Türk ekonomisi her geçen gün uluslar arası alanda rekabet gücünü kaybediyor.  

Ağustos 2005'te İSO'nun açıkladığı, 2004 verilerine dayalı ikinci 500 sanayi kuruluşu raporu ve birincisiyle birlikte 1000 sanayi kuruluşunu kapsayan çalışma, Türk sanayisine ait çarpıcı fotoğraf kareleri sunuyor.  

Milli sanayi rekabet gücünü kaybederken, özel sektör şirketleri yabancılar tarafından bir bir satın alınıyor. Belli sektörlerde yoğunlaşma yaşanırken az sayıda şirket piyasayı ele geçiriyor.  

Türk sanayisi yabancıların eline geçerken imalat üzerinde yoğunlaşıyorlar. Az sayıda firma sanayi üretimini ve piyasayı kontrol eder hale geldi.  

İSO Başkanı Tanıl Küçük, 50'lik dilimler halinde değerlendirildiğinde ikinci 500'de de büyük farklar görülmediğini belirtti.  

Küçük, ilk 500 içindeki birinci 50'lik grup ile diğerleri arasında uçurum olduğunu vurguladı.  

500 büyük sanayi kuruluşu içindeki ilk 50 şirketin 22'si yabancı sermayeli. Bunlar 500 büyük şirketin, toplam üretimden satışların yüzde 27'sini gerçekleştiriyor.  

İkinci 50'lik grubun aynı kategorideki satış durumuna baktığımızda ise, oran sadece yüzde 4. Bu gruptaki yabancı sermayeli şirket sayısı 14.  

500 büyük içindeki ilk elli firmanın yabancı sermayeli 22'si toplam brüt katma değerin yüzde 39'unu gerçekleştirdi.  

Aynı grup şirketler, net satış hâsılatının yüzde 25'ine, öz sermayenin yüzde 14'üne, net aktiflerin yüzde 15'ine, vergi öncesi dönem kârının yüzde 31'ine, ihracatın yüzde 36'sına ve toplam çalışanların yüzde 11'ine sahipler.  

Arkadan gelen ikinci 50'lik grubun ve içindeki 14 yabancı sermayeli şirketin durumunu birinci grupla mukayese etmek bile mümkün değil.  

Bu grup, net satış hâsılatının yüzde 4'üne, brüt katma değerin yüzde 3'üne, öz sermayenin yüzde 4'üne, net aktiflerin yüzde 4'üne, vergi öncesi dönem kârının yüzde 3'üne, ihracatın yüzde 4'üne ve çalışanların yüzde 4'üne ancak sahip olabilmişler.  

İlk 500'e giren şirketlerden 149'u yabancı sermayeli. İkinci 500'de yabancı sermayeli şirket sayısı 74. yabancı sermayeli şirketlerin 500 +500 içindeki dağılımı 2004 verilerine göre şu şekilde:  

 

İSO İlk 500+İkinci 500                       İlk 500'de Yabancı                      ikinci 500'de Yabancı  

Büyük İçinde 50'lik Gruplar             Sermayeli Şirket Sayısı                   Sermayeli Şirket Sayısı  

 

1-50    22        9  

51-100            14        8  

101-150          20        5  

151-200          17        9  

201-250          15        9  

251-300          16        7  

301-350          11        8  

351-400          13        6  

401-450          13        3  

451-500          8          10  

TOPLAM        149      74  

İSO'nun yaptığı çalışmada, 1000 sanayi kuruluşu içinde ilk 50 şirketin brüt katma değerin yüzde 59'unu gerçekleştirdiğini ifade eden Tanıl Küçük, Türk sanayisi ile alakalı 2004 rakamlarına dayanan çarpıcı örnekler verdi.  

İlk 500 içindeki 149 yabancı sermayeli şirket üretimden satışların yüzde 43'ünü gerçekleştirdi. İkinci 500'deki 74 yabancı sermayeli şirket ise üretimden satışların yüzde 15'ini gerçekleştirmiş durumda.  

İkinci 500'deki 74 yabancı sermayeli şirketin 24'ü yüzde yüz yabancı sermayeli yabancı payı yüzde 50'nin altında kalan firma sayısı ise 26.  

2004 verilerine göre yabancı sermayeli kuruluşların İSO 1000 büyük kuruluş içindeki yüzde payı  

 

Başlıca kriterler            Yabancı payı (%)  

Üretimden satışlar        39  

Net satış hâsılatı           40  

Brüt katma değer         49  

Öz sermaye      26  

Net aktifler       27  

Vergi öncesi dönem kârı          44  

İhracat 44  

Ortalama çalışanlar       24  

 

Tanıl Küçük'ün ifadesiyle, "Türk sanayisi katma değer yaratamıyor ve rekabet gücünü kaybediyor."  

Ekonomik kârlılık, gerçekleştirilen net katma değerin varlıklar toplamına oranıdır.  

Bu rakam, işletmeye konulan parayla, ülke ekonomisine ne kadar ilave değer kazandırıldığını gösterir.  

Bu bağlamda, ilk 500 büyük kuruluşun ekonomik kârlılığı 1992 yılında yüzde 32 dolaylarında iken, 2004 yılında yüzde 17 oldu.  

Rekabet gücündeki azalma, İSO 1000 sanayi kuruluşu sıralamasında, 501-1000 arasında yer alan ikinci grup firmalarda, ilk 500'e göre daha keskin olarak görülüyor.  

İSO Başkanı Tanıl Küçük, ekonomik kârlılığın, Türk sanayisinin rekabet gücünün göstergesi olduğunu belirttikten sonra Türk sanayisinin kârlılıkta gerçekleştiremediğini söyledi.  

"Kârlılık çok önemli, Türk sanayisi kâr edecek ki yatırım yapsın, yatırım yapacak ki rekabet gücünü artırsın."  

Bu sözler de Küçük'e ait.  

İsabetli analizleriyle tanınan Prof. Özer Ertuna da şöyle diyor:  

"İkinci 500 büyük kuruluşun rekabet gücündeki gerilemenin çok daha şiddetli olduğu dikkat çekici. Bunların kârlılıkları, birinci 500 kapsamındaki özel şirketlerinkine kıyasla çok daha düşüktür ve fark giderek artmaktadır. İkinci 500 kuruluş kapsamındaki şirketlerin varlık kârlılıkları özellikle 2004 yılında çok önemli bir düşüş kaydetmiştir.  

Bu önemli ve tedirgin edici bir gelişmedir."  

İkinci 500 büyük şirketin yarıya yakını, 250 kişiden daha az işçi çalıştırıyor. Yani KOBİ niteliğinde firmalar.  

Bu grup içinde tekstil, hazır giyim ve ayakkabı şirketleri ağırlıkta.  

İSO Başkanı Tanıl Küçük bu sektörlerin son yıllarda büyük sıkıntılar yaşadıklarını belirtti.  

Prof. Ertuna'ya göre; küçük şirketler düşük ücretlerle ayakta durabilmektedir. TL'nin aşırı değerlenmesi, orta ve küçük işletmeleri daha derinden yaralamakta.  

2004 yılında, birinci 500 büyük kapsamındaki özel şirketler bir milyon YTL tutarında satış için 3,2 kişi istihdam ederken, ikinci 500 büyük kapsamındaki özel şirketler 7,1 kişi istihdam etti.  

Birinci 500 kapsamındaki şirketlerde ücretler ikinci 500'dekilerden yaklaşık yüzde 65 oranında daha yüksek.  

"Aşırı değerli TL, üretimi, istihdamı ve ihracatı zorlayacak noktadadır" diyen Küçük, Türkiye için KOBİ'lerin bölgesel farklar ve istihdama katkıları manasında çok önemli olduğunun altını çizdi.  

Ayrıca Tanıl Küçük, KOBİ'lerin sıkıntılarının giderilmesi halinde performanslarının artacağını belirtti.      

KOBİ'ler için başlıca çözülmesi gereken meseleler:  

a) Enerji fiyatlarının yüksekliği  

b) Vergi oranlarının yüksekliği  

c) Kayıt dışı, merdiven altı tezgâhların sebep olduğu haksız rekabet  

d) Sigorta primlerinin yüksekliği  

e) Ucuz finansman desteğinin yokluğu, öz kaynak yetersizliği.  

 

KELEPİR DURUMA DÜŞÜRÜLEN TEKEL DURUMUNDAKİ KAMU KURULUŞLARI  

 

Hükümet tekelleri özelleştirirken özel Türk şirketlerinin değil, yabancıların ekonomideki ağırlığı artıyor.  

Türk şirketleri teker teker yabancıların eline geçiyor. Yabancı sermaye ortak olduğu şirketin bir süre sonra çoğunluk hissesini, sonunda da tamamını ele geçiriyor.  

İSO'nun 2004 yılı 1000 büyük sanayi şirketi çalışması, başta otomotiv olmak üzere bazı sektörlerde yabancı ağırlıklı az sayıda firmanın piyasaya hâkim olduğu bir oligopolleşme yaşandığını da gösteriyor.  

Prof. Ertuna, sadece KOBİ'lerin değil, birinci 500'deki Türk firmalarında "DÖVİZ VE ENFLASYON RİSKİ" altında olduklarına dikkat çekiyor.  

"AÇIKÇASI BİR KRİZ DURUMUNDA, TÜRKİYE'NİN BELLİ BAŞLI ÖZEL SEKTÖR SANAYİ ŞİRKETLERİ DE YABANCILAR İÇİN "KELEPİR" DURUMUNA DÜŞEBİLİR.  

Meksika, Rusya, Brezilya, Şili, Güney Kore, Endonezya ve Malezya benzer durumları şu veya bu oranda yaşadılar.  

 

HAKSIZ REKABET ORTAMI YABANCILAR LEHİNE İŞLİYOR  

 

Türkiye mutlaka milli sanayiyi esas alan bir yola girmek mecburiyetinde.  

Aksi 1838 Balta Limanı Serbest Ticaret Antlaşması ile başlayıp 1914'te dramatik bir sonla biten mali-ekonomik ve siyasi iflas Cumhuriyet Türkiye'si içinde gerçekleşebilir.  

1994-1999 ve 2001 krizlerine, yabancılar lehine IMF patentli mali ve iktisadi politikalara rağmen, Türk şirketlerinin performansları katma değer gerçekleştirmedeki başarıları göz ardı edilemeyecek derecede.  

İSO Başkanı Tanıl Küçük'te yukarıdaki görüşü paylaşmakta. Rekabet ortamı adil bir şekilde sağlanırsa, Türk şirketleri katma değeri yüksek ürünlere yönelebilirler, kendi markalarını oluşturabilirler.  

Ancak işleyen mevcut sistemde, yabancılar ortak oldukları şirketleri daha sonra ele geçirdiler.  

Kamunun sanayideki payı azalırken, özel Türk firmalarının değil, yabancıların sanayideki payı arttı.  

Benzer durum hizmet sektörü ve bankacılık sektöründe de alarm vermektedir. Bankacılıkta, borsada işlem gören Türk bankalarının hisselerinin büyük çoğunluğunun yabancıların elinde olduğu da göz önüne alınırsa, yabancı payı üçte biri geçmiş durumda.  

Finansbank'ın patronu Hüsnü Özyeğin banka evliliklerine yönelik olarak, "Almak değil, kontrol etmek istiyorlar. Bu evlenmek değil, kız vermek oluyor" şeklinde özetlemişti, yabancıların Türk bankalara yönelik ilgisini.