Bugünlerde iktidarı da muhalefeti de hatta sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere bütün kuruluşlar milletin derdini ve sıkıntısını unutarak hatta milletin kafasını karıştırarak birbirlerine “hısım” olmaları gerekirken “hasım” olmuş durumdalardır. Yahu! Sanki ayrı ülkelerin hatta düşman ülkelerin insanları ve kurumları gibi davran- maktan da geri durmamaları, milleti daha da şaşkın bir duruma sokmaktadır. İşte malım-mülküm, mevkiim-makamım ve partimde partim diyerek sadece kendilerini düşünenlerin ne kadar yanlış yolda olduklarını hatırlatmak için yakın tarihimizin unutulmaz liderinin kendisi için hiç bir şey düşünmeyip sadece milleti için neler yaptığını kısaca hatırlatmak istedim. Bu örnek insan, milleti için ne mala ne mülke, ne de mevki ve makama asla önem vermeyen; millet sevdalısı Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal; 1927 yılında Büyük Nutku’nu okuduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 2. Kurultayı’nda, taşınır-taşınmaz tüm mal varlığını C.H.F’na bağışlayacağını duyurmuştu. Daha ileride, bu partinin artık devletle tamamen bütünleştiğini görerek fikrini değiştirmiş ve mal varlığını C.H.F’na değil, Hazine’ye bağışlamaya karar vermişti. İşte 1933 yılında bu konuda ilk adımı atmış ve gereken hukuki hazırlığı yapmasını da Genel Sekreter’i Hasan Rıza Soyak’a emretmişti. Hasan Rıza, Mustafa Kemal’in bu emrinin yerine getirilebilmesinin mümkün olmadığını, Miras Hukuku’nda “mahfuz hisse” denen bir kavram bulunduğunu, buna göre kız kardeşi Makbule Hanım sağ olduğu için mal varlığının yüzde 25’inin Makbule Hanım’a ait olduğunu, o nedenle tümünü değil ama kendi tasarrufundaki yüzde 75 üzerinde dilediğini yapabileceğini uzun uzun anlatmıştır. Önemli bir noktayı hatırlatmadan geçemeyeceğim; Mustafa Kemal Makbule Hanım’ın eşi olan eniştesi Mecdi Boysan Bey’i devlettin hiçbir ihalesine –girmesine yasal olarak hiçbir engel olmamasına rağmen- girmemesi için devamlı olarak uyarmış ve uzak tutmuştur.
Mustafa Kemal tatmin olmamış, tüm varlığını milletine yani hazineye bağışlamak konusunda ısrar etmiştir.. Sonunda; “...Her neyse, bir çaresini bulmalı ve mutlaka benim istediğim gibi bir vasiyetname yapmalıyız. Sen bu işle meşgul ol...” demiştir. Emir kesindir. Hasan Rıza; bunun üzerine bir hukuk bilgini olan Saruhan (Manisa) milletvekili Mustafa Fevzi Efendi’ye danışmış, konuyu inceleyen M. Fevzi Efendi şöyle bir öneri sunmuştur: “Miras Hukuku hükümleri çok açık. Oradan bir çıkış göremiyorum. Yalnız aklıma bir başka nokta geliyor: TBMM Gazi için özel bir kanun çıkartsın. Sorun herhalde o zaman çözülebilir.” Mustafa Kemal’in de uygun görmesi üzerine konu Meclis’e götürülmüş ve bu kanun çıkartılmıştır. (Kabul Tarihi: 12.6.1933, numarası: 2307.) Mustafa Kemal ‘in mal varlığının tamamını hazineye bağışlayabilmesi için Mustafa Kemal’in isteği ile Meclis tarafından çıkarılan 2307 nolu kanunun maddeleri şunlardır:
Madde 1: Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’nin, Kanunu Medeni’nin 452. maddesi dairesindeki tasarrufları, mahfuz hisseler hakkındaki hükümden müstesna olup, bütün mallarında muteberdir. Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir. Madde 3: Bu kanunun hükümlerini icraya, İcra Vekilleri Heyeti memurdur. Tüm mal varlığının ulusa yani hazineye ait olduğu, 1933’te çıkarılan işte bu yasayla hüküm altına alınmış oluyordu. İntikallerin tamamlanması ise 12 Haziran 1937’de bitmiştir.
Mustafa Kemal, kâğıt üzerinde nice mal-mülk sahibi görünüyor olsa da 1933’ten itibaren O’nun artık bir dikili ağacı bile yoktur. Mustafa Kemal’in, yaptığı bağışlara temel olan yasayı Meclis’ten rica ederek çıkarttırdığı tarih; 12 Haziran 1933’tür... Yani, Cumhuriyet henüz 10 yaşındadır. Hastalık belirtileri de daha ortaya çıkmamıştır. Çiftliklerinin zarar etmesi diye bir durum da söz konusu değildir, çünkü daha çiftlikler yeni kuruluş aşamasındadır. Mustafa Kemal, bilerek, isteyerek, daha işin başında malını mülkünü milletine bırakmaya karar vermiştir.
Aslına bakılacak olursa Mustafa Kemal’in mal varlığının çoğu kendisine bağış ve hediye olarak verilen köşklerden, evlerden, bağlardan bahçelerden oluşmuştur. Mustafa Kemal, kurmuş olduğu çiftlikleri 13 yıl bizzat işlettikten sonra 11 Haziran 1937 tarihinde yazmış olduğu vasiyet mektubu ile hazineye devretmiştir. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Maliye Bakanlığı’na havale edilen o tarihi mektubun çok ayrıntılı olan söz konusu listesi özetle şöyledir.
Ankara’da Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftliklerinden meydana gelen Orman Çiftliği, Yalova’da Millet ve Baltacı Çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve Şövalye Çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.
Bu yerlerdeki Bira Fabrikası, Malt Fabrikası, Buz Fabrikası, Soda ve Gazoz Fabrikası, Deri Fabrikası, Tarım Aletleri ve Demir Fabrikası, iki modern Süt Fabrikası, iki büyük yoğurt imalathanesi, şarap imalathanesi, değirmen, iki yağ ve peynir imalathanesi, iki tavuk çiftliği, iki özel iskele ve liman, beş satış mağazası, Çelik Fabrikası’nın %40 payı, 16 traktör, 13 komple biçerdöver, 1 deniz motoru, 5 kamyon ve kamyonet, 2 binek otomobil, 19 binek ve yük arabası, 13100 adet koyun, 443 sığır, 69 at, 58 eşek, 2450 tavuk.
Ayrıca kendisine bağışlanan evleri de hiç tereddüt etmeden milletine bağışlamıştır. Meclis’te Mustafa Kemal’den gelen bu “çiftlik vasiyeti” mektubunun okunmasından sonra Başbakan İsmet İnönü söz alıp özetle şunları söylemiştir: Mustafa Kemal bu çiftlikleri Halk Partisi’nin malı olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir okul, bir öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha kolay ve mümkün olacağını düşündü…. Böylece Mustafa Kemal bir kere daha kendi huzur ve rahatının, vatanının şan ve şerefinde ve güçlülüğüne olduğunu gösteriyor. Biz de diyoruz ki Mustafa Kemal bizim en değerli hazinemizdir. Onun şan ve şerefini vatanın şan ve şerefi sayıyoruz.” 13 milletvekili, Mustafa Kemal’in çiftliklerini milletine bağışlamasıyla ilgili konuşmalar yapmış, yüzlercesi de Mustafa Kemal’e teşekkür telgrafları çekmiştir. Meclis Başkanlık Divanı, “Büyük İyiliği” için Mustafa Kemal’e bir teşekkür telgrafı çekmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal de önce Başbakan’a sonra da Meclis’e birer mektup göndermiştir. Mustafa Kemal’in Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup şudur: 
“Hatırlarsınız, Türk köylüsünün Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin isteği ve iradesi altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmetçiyim. Şimdi beni çok duygulandıran olay, değersiz olsa da Türk köylüsüne ufak bir görev yapmış olduğumdur. Milletin Yüksek Temsilciler Kurulu bunu iyi görmüş ve kabul etmişler ise, benim için en unutulmaz bir mutluluk anısını bana vermişlerdir. Bundan ötürü çok yüksek bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet hükümetine yapmak zorunda olduğum görevlerden en basiti karşısında gösterilmiş olan iyi duygulardan ne kadar heyecanlandığımı anlatacak güçte değilim. Söz konusu olan armağan yüksek Türk Milleti’ne benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk Milleti’ne canımı vereceğim.” Dedikten sonra! Büyük Millet Meclisi’ne de “Yapılan bir görevdir” şeklinde kısa fakat çok anlamlı bir mektup göndermiştir. Unutmayalım ki; Mustafa Kemal’in kız kardeşi ve teyzesi ve de teyze çocukları da bildiğimizden daha fazladır. Ama o her şeyini milletine bağışlamıştı. Çünkü onun hiç unutmadığı bir gerçek vardı; o da “milletinin” “bağımsızlık” uğruna hiç tereddüt etmeden malı bir yana, canını verdiğini gayet iyi biliyor ve de bu sevgi ile her şeyini milletine bırakıyordu. İşte vatanseverlik… İşte millet sevgisi… İşte örnek alınacak lider.