Bugünlerde ülkemizde çok konuşulan ve sonucu en çok merak edilen en büyük olay 12. Cumhurbaşkanı kim olacaktır. Diğer partilerin adayı her ne kadar merak edilse de az çok belidir ki; yani büyük ihtimalle kendi adaylarını kendi partilerinin içersinden çıkaracaklardır. Muhalefet ise büyük bir politik görüşmelerden sonra Mısır doğumlu Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu isminde birleşerek adaylığını kamuoyuna açıklamışlardır. Çatı adayı olan Ekmeleddin Bey’e yöneltilen en büyük eleştiri ise hemen şu olmuştur. Başta ana muhalefet partisinin bir kısım milletvekilleri olmak üzere birçok kişi; “Türkiye’de hiç kimse yok muydu da, Mısırlı bir kişiyi aday gösterdiniz,” demeye başlamışlardır. Aslında biraz tarih bilenler bilirler ki; Mısırlı –Yozgatlı- olan Ekmeleddin Bey’den 136 yıl önce Osmanlı Devleti ülke yönetiminin kötüye gitmesi üzerine Sadrazam arayışına girmişti. II. Abdülhamit Tunuslu ve Türkçe bilmeyen her ne kadar Çerkes asılı olduğu söylense de Arap devlet adamı Tunuslu Hayrettin Paşa’yı Başbakanlık için uygun görecekti yani dış ülkede Osmanlı’yı yönetmek için ithal başbakan getirtecektik.
Konumuz olan ithal Başbakan Tunuslu Hayrettin Paşa kimdir. Hayrettin Paşa 1839 yılında Tunus’a getirilmiş bir Memlük’tü. Hayrettin Paşa’nın hayatının ilk yıllarına ve çocukluğuna ait fazla bilgimiz yoktur. Milliyeti konusunda Çerkes veya Abaza asıllı olan Hayrettin Paşa, yaklaşık olarak 1821 yılında doğmuş ve küçük yaşında köle tüccarlarının eline düşerek Kafkasya’dan İstanbul’a getirilmiştir. Reîsülulemâ ve nâkibüleşrâf  Kıbrıslı Tahsin Bey tarafından satın alınarak, talim ve terbiye edildikten sonra, Tunus valisi Ahmet Paşa’ya verildi. Zekâsı, çalışkanlığı ve kabiliyetiyle valinin dikkatini çeken Hayrettin’in tahsiline özel ilgi gösterildi. Bazı ilimlerin yanında fıkıh ve Tunus’a gelen Fransız subaylarından da Fransızca ve askerî dersler aldı. Daha sonra Avrupa’ya gönderilerek matematik, tıp, hukuk ve tarih okudu. Tunus’a döndüğünde askerî garnizonlarda vazife aldı. 1850’de mirlivalık rütbesiyle süvari asâkiri kumandanlığına tayin olundu. Dönüşünde Tunus’ta çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1863 senesi sonlarında memuriyetlerinden istifa etti. Fransa, Prusya, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika devletlerinin başkentlerini dolaştı. 1864’te Tunus’ta meydana gelen bir ihtilâl üzerine, fevkalade memuriyetle İstanbul’a gönderildi. İstanbul’daki vazifesini yerine getirdikten sonra, tekrar Tunus’a gitti. Daha sonra tekrar Fransa, İngiltere, İtalya, Prusya ve Avusturya devletlerinin başkentlerini dolaştı.
Tunus hükümetinin, İtalya’dan aldığı borcun ödenmesiyle ilgili çıkan ihtilafı arz etmek üzere İstanbul’a geldi. 1873’te Tunus’a döndü ve görevinden istifa etti. Görevden ayrıldıktan sonra gözden düşen Hayrettin Paşa mallarına el konulacağından endişe duydu. Bir süre Fransa’da kaldı. Medeniye tarikatı şeyhi Muhammet Zafir Efendi vasıtasıyla padişah tarafından Ağustos 1878’de İstanbul’a davet edildi. İstanbul’a gelince kendisine vezaret rütbesi verildi. Meclis-i Ayan üyeliğine daha sonra yeni kurulan Maliye Komisyonu başkanlığına tayin edildi. İki ay sonra 4 Aralık 1878’de sadrazamlığa getirildi. II. Abdülhamit onu bu makama tayin ederken Tanzimat sisteminde ehliyetli bir devlet adamı bulmayı ve Yeni Osmanlılar’dan kurtulmayı umuyordu. Hayrettin Paşa’nın İslam’a bağlılığı ve ıslahatçı karakteri devletin sıkışık durumunda yeni bir umut olarak görüldü. Ancak paşa Türkçe’yi bilmiyordu ve yazı diline de hâkim değildi. Yanında devamlı Türkçe ve Arapça’yı çok iyi bilen bir tercüman bulunduruyordu. 29 Temmuz 1879 tarihine kadar sekiz ay süren sadareti sırasında Osmanlı-Rus Savaşı  ve Berlin Antlaşması’nın çözümlenmemiş bazı meselelerini halletti. Dönemin şeyhülislamı Esat Efendi ve sarayla ihtilafa düşen Hayrettin Paşa dokuz gün Babıâli’ye gelmedi, ardından da istifa etti. Bununla birlikte İstanbul’dan ayrılmadı ve II. Abdülhamit kendisinden faydalandı; ona layihalar hazırlattı, özel komisyonlarda görev verdi. Paşa Osmanlı idare sisteminde köklü bir değişikliğe taraftardı. En çok önem verdiği husus devlet, millet ve fert hayatı için temel unsur saydığı adalet ve hukukun üstünlüğü idi. Kanun hükümlerinin istisnasız herkese eşit uygulanmasını savunan Hayrettin Paşa’ya göre adalet bütün yeniliklerin temelidir. Anayasanın uygulanmaya konulmasını yeniliklerin birinci şartı sayıyordu. 29 Ocak 1890’da vefat eden Hayrettin Paşa, dört evlilik yapmış beş evladı vardır. Paşa, Eyüp Bostan İskelesi’nde Şah Sultan İmareti bahçesine defnedildi.1968’de kemikleri Tunus’a götürülmüştür.
Şimdi diyorum ki; Türkçe bilmeyen ve Türkçe-Arapça bilen tercüman yardımı ile Osmanlı’yı yöneten başbakan olurda İtahal cumhurbaşkanı olmaz mı? Yazımıza esas konu olan kişi ise aslen Yozgatlı olan ve babası İhsan Bey’in Mısıra yerleşmesi sonucu Mısır’ın başkenti Kahire'de doğan Mısırlı Ekmeleddin İhsanoğlu’dur. Babası İhsan Efendi, eğitim için 1924’te geldiği Mısır’a yerleşmiş ve 1951’de Ayn Şems Üniversitesi Şarkiyat Bölümü Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nü kurmuştu. Ekmeleddin İhsanoğlu, Mısır’da Hıdiviye Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ayn Şems Üniversitesi Fen Fakültesi'nde yükseköğrenim gördü. Öğrenciliği sırasında Kahire Milli Kütüphanesi’nde Türkçe yazma ve basma kitapların kataloglamasında çalıştı. 1966’da Fen Fakültesi’nden mezun oldu ve El-Ezher Üniversitesi'nde akademik hayata başladı. Yüksek lisansı sırasında El Ezher Üniversitesi’nde asistanlık ve Ayn Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okutmanlığı yaptı. Bilim tarihi çalışmalarının yanı sıra Abdülhak Hamid, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi şairlerin eserlerini Arapça’ya çevirerek Türk kültürünü Araplar’a tanıtmaya çalıştı Türk yazarlarından hikâyeler içeren bir antoloji hazırladı.1970 yılında Türkiye’e geldi ve Ankara Üniversitesi’nde göreve başladı. 1972’de eczacı Füsun Bilgiç ile evlendi, üç çocuk sahibi oldu. 1974'te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nde Doktorasını tamamladıktan sonra, İngiltere'de Exeter Üniversitesi'nde doktora-sonrası çalışmalar yaptı.1980 yılında İslam İşbirliği Örgütü'nün tavsiyesi ile İstanbul’da kurulan İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)’nin başkanlığına getirildi. Bu görevi 25 yıl sürdürdü. IRCIA bünyesinde Türk ve İslâm kültürü konusunda büyük bir ihtisas kütüphanesi ve arşivi kurulmasına öncülük etti.1984'te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girerek Profesör oldu. Bu üniversitede Bilim Tarihi Anabilim Dalı’nı kurdu. Üniversite ve IRCICA’daki görevlerinin yanı sıra Türk Bilim Tarih Kurumu'nun başkanlığı ve İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi müdürlüğü görevlerinde bulundu. 2005 yılında devraldığı İslam İşbirliği Teşkilatı sekreterliğini 2014 yılında bıraktı. Ekmeleddin Hoca; “bir nevi geleneği korumak, kökleri sağlam tutmak, aslında ve menşeinden emin olmak meselesiydi. Referans noktalarını değiştirmek istemeyen bir anlayış içinde baktığım için Yozgat’ta hiç kopmadım.” Dedikten sonra kütüphanesinin tamamını Bozok Üniversitesi’ne hibe etmiş. Böylece köklerinden ve “ülkesinden,”  “bölgesinden” ve “İl’inden” kopmadığını ispatlamıştır.
Sonuç olarak diyorum ki; ilk defa halkın seçeceği (her ne kadar meclis tarafından aday gösterilse de) cumhurbaşkanlığı seçimine gideceğiz. Şimdi bazılarının bir zamanlar baş tacı ettiği Ekmeleddin Bey ne yaptı da birden beğenilmez oldu. Kaldı ki; Tunuslu ithal başbakan, hakkında ciltler dolusu kitaplar yazılıp övgü ile bahsedilip baş tacı edilirken. Yine Osmanlı’dan da Cumhuriyetten de vazgeçmeyen ve vazgeçmeyeceğini söyleyen Yozgat asıllı Ekmeleddin Bey ne oldu da birden “hem Mısırlı, hem de ayakbağı” olarak görülmeye başlandı? Ayrıca seni aday gösteren partilerin bazı milletvekillerine de şaşıyorum ki, seni “dış destekli” aday olarak “fısıltı gazetesine” haber yollamaktadırlar. Bence onlar, dünyanın 57 ülkesinde tanınan senin gibi “entelektüel” değerimizi tanıyamamışlar. İnşAllah onlarda seni tanır ve milletimize de tanıtırlar. Tahmin ediyorum ki; büyük ihtimalle onların birçoğu ; ya kendileri veya çocukları bir şekilde “o bahsedilen dış ülke de” ya okumuş ya da “o dış ülke” ile bağlantılı olan şirketlerle ilişkilerini sürdürmektedirler. Sen yoluna devam et, sayın hocam! Kazanamazsan da gençler seni örnek alır, milletin de seni, daha iyi tanımış olur. Demokrasi de halk en güzel kararını sandıkta verir. Yani Tunuslu Türkçe bilmeyen başbakan olur da, Mısır da doğan “Yozgatlı” neden Cumhurbaşkanı olmasın!