24 Şubat 2022 tarihinden itibaren Rus saldırıları karşısında, savaşın acılarını yaşayan; kuzeydeki deniz komşumuz olan Ukrayna; Avrupa ve Rusya arasına sıkışmış güzel bir ülkedir. “Aslında Ukrayna demek, güzelliği kuzeyde yaşamak demektedir.” Onun güneyinde ise, dünya güzeli Türkiye yer alır. Mustafa Kemal Atatürk, bu iki güzel ülkenin komşuluğuna, 3 Ocak 1922 de yani 100 yıl önce değinir. Bu konudaki düşüncesini General Frunse ile paylaşırken, şunları söyler: “Ukrayna ve Türkiye'nin iki komşu ülke olduğunu söylemek mümkündür. Kuzeye dikkatli bakınız. Orada deniz var. Eğer bir an, denizin olmadığını düşünürseniz, Türkiye ve Ukrayna'nın, birbirine daha yakın ülkeler olduğunu görürsünüz.” “Ukrayna Karadeniz'in, Güzellikler Ülkesi'dir.” Bu özellik onun, yalnızca toprağı için değil, deniz kıyıları ve insanı için de geçerlidir. Çünkü Karadeniz'deki en güzel kıyılar, Ukrayna’nındır. Bu güzel ülkenin bizim tarihimizdeki önemi ise unutulmaz iki güzel insanından ileri gelir. İşte Ukrayna'nın güzel insanına iki muhteşem örnek, biri Muhteşem Süleyman'ın gözdesi, Hürrem (Roksolana) Sultan'dır. İkincisi ise Avcı lakaplı IV. Mehmet’in gözdesi Hatice Turhan (Nadya) Sultan’dır. Hürrem için Rohatin kentinde, bir anıt dikilidir. Çünkü Kanuni Sultan Süleyman'ın aklını başından alan Hürrem, bu kentte dünyaya gelmiştir.

Ukrayna; Dinyeper, Dinyester, Donetsk ve Buğ ırmakları doğal güzellikleri oluşturur. Ülkenin kuzeyi ormanlık ve bataklık, ortası ormanlık ve bozkır, güneyi de ağaçsız bozkırdan oluşur. Bir ülkenin bu denli güzel ve önemli olması, bugün olduğu gibi onu komşu devletlerce paylaşılamaz yapar. Türklerin, “Tanrı çirkin şansı versin” dileği, bu tür konular için söylenir. Azak Denizi'ne dökülen Don Nehri'nin batısındaki topraklara, Ukrayna denir. Irmaklar, onu suladığı gibi, birçok açıdan da etkiler. Çünkü bu ırmaklar ve onların birbirine karıştığı yerdeki bataklıklar, ülke topraklarını biçimlendiren önemli etken olur. Burada Kazaklar yaşar. Don Irmağı çevresinde yaşayanlara Don Kazakları denilir. Zaporog Kazakları ise, vahşi bozkır da denilen ve Dinyeper Irmağı'nın çağlayanları arasındaki, steplerde yaşar. Zaporog Kazakları'nın başkenti olan Siç, şelale yakınında olduğu için onlara, Şelale Kazakları da denilir.

Ukrayna'daki tarihsel yerleşim, 3.000 yıl öncesine değin uzanır. Kimmerler ile başlayan bu süreçte etkili olanlar ise; İskitler, Gotlar, Hunlar ve Slavlardır. İlk Slav Devleti döneminde Ukrayna, Rutenya olarak tanımlanır. 988 yılında Prens I. Vladimir, Bizans'ın yardımı ile Hristiyan olur ve Ortodoks mezhebini kabul eder. Kiyev Prensliği'nin yıkılması üzerine, Ukrayna topraklarının bir kısmı, komşu ülkelerce paylaşılır.

Ukrayna'nın büyük bölümüne egemen olan Polonya, Ortodoks halkı Katoliklik olmaya zorlar. Bu baskı sonucunda, Ukrayna'daki ulusal birlik bilinci yükselişe geçer. Ne yazık ki; Ukranyalı Kazaklar 1648 yılına değin Kazaklar; şaykalar ile Türkiye'ye karşı, gözü pek akınlara girişir. Bu gemiler; kolay hareket edebilen, omurgası derin olmayan, güverte çevresi korunaklı olduğu için gemiyi dalgalardan ve ekibi silah atışından koruyan, yüksekçe kemeri bulunan ve kürekle yol alan özelliklerdedir. 1606 başlayarak; Akkirman, Kili, Tuna Deltası, Kefe, Sinop, Trabzon ve 1624 yılı dahil İstanbul akınları vardır. 1624 Beykoz Akını için İngiliz diplomat Thomas Roe, şu bilgiyi rapor eder:

“Kazakların Boğaz da, 300 şayka ile yaptığı baskın üzerine halk, İstanbul'a sığınıyor. Ertesi yıl Türk Donanması, Köstence kuzeyindeki Karaharman açıklarında nöbet tutmaya başlar.” Her birinde 50 silahlı asker olan, 350 şaykalık Kazak Filosu, Ekim'de görünür. Boğaziçi’ne girip Yeniköy’ü, Sarıyer’i yağmalamaları, dükkanları yakıp yangınlar çıkarmaları, Sekbanbaşı yetişinceye kadar Karadeniz’e açılmaları, İstanbul’da korku uyandırdı. Başlangıçta Türk Donanması kayıp verirse de daha sonra üstünlük sağlanarak, 172 şayka ele geçirilir. Bundan sonra Türk Donanmasının Karadeniz'de devriye gezmesi, sıradan hale gelir. Çünkü Türk Sultanı'nın harem olarak değerlendirdiği ve yabancı bir kayığın bile girmesine izin vermediği İstanbul için sıkı savunma tedbirleri alır. Ama yine de Karadeniz, Kazak Filosu'nun cirit attığı bir alana dönüşür. Nihayetin de Ukrayna saldırganlığın bir yararı olmadığını görür. Yani Osmanlı ile iyi geçinmenin, onlar için uzun yaşamak demek olduğunu anlarlar.

Türkiye-Ukrayna ilişkileri, 1648'de Hatman Himelnitski ile başlar. Çihirin'deki Kazak Bölüğünde yüzbaşı olan Himelnitski, Polonya'ya karşı koymak için, Türkler’den yardım ister. Bu amaçla önce Bahçesaray'a gelir ve Kırım Hanı İslam Giray ile anlaşır. Sonra bu durum, ‪25 Nisan1648'de İstanbul'a bildirilir. İstanbul'un onayı üzerine, Prekop yani Or'un beyi olan Tugay Bey komutasındaki Tatarlar, Kazak Başkenti Siç'e gelir. Buradan da, Himelnitski komutasındaki Kazaklar ile birlikte, Polonya üzerine yürünür. Birleşik ordunun; ‪12 Mayıs'ta Zovti Vodi ve ‪26 Mayıs'taki Korsun başarısı, Himelnitski için büyük zafer olur. Bunun üzerine Kiyev Polonya'dan alınırken, Ukrayna da bağımsızlığını kazanır. Ancak İslam Giray'ın, 27 Mayıs-27 Haziran 1648 arasında, Polonya'dan alınan bölgede yaptığı bir aylık talan, bu başarıya gölge düşürür.

Himelnitski'nin bu başarısı, onun daha önce İstanbul'da bulunması ile yakından ilgilidir. Çünkü kendisi, Türkiye-Polonya arasında yapılan 1620 Cecora Savaşı'nda, Türklere esir düşer. İstanbul'da kaldığı iki yıl içerisinde, üst düzey ilişkiler kurar. Öyle ki, Ukrayna'ya döndükten sonra bile, şeyhülislam ve yeniçeri ağası ile yazışmalarda bulunur.Kazaklar, 1711 Prut Savaşı'nda da, Rusya'ya karşı Türklerin yanında yer alır. Ancak burada yakalanan bu önemli fırsat değerlendirilemez. Sürgünde olan ve Türk ordusunda bulunan Hatman Orlik, Baltacı Mehmet Paşa'nın savaşı sürdürmesi için çok uğraşırsa da, başarılı olamaz.

1917 Bolşevik Devrimi ardından aynı yıl, Ukrayna Halk Cumhuriyeti kurulur. Türkiye de Ukrayna'yı ilk tanıyan ülkelerden olur. 1918'de Ahmet Muhtar Bey büyük elçi, Ahmet Ferit de konsolos olarak Kiyev'e gider. Ukrayna da, önce Sukovkin ve ardından Lotoçki'yi, İstanbul'a gönderir. İki ülke arasında siyasi, ekonomik ve kültürel antlaşmalar yapılır.

Türk Kurtuluş Savaşı'na önemli destek için, Frunze başkanlığında bir heyet, bir milyon 100 bin altın ile Ankara'ya gelir. 17 Eylül 1921'de Moskova'da, Türk-Ukrayna Tutsak Antlaşması yapılır. 2 Ocak 1922'de de, Türkiye-Ukrayna Barış ve Kardeşlik Antlaşması imzalanır. 1926'da Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Eğitim Bakanı, Kiyev ve Odesa'ya giderek, Ukrayna'nın eğitim sistemi konusunda bilgi edinir. Ardında, İstanbul Üniversitesi'nin bilim insanları, İkinci Ukrayna Oryantalistler Toplantısı'na katılır. Bunun karşılığında ve 1928/29'da, Ukraynalı tarihçi, ekonomist ve şairler, Türkiye'yi ziyaret eder.

Nisan 1932'de ise, İsmet İnönü Kiyev'e giderek, Ukrayna Bilimler Akademisinin etkinlikleri konusunda bilgi edinir. Bu saygın ve değerli komşuluk yaklaşımı üzerine, iki ülke arasındaki bilimsel paylaşım, yoğunluk kazanır. Ancak İkinci Dünya Savaşı ile, komşuluk bağları, yarım yüzyıl boyunca kopar. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin yıkılmasıyla üzerine, Ukrayna da 24 Ağustos 1991 tarihinde, bağımsızlığını ilan eder. Yine Türkiye, çok kısa süre içerisinde yani 16 Aralık 1991'de, Ukrayna'nın bağımsızlığını ilk olarak tanıyan ülkelerden olur. (M, Aydın; Tarih Boyunca Türkiye-Ukrayna İlişkileri-2015)

Türkiye ve Ukrayna, sınır komşularına oranla, birer gözde ülkedir. Bu iki ülke arasında yaşanacak iş birliği ve paylaşım, ortak güzellikleri daha da arttıracaktır. Bunun gerçekleşmesi ise, yalnızca kendilerini değil, çevresinde ülkeleri de kazançlı çıkaracaktır.

Sonuç olarak; tarih sadece savaşı ve düşmanlıkları yazmaz, tarih en çok da barışı ve dostlukları yazar.