TV 8’i Acun Ilıcalı’nın satın almasının ardından kanalda yaşanan deprem, kuşkusuz en çok Serhat Ulueren, Erman Toroğlu, Kaya Çilingiroğlu, Ziya Şengül, Gökmen Özdenak ve Selim Soydan’dan oluşan kadrosuyla Telegol programını derinden sarstı.
Acun Ilıcalı ve ekibi, çeşitli programlarla birlikte Telegol programına da noktayı koydu. İşin doğrusunu söylemek gerekirse, bu durum, hemen her el değişimi sonrasında yaşanmış bir durumdur. 35 yıllık tecrübelerim ve yaşamışlıklarım doğrultusunda bu durumu dört beş kez yaşamış biri olarak aslında çok fazla yadırgadığımı söyleyemeyeceğim. 
Ülkede yaşanan bir sürü olay ve son olarak da, yolsuzluk ve sonrasındaki siyasi dalgalanma yetmezmiş gibi bir de başımıza, ‘TV 8, Telegol ve Acun Ilıcalı’ üç bilinmeyenli denklemi çıkıverdi. 
Yukarıda da vurguladığım gibi, aslında son derece doğal olan durum, biraz da medyanın fazla göz önünde olan birkaç isminin de körüklemesiyle yapay bir fırtına oluşturdu.
Sevgili Acun Ilıcalı’yı SHOW TV’nin Fenerbahçe muhabiri olduğu dönemlerden günümüze uzanan süreçte iyi tanırım. Muhabirliği de dahil olmak üzere, çok çok başarılı geçen bir iş serüveni, ardı ardına yaptığı ve yüksek reytingler alan program ve yarışmalarla bir anda ülkenin en önemli yüzlerinden biri haline gelen Acun’un olaydaki en suçsuz unsur olduğunu düşünenlerdenim. Kanalın eski sahibi olan, Ankaralı iş adamı MNG Holding’in sahibi Mehmet Nazif Günal ile, Serhat Ulueren arasındaki anlaşmanın maddelerini net olarak bilemem ancak, denklemin çözüm formülü bence o anlaşmanın metninde.
Serhat Ulueren de meslekte sevdiğim ve son derece iyi tanıdığım değerli bir arkadaşımdır. Bu durum sonrasında, programın daimi konuklarından Kaya Çilingiroğlu ile birlikte,  tazminat konusunda yükselen sesleri kendilerine ne getirir götürür bir şey söylemem mümkün değil. Ancak yükselen o seslerin hedefindeki isim, yukarıda da vurgulamaya çalıştığım gibi, kanalın eski sahibi Mehmet Nazif Günal olmalıdır. Bu ihtilafın manifestosu da, yine belirttiğim gibi aralarında yaptıkları sözleşme olacaktır. 
Hukuken bir şeyin yeni sahibi satın aldığı şeyi dilediği gibi değerlendirme hak ve özgürlüğüne sahiptir. Bunu basit bir örnekle şöyle de açıklayabiliriz. Bir ev satın aldığınızı düşünün. Aldığınız o evde de oturan bir kiracı olduğunu varsayın. Söz konusu gayrı menkulü satın aldığınız anda, kendisine uygun bir süre vererek tahliye ettirme hakkına sahip olursunuz. Bu hukuken sabittir. Aynı şeyi, mevcut olaya adapte ettiğinizde, ortaya benzeri bir durum çıkmaktadır.
Buraya kadar olayın görünen yüzü üzerine görüş ve düşüncelerimi aktardım. Tabi ki olayda bir de arka taraf var. O da sevgili Acun Ilıcalı’nın çok sağlam bir Fenerbahçeli olduğu ve başkan Aziz Yıldırım’la olan yakınlığı, Telegol programı yapımcısı Serhat Ulueren’in Galatasaraylılığı ve bir o kadar da Aziz Yıldırım karşıtlığı faktörü. 
Acun kendi kanalında Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a karşı bir programın olmasını kesinlikle istemez. Serhat ve ekibi de (özellikle Erman Toroğlu) bir anda politikasını değiştirmez. Hal böyle olunca da, bu ayrılık kaçınılmaz olur. 
Ayrıca, kulislerde dolaşan haberler doğrultusunda, Aziz Yıldırım’ın Acun Ilıcalı’yı arayarak, “Yıllardır benimle uğraşan bu Telegol ve ekibiyle çalışmayı sürdürürsen, kendilerine açacağım davalarda, sen de karşımda olursun. Dostluğumuz bozulmasın. Yol ver gitsinler” diyerek, bir anlamda aba altından sopa da göstermiş. 
Velhasıl ortada böyle bir tablo ve kolay kolay da geri dönüşü olmayan bir yol var. Görünen o ki, gelecek günlerde hukuka kadar gidecek bir durum ve beraberinde oluşacak bir stratejik savaş var. Dilerim bu süreçte kimse sıkıntı yaşamaz ve konu mevcut hararetinin üzerine çıkıp, insanlara zarar verme boyutuna taşınmaz.