Ariel Şaron şöyle diyor: “Araplar petrole sahip olabilirler ama kibrit bizim elimizdedir.” Martin Van Creveld, İsrail’in önde gelen askeri tarihçisi. Şimdi ona kulak verelim: “Elbette İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını istemiyoruz. Onların bu tür silahlar üretip üretmediğini de bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki, eğer İranlılar nükleer silah üretmiyorlarsa aptaldırlar.” Yukarıdaki satırları cesur-araştırmacı vatansever yazarYılmaz Dikbaş’ın “İsrail’in Nükleer Silah Cephaneliği” (Asya Şafak Yayınları) kitabından aldım. Sayın Dikbaş Türk vatanının ve Türk milletinin güvenliğine kafa yoran değerli bir araştırmacı. Yılmaz Dikbaş’ı kitaplarından tanıyorum. Hiç karşılaşmadım. Zaman zaman telefon ve elektronik posta ile haberleşiyoruz. Kendisinin “Satılık Vatan” ve AB’den beslenenlerle ilgili çalışmasının yanında “Domuz karikatürü” ile alakalı makalesi harika. Kendisine Antalya’nın sıcağında başarılar dilerken işte kitaptan kısaca derlediklerim. Bölgenin birinci, dünyada altıncı büyük nükleer gücü olan İsrail nükleer tehdit oluşturmuyor da, Irak ve İran neden tehdit oluşturabiliyor? Bu olgu, dünyada yazılı ve görsel medya tarafından gündeme dahi getirilmiyor; çünkü Amerikan küresel tekelci sermaye buna müsaade etmiyor. Bunu göze alan ulusalcı- milli medyaları da yaşatmıyor. “Sermaye” İsrail’in topraklarındaki cephaneliğin yanında ABD’de de cephaneliğin olduğunun bilinmesini istemiyor. Ayrıca 5.5 milyonluk İsrail’deki “İsrail”in arkasında ABD’deki öbür 5.5 milyonluk “İsrail”i de gizliyor. Elbette Sayın Dikbaş’ın bu tespiti doğru ve 1950’de 4 milyon, 2005 sonunda da 90 milyon civarında olduğu tahmin edilen Evanjelist – Hıristiyan Siyonistleri de ilave etmemiz gerekir. Bölgeye 1948’de silah zoruyla yerleşen İsrail’i tam 10 dakikada tanıyan ABD, günümüzdeki faşist (ve fundamantalist RKK) İsrail iktidarının Filistin halkına nükleer başlıklı füzelerle saldırarak katletmesine, açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmesine seyirci kalıyor ve diğer devletleri de tepkisiz kılmaya zorluyor. Neoconcu Bush iktidarının baş ideoloğu Bernard Lewis; “Tarihte Türkler Haçlıları bu topraklardan attı, daha sonra İngilizler Türkleri attı ve sonra da Yahudiler İngilizleri attı. Çok merak ediyorum, acaba şimdi buralara kimler gelecek?” diyerek Yahudileri kışkırtmaktan çekinmiyor. Böylesine bir desteği arkasına alan İsrail’de katliamlara doymuyor. Biliyorlardır ama bir kez daha ben hatırlatayım. Tarihte Süleyman Tapınağı iki kez yıkıldı ve Yahudiler üç kez sürüldü. Bunun tek bir sebebi var. Yahudi ırkçılığı ve fundamantalizmine dayalı fanatiklerin Yahudi devlet ve toplum yönetimini ele geçirmeleridir. Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurma, Güneydoğu Anadolu’daki Kürtçü kalkışmanın arkasında hep İsrail ve ABD’deki Yahudi lobisi vardır. Artı Güneydoğu Anadolu’muzdan “hokus pokus” yöntemlerle satın aldıkları 450 bin dönüm toprak. İsrail elindeki 400’den fazla fırlatılmaya hazır termonükleer ve nükleer bomba ile Türkiye için bölgedeki birinci tehdit unsurudur. İnşallah bunu MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpagon, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başbakan RTE’de anlar. Çevik Bir’de şöyle demişti; “Türkiye Suriye ve İran’a antipati duymaktadır.” Ya İsrail? “Bazı İsrailliler, İsrail ile yapılmış çok sayıda anlaşmanın seçimle gelmiş Türk hükümetince değil de Türk askeriyesi tarafından ısrarla istenmiş olmasına dikkati çekerek bu anlaşmaların kırılganlığının kaygı yarattığını vurgulamaktadır.” (Dr. Daniel Pipes, Yahudi Araştırmacı Yazar, Orta Doğu Tarihi Akademisyeni) Bugün Türk ordusu ve Mustafa Kemal’in çocukları çoktan anlamış durumda. Türkler, İsrailliler ve ABD’deki Yahudi lobisinin eniştesi değildir. Yankı dergisinde Prof. Anıl Çeçen Hoca’nın da yazdığı gibi; Türkiye çok ivedi ve mutlaka nükleer güç olmalıdır. Ve Washington D.C. merkezli PEW araştırma şirketinin Nisan-Mayıs 2006’da yaptığı anket sonuçlarını İsrailliler ve ABD’deki Yahudi lobisi bir daha başlarını iki ellerinin arasına alarak okumalıdırlar. Elbette ABD yönetimini ele geçirmiş olan Evanjelst-Kabalist neocon şebeke mensupları da.