Türk Ordusu’nun yani Türk Kara Kuvvetleri’nin temeli, M.Ö. 209 yılında, Büyük Hun İmparatoru Mete Han tarafından atıldı. İlk kez Mete Han’ın kurduğu düzenli Türk kara ordusunda, 10 bin atlıdan oluşan en büyük birliğe, “tümen” adı verildi. Tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrıldı ve her birinin başında tümenbaşı, binbaşı, yüzbaşı ve onbaşı rütbelerine sahip komutanlar görevlendirildi. Mete Han ile tarih sahnesine çıkan teşkilatlanma modeli, bugüne kadar uzanan yelpaze içinde hüküm süren diğer Türk devletlerinde de devam etti.

Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi, Yeniçeri Ocağı’nın kurulduğu 1363 yılı olarak kabul edilmekteydi. Hüseyin Nihal Atsız Kara ordusunun kuruluş tarihinin Mete Han’ın tahta geçtiği M.Ö 209 olması gerektiğini yazmıştır. Atsız, M.Ö. 200 yıllarından beri tarihi belgelerde bahsi geçen bir milletin, 16 yüzyıl süresince ordusu olmadan yaşadığını söylemenin, Doğu Roma İmparatorluğu’na karşı galibiyet kazanılan Malazgirt Savaşı gibi ve benzeri büyük savaşları düzenli Türk Orduları’nın değil, gayri muntazam çetelerin yapmış olacağını kabul etmenin hatalı olduğunu yazdı. Atsız ayrıca, M.Ö. 209 yılında Mete Han tarafından orduların 10, 100, 1000 kişilik birimlere ayrıldığını bu birliklerin komutanlarının buyruklarının kayıtsız şartsız uygulandığını yazdı. Yani Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluşu tarihinin Mete Han’ın M.Ö. 209 yılında hükümdar olduğu tarih olduğunu söyledi. 

Atsız’ın görüşlerini benimseyen Yılmaz Öztuna’da 1968'de dönemin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural’a Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihinin M.Ö. 209 olması teklifini yaptı. Nihal Atsız 1973’de tekrar Genel Kurmay Başkanlığı’na teklif yaptı.  Sonraları, Türk Kara Kuvvetleri Komutanlığı kuruluş tarihi M.Ö. 209 olarak değiştirildi.

Mete Han (Oğuz Kağan), babası Türk-Hun İmparatoru olan Teoman’ın yerine geçmesinden 35 yıl sonra M.Ö.174 yılında öldüğünde, birçok Türk Boyunu ve çeşitli kavimleri çatısı altında bileştiren büyük bir imparatorluk geriye bırakmıştı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi’nden İdil Nehri’ne kuzeyden güneye Sibirya’dan Tibet ve Keşmir’e uzanıyordu. Evet, Mete Han tahta geçtiği M.Ö. 209 yılında ilk Türk Ordusu’nda sistem kurmuş, düzenli oluşturduğu birliklere 28 Haziran’da (Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi) büyük bir tören yapmış, resmigeçit yaptırdığı disiplinli ordusu ile dosta düşmana hazır olduğunu göstermişti. Mete Han’ın kurduğu 10 ve katlarını içeren birliklerinin komutanlarına koyduğu, Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı, Tümen gibi isimleri günümüzde ise hâlâ kullanılmaktadır.

Hele Çavuş oku denilen ıslıklı okun mucidi olması, onun dehâsını gözler önüne sermektedir. “Islıklı ok,” temrenindeki-Ok’un ucundaki demir-deliklerden geçen havanın çıkardığı müthiş ses yüzünden bu ismi almış, askerleri hedefe yönlendirmek ve düşmanı şaşırtmak için kullanılıyordu. Mete Han’ın kurduğu bu teşkilât, ufak tefek değişikliklerle bütün Türk devletlerinde kullanılmıştır. Türkler, yabancı kavimlerden olanları asla askere almazlardı. Türk Ordusu tamamen milli bir ordu idi. Başbuğ’larına çok değer verir ve büyük bir sadakatle itaat ederlerdi.

Bir askerin en büyük ideali cenkte ölmekti. Böylelikle ülkesine ve milletine karşı vazifesini yerine getirmiş oluyordu. Türk Askeri süvari yani atlı idi. Zamanın ulaşım aracı olan atı en iyi bir şekilde kullanıyorlar, at üzerinde doğup at üzerinde ölüyorlardı. Sürekli at üzerinde oldukları için pantolon giyiyorlardı. Çinliler kendi kıyafetleri ile ata binmeleri zor olduğu için atlı birliklerine Türkler’den öğrendikleri pantolonu giydiriyor ve yine Türkler’den öğrendikleri eğer sistemini atlarının sırtına vuruyorlardı. Bu suretle pantolon günümüze kadar bütün dünyaya yayılmıştır. Mete Han istisnai bir askerlik dehâsına sahipti. Tek merkezden yönettiği ordusuyla Kore’den, neredeyse Macar Ovası’na kadar bütün bölgeye barış ve refah getirmiştir.

Mete Han’ın diğer bir ismi de Oğuz Kağan’dır. Türk devletini büyük bir imparatorluk hâline getiren Asya Tarihi’nin en büyük şahsiyeti Mete Han yani Oğuz Kağan’ın farklı bir yönü de Oğuz Kağan Destanı’nda anlatıldığı manevi yönüdür.

Bu vesile ile bu iki rahmetli tarihçilerimizi bir kere daha rahmetle, minnetle anıyorum. Mekânları Cennet olsun!.