Yaşamını kıyaslayacağı kimse olmayınca çevresinde, insan zengin mi yoksa fakir mi olduğunu, iyi mi veyahut kötü mü yaşağını bilemez. Bunun bir önemi de yoktur zaten. O alışmıştır kendi dünyasına ve kendi düzeni içerisinde yaşamaya.

Yağmur ormanlarında yaşayan, modernlik yüzü görmemiş, kapitalizm egosunun henüz zehirlemediği, keşfedilmemiş kabileler gibi. Arzuları farklı, hayalleri farklı, umutları farklı, öncelikleri farklı. Tek ortak yanımız insanca ihtiyaçlar. Yemek, içmek, barınmak, sevmek, üremek gibi. Basit anlamda sen, ben gibi yani ama aynı değil yaşamları.
Bilmezler seni, bilmezler sende olanı, o sebeple hissetmezler eksikliğini. Hayatında telefon görmemiş bir insan öyle bir şeye

ihtiyaç duyacağını nereden bilsin... Veya dağları, ovaları atıyla gezen biri, hiç görmediği arabanın, uçağın eksikliğini nasıl hissetsin. İnsan, gördüğü ve alıştığı şeylerden vazgeçemez. Her yeniliği gelişme diye hayatına sokar, zamanla ihtiyaçmış gibi gelir gündelik kullandığı makineler, aletler. Kaybedince zorlanır, yoksunluğunu hisseder. En basit örnekle, bir diş fırçası bile eksikliği hüzün yaratacak haddede girmiş durumda gündelik yaşamımıza.
Eskiden sobaya fındık kabuğu taşırdı, odun keserdi insan. Yazın tezek biriktirir, yerin kat kat altından yakacak kömür çıkartırdı, şimdi doğal gaz olmadan ısınmayı beceremiyor. Zaruri ihtiyaç oldu başımıza her yenilik dediğimiz şey. Dedelerimiz siyah beyaz televizyona zor sahip olurken şimdi hatırlamaz olduk o günleri. Tamir edilirdi bozulan cihazlar, terziler dikerdi sökükleri, yamalardı parça pinçik kıyafetleri ve bilir misiniz bir zamanlar ayakkabı tamircileri vardı

her mahallede. Vakti zamanında...
Kullan, at denen bir sisteme geçti insanoğlu. Parayı elinde tutan ticaret erbabı cenah, her şeye bir ömür biçti ve bunu "son kullanım tarihi" denen aldatmaca ile sanki bir zorunlulukmuş gibi bize dikte ettirdi. Yani hayatımızdaki her şeyi bir "VAKTİ ZAMAN" ile sınırladı. Büyük bir oyunun ilk adımıydı bu aslında. Tüketim olmazsa ticaret olmaz çünkü. Çoktan aştı insanlar o eşiği, geri dönmek mümkün değil artık bu noktadan. Değiş tokuşla mal ticareti eşit koşullar sağlardı, bu ticarete dahil olmak isteyen bir şeyler üretmek zorundaydı. Hazıra mahkum ettiler insanoğlunu. Altın tepside sundular en güzel hayalleri yine ve aldatıldı insanoğlu ağızlarına sürülen bir parmak balla. Yasak elmayı yemişti bir kere dahave mücadele dünyasına sürüklenmişti. Tek farkla; bu sefer yaratılanlar tarafından...
Moda diye bir şey çıkardılar başımıza. Ve hemen ardında demode diye bir kavram

türettiler. Sahip olduklarımızın biz zaman sonra eskimiş, artık giyilmez olduğu olgusunu soktular kafamıza. Bunu bir utanç, bir yoksunluk olarak hissetmemiz için sürekli pompaladılar bu olguyu. Hiç gündemden düşmez oldu moda ve hatta en popüler konu oldu insan yaşamı boyunca. Eskiden bir olmaya çalışan insanlar şimdi kıyafetleri ile ayrıcalıklı olma yarışına girdiler. Oysa ki yıllarca giyilirdi kıyafetler, ayakkabılar. Hatta dayıdan yeğene, kardeşten kardeşe intikal ederdi. Bir kaç nesil sebeplenirdi var olandan. Kıyafete bile vakti zaman biçtiler edepsizler...
Şimdinin antikaları o dönemin sıradan eşyalarıydı ama dayanıklıydı ve bu günlere ulaştı. Bu günden 100 yıl sonraya hangi antikaları bırakmış olacak acaba neslimiz...
İklim değişikliği, doğayı koruma bilinci yerleştirdiler zorla kafamıza. Halbuki onlar bozdular doğanın dengesini yıllar yıllar boyunca. Hızlı tüketimin bir sonucuydu bu. Kendi kabahatlerini yine ticarete dönüştüren

üstün bir zeka bunlar ve geri dönüşüm diye bir numara çıkardılar peşinden. Neymiş efendim; doğada zor çözünüyormuş, yüzyıllar sürüyormuş, çevreyi kirletiyormuş. Giy, giyme 2 yılda ayakkabıların tabanı çürüyor pul pul dökülürveriyor. "İyi günlerde kullan, ayağında paralansın" lafına geldi hersey. Elimizdeki poşetler cırt diyor yırtılıyor. İçine bir şey koyup saklayayım diyorsun bir yıl sonra bırak içindekini korumayı, poşet kendini koruyamıyor...
Dayanıklı tüketim malları diye bir şey vardı vakti zamanında, o kavramı da unuttu insanoğlu bu tüketim çılgınlığı içinde. Sağlam olsun, uzun yıllar kullanılsın felsefesinden tamamen uzaklaşıldı. Ceddimizin yüzyıllarca ayakta duran baş yapıtlarına karşı bizim en basit bir depremde yerle yeksan olan binalarımız yarattığımız modern dünyanın gerçek yüzü işte.
Buna geri dönüşüm diyorlar ama gercek adı israf. Buna moda diyorlar ama gercek adı

israf. Buna modern yaşam diyorlar ama gercek adı israf.
Doğayı koruyacağız aldatmacası içinde kandırılmış bir insan topluluğuyuz biz; israf ediyoruz herşeyi, umutsuzca tüketiyoruz çevremizdeki kaynakları, iyi bir şey yapıyoruz zannediyoruz.
Yalancı mıyım?