Türk tarihi kahramanlık hikayeleri tarihidir dersek asla yanılmış olmayız! Vatan için, millet için ve milletinin inancı için kan döken can veren milyonlarca kahramanımız vardır. En önemlisi ise bu kahramanları yalnız bırakmayıp kan döken baş veren kahramanlar vardır ki; bir çoğu tarihin arka sayfalarında kalmıştır. O kahramanlar bugünde var, Güneydoğu’da vatanı ve milleti için canla başla mücadeleye devam ederek hala kahramanlık destanı yazmaktadırlar. İşte yüzyıllar öncesi o kahramanları kurtarmak içim canını veren bir kahraman komutanın unutulmaz hikayesi!

1514 yılının sonbaharında Oruç Reis, dört gemiyle Kuzey Afrika’da Becaye Kalesi önlerinde, dokuz gemiden oluşan İspanyol filosuyla karşılaştı. Oruç Reis, gemilerden birini batırdı, ikisini zapt etti. Diğer altı İspanyol gemisi de Becaye Limanı’na girdi ve kale etekleri altına sığındı. Oruç Reis karaya top çıkardı ve kaleyi top atışına tuttu. Fakat gerek kaleden, gerekse İspanyol gemilerinden atılan güllelerle ikiyüz levent şehit oldu. Buna rağmen leventler yılmadılar. 

Çarpışmanın sekizinci günü kale surlarında içeri girilebilecek bir gedik açıldı. Oruç Reis, leventlerini gayrete getirmek için gedikten içeri daldı. Fakat bir top güllesi ile sol kolu pek ağır şekilde yaralandı. Bu yüzden hemen kuşatmayı kaldırdılar ve geri çekildiler. Becaye Kalesi alınamamıştı. Tabipler, Oruç Reis’in kolunu, kangren olduğu için dirsek hizasında kestiler, sonra da kesilen yeri mikrop kapmaması için kızgın zeytinyağına daldırdılar.

Oruç Reis ve kardeşi Hızır, iki sene sonra on bir gemiyle Becaye’yi tekrar kuşattılar. Oruç Reis tek koluyla kılıç sallarken leventlerine şöyle haykırıyordu:

“Ben bu kal’a önünde bir kolumu bıraktım. Birin daha değil, kellemi dahi bıraksam n’ola!” kuşatmanın beşinci günü Becaye nihayet fethedildi. 

Dört yol sonra mevsim yine sonbahar, düşman aynı İspanyol... Oruç Reis’i Tlemsen Kalesi’nde kuşatmaya almışlardı. Cezayir Genel Valisi Marki de Gonares de bizzat oraya gelmiş savaşı yönetmeye başlamıştı. 

Oruç Reis bir defa huruç hareketi yapmış ve bu hareketinde yediyüz düşman askerini öldürmüş, yüz tane askeride esir almıştı. Oysa düşman tükenmiyordu. Çünkü devamlı takviye alıyordu!..

Ne yazı ki; kuşatma uzadıkça yiyecek ve cephaneleri tükenmiş Oruç Reis’in sadece kırk Levent’i kalmıştı. Bununla beraber bu kırk yiğit başlarında Oruç Reis ile gece yarısı İspanyol askerlerinin ağır bir uykulu anında faydalanarak kaleden çıkıp kuşatmayı yarmayı başardılar. Fakat biraz sonra bunu fark eden İspanyollar onları takip etmeye başladılar.

Takip müfrezesinin başında Garcia de Tineo adlı bir İspanyol asilzadesi vardı. Uzun süren bir kaçıştan sonra Sanaldo Irmak’na vardılar. Karşı tarafa geçerlerse kurtulmuş olacaklardı. Hepsi ağır yaralı ve açlıktan bitkin düşmüş kırk leventtin yarısı, Oruç Reis ile birlikte nehrin karşısına geçebildiler. Bu sırada İspanyollar da yetişti ve diğer karşıya geçmek için bekleyen diğer yirmi leventti kuşattılar. Bunlar Oruç Reis’e:

“Bırakma bizi Oruç Baba!...” diye yalvarmaya başladılar. 

Bu acı feryat, büyük Türk denizcisini can evinden vurdu. Bir an kaçıp, takviye kuvvetlerle geri gelmeyi ve intikam almayı düşündü ise de, taşıdığı babalık ruhu, onu evlatlarının yanına sürükledi.

Yanındaki leventlerle birlikte tekrar karşı sahile geçtiler. Fakat o zamana kadar leventlerinin tamamına yakını şehit edilmişti. Kendisi ve kalan leventleri son bir gayretle düşmana saldırdılar. Ne çare ki, kollarında kılıç kaldıracak kuvvet bile kalmamıştı. Kahraman leventleri birer birer şehit düştüler. Oruç Reis tek koluyla birkaç düşman askerini öldürdü ise de bizzat Don Garcia onu bir mızrakla göğsünde vurdu. Sonra da kılıcını kalbine saplayarak şehit etti. Mübarek başını da keserek Cezayir Genel Valisi’ne gönderdi.  

Evet bir kahraman komutan askerleri için, Levent’leri için en önemlisi bir baba şefkati ile sevdiği asker evlatları için başını vermişti!... Bu muhteşem kahramanı elbette tarih yazar; ama biz onları bir daha rahmetle yad ederek unutmayacağız.. Bu muhteşem olayı unutulmasın diye ”tarihe ibretlik bir not” olarak düşsün istedim!...