızla bu toplumun yeniden kaynaşmasına, bilinçleşmesine, vatanını, milletini kendisinden önce düşünen insanların çoğalmasına önayak olmaktır. Türkiye'yi tekrar Kuvayi - i Milliye ruhu, Atatürk ruhu kurtaracaktır.’


Prof. Dr. OKTAY SİNANOĞLU’nun YAYINLANMIŞ (İLMÎ ESERLER DIŞINDAKİ) KİTAPLARI:

1-TÜRK AYNŞTAYN’I / Oktay Sinanoğlu Kitabı: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2001
2-BÜYÜK UYANIŞ: Otopsi Yayınları, 2003 
3-NE YAPMALI?: Alfa Yayınları, 2003
4-Bir Nev-York Rüyası / ‘BYE-BYE’ TÜRKÇE: Otopsi Yayınları, 2004
5-HEDEF TÜRKİYE: Otopsi Yayınları, 2005
6-TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER: Bilim+Gönül Yayınevi, 2007
7-2050’YE 5 KALA: Bilim+Gönül Yayınevi. İstanbul, 2009
8-DAYATMALAR KÂBUSU: Bilim+Gönül Yayınevi. İstanbul, 2013
9-TÜRKİYE, NEREDEN NEREYE: Bilim+Gönül Yayınevi. İstanbul, 2013
10-ADAM: Bilim+Gönül Yayınevi. İstanbul, 2013
11-BATININ BATIŞI VE DÜNYADA YENİ UFUKLAR: Bilim+Gönül Yayınevi, 2014
12-İLERİSİ İÇİN: Bilim+Gönül Yayınevi, 2015
13-GÖÇMEN HAMAMI: Bilim+Gönül Yayınevi, 2015  


Prof. Dr. TOLGA YARMAN
1963’de Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Üniversite öğrenimini Fransa’da gördü; Institut National des Sciences Appliquées de Lyon Mühendislik Okulu’ndan, 1967’de mezun oldu. Doktora çalışmasını ABD’de yaptı; Massachusetts Institute of Technology’den, 1972’de ‘Bilim Doktoru’ unvanını aldı. 
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)’de, 1982’de Profesör oldu. İTÜ, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, California Institute of Technology, İ.Ü. Mühendislik Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi, Brüksel Özgür Üniversitesi, Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Ünivertsitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde öğretim görevlerinde bulundu. Halen, T.C. Okan Üniversitesi öğretim üyesi.
Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) (Ankara, 1983), Anadolu Bilim ve Teknoloji Stratejileri Araştırma Enstitüsü (BİLTES) (Eskişehir, 1987), Türkiye Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TÜSES) (İstanbul, 1988), Tarih Vakfı (İstanbul, 1991), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) (İstanbul, 1994) ve Bilim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği (BESAM) (İstanbul, 1998), kurucu üyesi oldu. Bir dönem (2009 - 2011 arası) TÜMÖD İstanbul Kolu Başkanı olarak görev yaptı.
1983’te SODEP MKYK Üyesi olarak çalıştı. 1989-91 arası, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) İstanbul İl Yöneticisi olarak göreve seçildi. Aynı zaman diliminde, SHP İstanbul İl Kültür ve Eğitim Komisyonu Başkanı olarak pek çok etkinliğin öncülüğünü yaptı. Bu dönemde “Çağdaş Toplumcu Demokrat Düşünceyi” başlattı. Bu çerçevede, ülkemizdeki siyasal oluşumlara, özellikle de, SHP ve CHP içindeki, genelde ülkemizdeki siyasal hareketlere ve bölünmüşlüğe dönük, pek çok makale yazdı, araştırmalar geliştirdi, siyasalar önerdi. O arada “CHP Açılırken Solda İnsan Hareketleri” başlıklı bir kitap yayınladı. (1992)
“Doğabilim” birikimleri uzantısında, bir bakıma, “toplumcu demokrasi” kuramı ve “toplumcu bir ahlak öğretisi” olarak hazırladığı, “Un Système de Croyance Cosmique” başlıklı kitabı, Belçika’da basıldı (1997).
2006’dan itibaren, dort yıl boyunca her hafta, konuklarıyla birlikte, “Enerji Savaşları” adını verdiği, Bölgemiz ve Türkiye üzerinde gelişen askerî ve siyasî girdapları, teknik girdiler itibariyle, derinlemesine tahlil eden ve çıkış yolları dokuyan, bir televizyon programı gerçekleştirdi…
Son on beş yıldır Einstein’ın Görecelik Kuramı ile Modern Atom Kuramı’nı birleştirmek üzere geçekleştirdiği çalışmalar, o arada çağrılı olarak kaleme aldığı iki kitap (“The Quantum Mechanical Framework Behind the End Results of the General Theory of Relativity: Matter is Built on a Universal Matter Architecture”, Nova Publishers, New York, ABD, 2010, “Superluminal Interaction as the Basis of Quantum Mechanics: A Whole New Unification of Micro And Macro Worlds”, Lambert Academic Publishing, Almanya, 2011), çeşitli dünya ilim merkezlerinde yükselen yankılar bulmaktadır.

(BİTTİ)