Süper Lig’de her yıl izlediğimiz, ‘Teknik direktör kıyımı’ adlı filmi bu yıl da ve bir kez daha izliyoruz: Daha sezonun yarısına bile gelmeden dokuz teknik direktör değişikliği yaşanan. 19 takımlı ligimizde bu rakam, neredeyse her iki takımdan birinin teknik direktörüyle yollarını ayırdığı anlamına geliyor. Merak ediyorum, bu istikrarsızlık ne zaman bitecek?

Çünkü futbolun temel değerlerinden biridir istikrar. Başarı, uzun vadeli planlama ve sabır gerektirir. Avrupa’nın en üst seviyesindeki liglere baktığımızda, başarıyı yakalayan kulüplerin uzun vadeli bir teknik direktörle çalıştıklarını görüyoruz. Örneğin, Premier Lig’de Arsenal’in Mikel Arteta ile yaşadığı dönüşüm ya da İspanya’da Real Sociedad’ın İmanol Alguacil ile yakaladığı istikrar, planlamanın ve sabrın meyvelerini nasıl verdiğini kanıtlıyor.

Ancak Türkiye’de işler biraz farklı. Burada başarısızlık korkusu, yönetimlerin sabrını tüketiyor. Birkaç haftalık kötü sonuçlar, teknik direktör değişikliğiyle çözülmeye çalışılıyor. Halbuki bu değişiklikler, takımlarda kaosu daha da derinleştiriyor. Çünkü her yeni teknik direktör, kendi oyun anlayışını, kendi ekibini ve hatta bazen tamamen farklı bir transfer stratejisini beraberinde getiriyor. Bu da takımları sezon boyunca yeni bir kimlik arayışına itiyor.

Sanırım bu noktada sorulması gereken soru şu: Sorun gerçekten teknik direktörlerde mi? Yoksa bu istikrarsızlığın asıl nedeni kulüplerin yönetimsel eksiklikleri mi? Sezon başında belirlenen hedefler, mali yapılar ve kadro planlaması ne kadar gerçekçi? Teknik direktörlere verilen yetki ve sağlanan ortam ne kadar profesyonel?

Bir diğer önemli konu da, tribün ve medya baskısının bu süreçteki rolü. Taraftarlar, anlık başarılar isterken, medya da bazen olayları fazlasıyla dramatize ederek yönetimlerin üzerindeki baskıyı artırıyor. Oysa futbol, sabır gerektiren bir oyun. Bir takımın oturması, bir sistemin işlerlik kazanması zaman alır. Bu süreçte başarısızlıklar da olacaktır, ancak önemli olan dersler çıkararak bu zorlukların üstesinden gelebilmektir.

Belki de bu kısır döngüden çıkmanın yolu, ağırlıklı olarak bir futbol kültürü değişiminden geçiyor. Kulüplerin yalnızca sportif başarıya değil, sürdürülebilir bir yapıya da odaklanması gerekiyor. Teknik direktörlere süre tanınmalı, yönetimlerin futbola dair uzun vadeli bir vizyon oluşturması şart.

Aksi halde Süper Lig’de ‘tehlike bölgesi’ yalnızca küme düşme hattıyla sınırlı kalmayacak; istikrarsızlık, tüm ligin kalitesini ve itibarını tehdit etmeye devam edecek. Oysa hepimiz, istikrarlı bir Süper Lig’in, Türk futbolunun gerçek potansiyelini ortaya çıkaracağını biliyoruz. Ve bu değişim için ivedilikle harekete geçmek gerektiğini kabul etmemiz gerek…

Kalın sağlıcakla.