TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ
Cumhur EVCİL
Geçen hafta yayınlanan makalede "devam edecek" notu çıkmadığından çok değerli okurlarımdan özür dileyerek Türk-Yunan ilişkilerine devam ediyorum.
İkinci Cihan Savaşından sonra galipler masasında yer bulan Yunanistan'a bu defa da, Oniki Ada diye bilinen Güney Sporad Adaları ikram edildi. Bu adalar; İtalyanların 1911'de Trablusgarp'a (bugünkü Libya) saldırması üzerine çıkan Türk-İtalyan harbi sırasında, 4-14 Mayıs 1912'de İtalyanlar tarafından işgal edilmiş, 18 Ekim 1912'de Balkan Harbinin çıkması üzerine İtalya ile yapılan Uşi Antlaşmasına göre iadesi kararlaştırılmışken, Osmanlı İmparatorluğunun Balkan Harbinde yenilmesi üzerine adalar İtalyanlarda kalmıştı.
İkinci Cihan savaşı ile çöken, üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğunun deniz aşırı sömürgelerini terketmeye başlaması üzerine Avrupanın şımarık çocuğu Yunanistan'ın, Kıbrıs'ı ele geçirerek Megalo İdea'nın bir aşamasını gerçekleştirme arzusu yeniden şaha kalktı.
Eskiden olduğu gibi bir oldu bittinin Türkiye'ye kabul ettirilemeyeceği anlaşılınca, Yunanistan Kıbrıs Türklerini yok ederek Adaya sahip olmak üzere EOKA cinayet şebekesini kurdu.
Bilindiği gibi EOKA Kıbrısı kana boyadı. Cinayetler, sabotajlar, patlayan bombalar birbirini izledi.
Ve nihayet İngiltere, Türkiye ve Yunanistan 1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasını kararlaştırdılar. Ve 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.
Rumlar Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlayamamışlar ama, hiç değilse Adanın yönetimini ele geçirmişlerdi. Bu, Rumlar için bir ara hedefti. Asıl hedef Kıbrıslı Türkleri adadan kovarak Kıbrıs'ın tümüne sahip olmak ve adayı Yunanistan'a bağlamaktı.
Megalo İdeanın bu aşamasına Türkiye ve Kıbrıs Türkleri bütün güçleri ile karşı koydu.
Kanlı Noeller, Türkiye'nin müdahale gayretleri, Kıbrıslı soydaşlarımızın adeta bir açık hava hapishanesinde 10 yıl süren direnmeleri. Ve nihayet Kıbrıs Barış Harekatı ile Rumların ham hayali Megalo İdea'ya vurulan öldürücü darbe.
Ancak bu her aşamada Türk-Yunan ilişkilerinin odak noktasını oluşturan Kıbrıs sorunu, yeni yeni anlaşmazlıklar da doğurdu.
Yunanistan kara sularını 12 mile çıkararak, Ege Denizini Yunan denizi yapmaya kalktı. Kıta sahanlığı, Ege hava sahasının kontrolu, Lozan Antlaşması ile silahsızlandırılan adalarının silahlandırılması, bölücü terör örgütü PKK nın desteklenmesi, Batı Trakya'daki soydaşlarımızın ağır baskı altında tutulması, AB ile ilişkilerimizin baltalanması gibi daha birçok konuda Türkiye ile mevcut anlaşmazlıkları körükledi.
Fransız ihtilalinden bu yana ikiyüz yılı aşkın bir süre içinde Megalo İdea'nın Yunan politikalarının temeli olduğunda nasıl hiç bir kuşku yoksa, Yunan kilisesi ile eğitim öğretim teşkilatının Türk düşmanlığını körüklediğinde de hiç bir kuşku olmadığı ortadadır.
Yunanistan Başbakanı Karamanlis'in basına bile yansıyan Ankara ziyareti ile açığa çıkan Rum halkının ağır baskı izi, Turgut Özal veya Recep Tayyip Erdoğan'ın Atina'yı ziyaretlerinde hiç hissedilmiş midir?
Tabii ki hayır.
3 yıl önce Kara Harp Okulu öğrencilerinin, Yunanistanda Yunan Harp Okulunda misafir kaldıkları sırada; odalarına yırtılmış ve üzerine uygunsuz sözler yazılmış bayrağımızı attıkları hala hafızalarımızdadır. Oysa Ulu Önder Atatürk'ün, 9 Eylül'den sonra İZMİR'de, üzerine basması için yere serilen Yunan bayrağını toplatmasının yüceliği ve azameti, ne yazık ki Yunan Harp Okulu'nda bile anlaşılamamıştır.
Yunanistan'da gerçekler göz ardı edilerek, Kıbrıs Barış Harekatı ve bölücü PKK terör örgütüne karşı yapılan sıcak takip ve sınır ötesi operasyonlar nedeni ile Türkiye saldırgan ve yayılmacı olarak lanse edilmekte, tehdit değerlendirmelerinde Türkiye'nin oluşturduğuna inandıkları tehdit en ön sıralarda ifade edilmekte ve Rum halkının Türk düşmanlığı hep canlı tutulmaktadır.
AB'ne üye olma başarısının ardından Kıbrıs Rum Yönetiminin de AB'ne üye alınması ile yeni bir üstünlük sağlayan Yunanistan'ın yine Avrupa'nın şımarık çocuğu rolüne tekrar soyunduğundan hiç şüpheniz olmasın.
Kıbrıs'ta 2004 yılında Annan Planı'nı her maddesine itiraz ederek niçin reddettiler?
Tabii ortaya atılacak yeni planlarda daha çok taviz almanın, yine Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak etmeyi başaramasalar bile, en azından Kıbrıs'ın yönetimini ele geçirmenin peşinde koşmaktadırlar.
Ancak artık Rumlar, 19 ve 20 nci yüzyılın Hasta Adamı Osmanlı İmparatorluğu'nun yerinde, bölgenin en büyük gücü Türkiye Cumhuriyeti'nin bulunduğunu anlamak ve kavramak zorundadırlar.
Yorumlar