24 Şubat 2022 Ukrayna-Rus savaşı bana Osmanlı Devleti’ndeki; Ukrayna asıllı Sultan Hanımları (anneleri) hatırlattı. Ukrayna Türk tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü döneminde iki önemli Ukraynalı kadın yani padişah hanımı ve padişah anneleri büyük bir güce sahip olmuşlar ve de tarihe damgalarını vurmuşlardır.. Her ne kadar bir çok Osmanlı Padişahları dayı ve teyzelerini hatta anneanne ve dedelerini yani kayınpeder ve de kaynanalarını tanımasalarda gerçek şudur ki; Ukraynalılar Osmanlı padişahlarının dayıları, belki de teyzeleridir. İşte o kadınlardan; ilki Kanuni’nin Haseki kadını II. Selim’in annesi Hürrem Sultan, ikincisi ise Deli İbrahim’in Haseki kadını 35 yıl Valide Sultanlık yapan IV. Mehmet’in Validesi Nadya yani Hatice Turhan Sultandır. Bugünkü Ukrayna yönetim bilhassa Hürrem Sultan’ı göklere çıkaracak çalışmalar yapmışlardır.

Hürrem Sultan; Ukrayna sınırları içinde kalan, Rogatin (Rohatyn, Ruthene) bölgesinde yaşayan fakir bir Katolik papazının kızı olup asıl adı Alexandra Lisowska’dır. Batı kaynaklarında Roxelane veya Roksalana adlarıyla tanınmaktadır. Kırımlılar’ın Ukrayna’ya kadar uzanan akınları esnasında esir alındı. On dört-on yedi yaşlarında iken Hafsa Sultan tarafından henüz şehzade olan Kanuni Sultan Süleyman’a takdim edildi. Kendisine güler yüzlü olmasından dolayı Hürrem veya Hürremşah adı verildi ve sarayda iyi bir terbiye gördü. Çok geçmeden zekâsı ve cazibesi sayesinde Kanûnî’nin gözdesi oldu. 1521’de Şehzade Mehmet’i dünyaya getirdikten sonra haseki unvanını aldı. Hürrem Sultan’ın 1522’de Kanuni’den Mihrimah adında bir kızı ile daha sonra arka arkaya Abdullah, Selim, Bayezit ve Cihangir adında oğulları oldu. Bunlardan Abdullah küçük yaşta öldü. Padişahın kendisine olan ilgisinden dolayı, Kanuni’nin daha önceki hanımı ve en büyük şehzade Mustafa’nın annesi Mâhıdevran Gülbahar Sultan ile aralarında şiddetli bir mücadele başladı. Oğlu üzerinde büyük otoritesi bulunan ve iki gelini arasında denge kurmaya çalışan Valide Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra Kanuni Mâhıdevran Gülbahar Sultan’ı Manisa’da vali olarak bulunan büyük oğlu Mustafa’nın yanına gönderdi ve ardından cariyelerle nikâh mecburiyeti olmamakla birlikte Hürrem Sultan’la nikâhlandı. Böylece Hürrem, Kanuni Sultan Süleyman'ın, ilk resmi nikahlı eşi oldu. Gerek Türk ve gerekse batılı kaynaklarda Hürrem Sultan’ın büyü yaparak sarayda mevkiini kuvvetlendirdiği ve padişahın sevgisini kazandığı söylenmektedir. Gerçekten padişahın büyük sevgisini kazanan Hürrem Sultan kısa sürede onun üzerinde büyük nüfuz ve hâkimiyet kurmayı başardı. Kanuni’nin batı ve doğu seferleri münasebetiyle İstanbul’da bulunmadığı zamanlarda ona gönderdiği mektuplarından bu sevginin derecesi anlaşılmaktadır.

Sarayda tam bir otorite kuran Hürrem Sultan, daha sonra kendi oğullarından birinin padişah olması için mücadele etmeyi hayatının yegâne gayesi haline getirdi. O sıralarda oğulları için en büyük tehlike saltanata aday gibi görülen Şehzade Mustafa’nın varlığı idi. Zira gerek VeziriazamMakbul İbrâhim Paşa gerekse henüz hayatta bulunan ValideHafsa Sultan bu şehzadeye veliaht gözüyle bakıyor, asker ve halk da bu şehzadeyi çok seviyordu. Hürrem Sultan faaliyetlerine Şehzade Mustafa’ya taraftar olan devlet adamlarını ortadan kaldırtmakla başladı. Esasen Valide Hafsa Sultan 1534’te ölünce işi önemli ölçüde kolaylaşmıştı. Şark seraskerliği esnasında adı bazı olaylara karışan Makbul İbrahim Paşa’nın Irakeyn Seferi’nden döndükten sonra padişahın gözünden düşmesinde ve bir gece uykuda iken boğdurulup Hürrem Sultan’ın önemli rolü olduğu söylenmektedir.

Veziriazam İbrahim Paşa’nın ortadan kaldırılmasından sonra devlet işlerine daha çok karışmaya başlayan Hürrem Sultan, Eski Saray’da (Sarây-ı Atîk-i Âmire) çıkan bir yangının ardından haremi Yeni Saray’a (Topkapı) taşıdı ve harem protokolünü başlattı. Aynı yıl içinde Şehzade Mustafa’nın Manisa’dan alınarak İstanbul’a daha uzak Amasya’ya gönderilmesinde etkili oldu. Kızı Mihrimah’ın Rüstem Paşa ile evliliğinden sonra ise onun kısa sürede vezir ve çok geçmeden veziriazam olmasında faal rol oynadı. Ancak saltanata aday yapmak istediği oğlu Şehzade Mehmet’inManisa’da ölümü üzerine (1543) Hürrem Sultan hayatta kalan oğullarından Bayezit ve Selim’den birinin, özellikle daha iyi yetişmiş olan Bayezit’in veliaht olması için çaba sarf etti. Manisa ve Karaman sancak beyliklerinde bulunan Selim ve Bayezit’in, kendilerini ispatlamaları ve buna bağlı olarak asker ve halkın ilgisini kazanmaları için 1548’de İran’a sefer yapılmasında etkili oldu. Böylece Selim Edirne’de kaymakam olarak bulunma, Bayezit Halep’te babasına katılma emrini alırken en büyük şehzade Mustafa Amasya’da âdeta itibar ve gözden düşmüş bir halde bırakılmıştı. 1553 İran seferi esnasında Şehzade Mustafa’nın hunharca öldürülmesinde kızı Mihrimah Sultan ve damadı Rüstem Paşa ile Hürrem Sultan’ın büyük rolünün bulunduğunda şüphe yoktur. Nitekim bu olayın asker arasında meydana getirdiği hoşnutsuzluk yüzünden Rüstem Paşa sadrazamlıktan alınmış, yerine ikinci vezir Kara Ahmet Paşa getirilmiştir. Hürrem Sultan ise Kanuni’yegönderdiği bir mektubunda Rüstem Paşa’nın öldürülmemesi ricasında bulunmuştu. Ancak iki yıl sonra yine Hürrem Sultan’ın tesiriyle Ahmet Paşa da katledildi ve yerine tekrar Rüstem Paşa tayin edildi. Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden birkaç ay sonra bu olaya çok üzülen Şehzade Cihangir’de Halep’te ölünce Hürrem Sultan’ın hayatta sadece Bayezit ve Selim adlı oğulları kalmıştı. Hürrem Sultan bundan sonra kendisini hayır işlerine verdi. ‪‪15 Nisan 1558 İstanbul’da öldü ve Süleymaniye Camii haziresine defnedildi (C.Baltacı; Hürrem Sultan)

Bu günlere gelirsek; Rohatyn’e 1999 yılında Hürrem Sultan heykeli yapılmıştır. Rohatyn’deki anıtın yapılmasından iki yıl önce Ukrayna’da Hürrem Sultan’ın resmi olan posta pulları çıkartılmıştır.

Son söz olarak söylersek; Ukrayna ve Rusya arasında kültürel ya da soy bağı savaşı bile vardı. 30 Ocak 2019 Süleymaniye Camii avlusunda bulunan Hürrem Sultan türbesindeki tabeladan “Sultan Süleyman'ın Rus asıllı eşi” yazısı ocak ayında Ukrayna’nın Türkiye Büyükelçiliği’nin talebi üzerine, tabeladan “Sultan Süleyman’ın Rus asıllı eşi” yazısı kaldırıldı; yerine “Ukraynalı” ibaresi konuldu. Ukrayna’da bir çok caddeye Roksolana adı verilmiştir. Kadınlar arasında kadınlar doğan kız çocuklarına bu ismi vererek manen güçlendikleri gözlemlenmiştir.

Gelelim ikinci güçlü ve en uzun süreli sultanımız olan Nadya Hanım’a; Sultan I. İbrahim’in eşi, Sultan IV. Mehmet’in annesi. Ruten yani Ukrayna asıllıdır. 12 yaşındayken Saraya Kırım Tatarları tarafından getirildi. on iki yaşında Kırım Tatarları’na esir düşerek Kör Süleyman Paşa tarafından Kösem Sultan’a hediye edildiği söylenir. Nadya olan adının yerine Hatice Turhan ismini kendisine Kösem Sultan’ın verdi. Bir süre Mahpeyker Kösem Sultan’ın hizmetinde bulundu. Saray gelenekleri uyarınca yetiştirildikten sonra IV. Murat’ın yerine tahta geçen İbrahim’e odalık olarak verildi (1640). Şehzade Mehmet’i doğurdu. Sultan İbrahim, Turhan Sultan’ı baş kadını yaptı.

Akıl sağlığının bozuk olması nedeniyle tahttan indirilen Sultan İbrahim’in yerine Hatice Turhan Sultan’dan oğlu yedi yaşındaki IV. Mehmet (Avcı) tahta çıktı (1648). Bu durumdan yararlanan Büyük Valide Kösem Sultan, oğlu İbrahim zamanında olduğu gibi, torunu IV. Mehmet’in padişahlığı sırasında da devleti yönetmek istedi. Eski Saray’a gitmeyip “Valide-i Muazzama” olarak sarayda kaldı. IV. Mehmet’in büyük valide tarafından zehirletilerek Şehzade Süleyman’ın tahta geçirilmek istendiği haberi, Kösem Sultan’ın cariyelerinden olup iki valide ile temasta bulunan Melekî Kalfa tarafından Turhan Sultan’a bildirilince ortalık iyice karıştı. Turhan Sultan yanlısı on dört ağanın onayı ile Kösem Sultan’ın katli kararlaştırıldı. Turhan Sultan’la aralarındaki çekişmeden hayatını kaybederek yenik çıktı.

Bu olaydan sonra Turhan Sultan ölümüne kadar harem ve saraya tek başına hâkim oldu. Otuz beş yıl valide sultanlık yaparak Osmanlı tarihinin en uzun süreli valide sultanı oldu. Köprülü Mehmet Paşa’yı 1656’da sadrazamlığa getirdi. Köprülü ailesinden sadrazamların iş başına geldiği bu dönemde valide sultanların devlet işlerindeki etkisi azaldı. İstanbul Yeni Camii’nin yarım kalan inşasını kendi parasıyla tamamlattı 1683 yılında vefat etti. Türbesi de bu camiin avlusundadır