Adam önce batıya sonra güneye, bir süre doğuya, kuzeye ve tekrar batıya giderek gün batışına kadar çevirebildiği ölçüde kocaman bir alanı yürümeyi planlar.
Sabahın ilk ışıkları ile birlikte hakem olacak heyetin önünde sınavı başlar. Adam planladığı gibi ilerler ama biraz daha biraz daha gideyim derken başladığı noktaya gün batışından öne gelemez ve çatlayarak ölür.
Romanda anlatıldığı gibi akıl almaz biçimde maddi hayata bağlılığın hırsını anlamak çok zor. Dünya nimetlerine umursamazca yapışmanın, günümüz insanının ne için yaşadığını açıkça gösteriyor. Taklit, heves, arzu, ihtiyaçlar, imkânsızlıklar, menfaat mücadeleleri, yanlış şartlanma, plansızlık, bilinçsizlik; özlem ve istekleri olumsuz yönde etkiliyor.
Görmek düşünmektir, oysa insan görmek ‘istemektir’ felsefesinin esiriyse neyi nasıl gördüğü algıladığı ile sınırlı kalıyor istekleri. Değerleri yüzünden boyun eğen insan ne ile yaşar? İnsan hayatını sağlıklı ve dengeli sürdürebilmesi için nasıl görmelidir? Neleri görmeli neleri görmezden gelmelidir?
Aynı insanların, aynı eylemlerin, aynı olayların, aynı durumların farklı şekillerde değerlendirilmesi insan dünyasının bir olgusudur. Bu olgu, kimi düşünürleri değerlerin göreli olduğunu ileri sürmeye ve bundan eylemle ilgili sonuçlar çıkarmaya götürmüş. Kimi filozoflar da bu düşünceye karşı ‘değişmez, evrensel değerler olduğunu’ temellendirmeye çalışmış.
Değişik ve değişken dünya görüşlerinin varlığı, ayrıca aynı konularda değişik ve değişken normların çokluğu olgusu, yüzyılımızda çoğulculuğun bir ideal haline getirilmesine yol açmış; bu çoğulculuk da, yüzyılımızın ikinci yarısında kimi düşünürleri bütün görüşlerin ve normların ‘eşdeğer’ olduğunu ileri sürmeye götürmüş.