Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu; Akdeniz Parlamenterler Asamblesi tarafından düzenlenen “İnsan Hakları ve Medeniyetlerarası Diyalog“ konulu Akdeniz –PA3. Daimi Komite Toplantısı için geldiği Antalya’da “…birisi derse ki Türkiye ve Türkler Soykırımı yapmıştır,’ biz bunu kabul etmeyiz, atalarımız hiçbir zaman soykırım yapmamıştır, buna tevessül etmemiştir.” (24 Nisan 2014-Dünya Basını). Ne kadar da doğru söylemişsiniz, Sayın Çavuşoğlu. Bakınız bize soykırım yaptınız diyenlerin ataları Türk ve Müslümanlara neler yapmışlardır. 3 Haziran 1098 I.Haçlı Seferi sırasında Avrupa Hıristiyan dünyasının Türk ve İslam şehri olan Antakya’ya acımasızca saldırdığının yıldönümüdür. Keşiş Piyer Lermit adındaki bir öncülüğünde, ilk Haçlı Seferi'ni organize eden Papa II. Urban, Bizans İmparatoru I. Alexius Commenus'un yardım talebi üzerine 1095 yılında Clermont Divanı'nda, yaptığı konuşma ile Hıristiyan Avrupa'yı bir araya getirmeyi başarırken 150 bin kişilik bir topluluğa hitabında şöyle diyordu:
"Çok sevgili halkım, ben Urban, tanrının izniyle, onun hizmetkârları olan sizleri, tanrının bir emrini iletmek için buraya topladım. Eğer bu asli görevinizi unutursanız, kendinizi muhakkak Cehennem’de, ölümün ve acının kollarında bulacaksınız... Dediklerimi yapmaya yemin içmiş olsanız da önünüzde çok önemli sınamalar vardır. Duymuş olduğunuz üzere Türkler ve Araplar, doğudaki topraklarımızı vahşice ele geçirmişlerdir. Hıristiyanları öldürmüşler ve şehirleri tarumar etmişlerdir. Bunun öcünü sizden başka kim alabilir ki! Kudüs ve Konstantinopolis sınırlarından gelen acı haberlere göre, lanetlenmiş bir ırk her tarafı yağmalayarak buraları alt üst etmiştir. Uçsuz bucaksız topraklara sahip Yunan Kralları, şimdi feryatlar ediyor... Tanrı sizlere mızraklar, parıldayan kılıçlar ve kalkanlar ihsan etmedi mi? Şarlman'ın heybetini hatırlayın. Kirletilmiş topraklar sizi ateşlesin! Tanrı bunu istiyor... Şu anda bulunduğumuz topraklar dört bir yanı dev dağlarla sınırlı ve dar bir alan. Artık bizler buralara sığamamaktayız. Bunlardan dolayı birbirinize savaş açıyorsunuz. Birçok soy, bu kısır savaşlar içinde yok olmakta... Artık kavgalarınızı sonlandırın. Kutsal kabre giden yola çıkın ve o kutsalları uğursuzların elinden sökün alın! Kudüs, diğer tüm topraklardan bereketli ve zengin topraklar. Ve şundan emin olun ki, sonsuza dek sönmeyecek olan ihtişamınızın mükâfatı, cennetin krallığı olacaktır... Tanrı bunu istiyor!"
Bu ateşli konuşmanın etkisiyle üç ay içinde Fransa'da irili ufaklı gruplar toplanmış, doğuya sefer için hazırlıklar bitirilme aşamasına gelmişti. Papa II. Urban'ın yaptığı çağrı ile "Kutsal Toprakları Müslümanlardan kurtarmak" ve asıl olarak da Doğu'nun efsanevi zenginliğine ulaşmak üzere 600 binlik vahşi sürüsü Avrupa'nın dört bir yanından Filistin'e doğru yola çıktı. Bu vahşi Haçlı sürüsü Mayıs 1097'de İznik'e ulaştı. Müslümanlar İznik'i savunduysa da başarılı olamadı. İznik'in vahşilerin eline geçmesiyle birlikte Anadolu'daki ilerlemeleri hız kazandı. İstanbul'u işgal eden Haçlı sürüsü, buradaki dindaşlarına karşı vahşet ve katliamı sergilemekten geri durmadı. Geçtikleri her yeri yağmalayan bu vahşiler, Kayseri-Maraş yolu ile Suriye'ye ulaşmışlardı. Buradan sonra asıl hedefleri olan Kudüs'e yöneldiler. I.Haçlı Seferi’nde 3 Haziran 1098’de Selçukluların elinde bulunan Antakya’yı kuşattılar. Haçlı ordularının gelişini önceden haber alan Selçuklu Emir Yagısiyan şehirde yaşayan Hıristiyanların dindaşlarına yardım etmesinden korktuğu için bütün Hıristiyan erkekleri kale dışına çıkarttı kadınları, çocukları ve yaşlıları koruma altına aldı. Yani onları öldürmedi, yok etmedi, zulm etmedi sadece ve sadece bir tedbir olarak onları şehirden uzak tutu. Bakın Haçlılar ne yaptılar! 3 Haziran günü iç kale hariç şehri ele geçiren Haçlı ordusu bir katliam ve talan hareketine girişti; bütün orduya dâhil askerleri ve sivil Müslümanları, kadınlar ve çocuklar dâhil, binlerce Müslüman ve Türk’ü kılıçtan geçirip öldürdüler. Bütün Müslümanlara ait yapıları ve özellikle camileri yıkıp yerle bir ettiler. Şehrin her yanını talan ettiler. Daha sonra Kudüs’e ilerleyip burada olmaz cinayetler işlediler. Aç ve perişan bir halde olan Kudüs'ü 5 hafta boyunca kuşattılar. Sonunda 15 Temmuz 1099 tarihinde ele geçirilen Kudüs'te bir kısım Müslümanlar Mihrab-ı Davud'a sığınıp 3 gün mücadele verdi, fakat daha sonra aman ile teslim olmak zorunda kaldılar. Haçlılar, Kudüs'ü işgal ettikten sonra Mescid-i Aksâ'da 70 bin Müslüman’ı kılıçtan geçirdi. Zengin olma amaçlarına ise camilerdeki sayısız altın, gümüş ve değerli taşlarla bezeli eşyaları yağma ederek ulaştılar. Haçlılar Kudüs'teki ilk Lâtin Devleti'ni kurarak, arkadan gelen aç Avrupalılar'ı zengin etmenin yollarını aradılar. İşlediği bu insanlık vahşeti, din adına yaptığını büyük bir övünçle anlatan Gödofroi Buyyon Papa II. Urban’a yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:
“-Kudüs’te bulunan bütün Müslümanları katlettik. Malumunuz olsun ki, Süleyman mabedinde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yürüyoruz.” Rene G.Rousset adındaki tarihçi yukarıdaki fikri doğruladıktan başka, şunları da ilave ediyor: “Haçlılar Kudüs’te o kadar çok Müslüman kestiler ki, atlarının ayakları kan deryasına battıkça insan etleri duvarlara sıçrıyordu.” Geçtikleri her yeri yağmalayan vahşiler, Kudüs'ü 5 hafta boyunca kuşattı. 15 Temmuz 1099'da işgal edilen Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'da 70 bin Müslüman türlü işkencelerle kılıçtan geçirildi. Bu vahşet saldırı ardı arkası kesilmeksizin 900 yüzyıl sürdü ki; 9 Eylül 1922 günü Türk Ordusu’nun İzmir’e girmesine kadar.
Kısacası; “Batı Dünyası’ndaki” birkaç arsız devletin Ermeni Soykırımı yapıldı, diye yüzüncü yıldönümüne hazırlanıldığı günlerdeyiz. Devlet olarak bilimsel, siyasi ve diplomatik atak içerisinde olmalıyız. Yani bugün ecdadımızı soykırımıyla itham edenlerin büyük dedelerinin binlerce Müslüman’ı çok kısa bir sürede türlü işkencelerle kılıçtan geçirerek tarihin kara sayfalarından yüzlercesini yazdıklarını hatırlatmak gerekir. Haçlı Seferleri tarihte kaldı diyen Avrupalılara şunu söylemekten geri durmamak gerekir. Osmanlı ile Ermeni meselesi geri de kalmadı mı? Siz Haçlıları kendinizde kabul etmiyor musunuz Vatikan Katoliklerin merkezi değil mi? Haçlı Seferleri’ne katılan devletler siyasal olarak halen hayatlarını devam ettirmiyorlar mı? Tabii ki evet o günde böyleydi, bugün de böyle. Oysa Osmanlı yok artık. Biz yeni bir devletiz yeni bir rejim ve yeni bir sistemiz. Bizi nasıl suçlarsınız, diyebilmeliyiz. 1915 Tehcir mi 9 Eylül 1922 yılına kadar Anadolu’yu yakıp yıkarak gittiğiniz tarih mi daha yakın! Tarihi olayları ve hukuku geriye işleterek bizi yargılamaya kalkanlara biz de Haçlı katliamlarının, Balkan Katliamlarının, Birinci Dünya Savaşı sonrası işgaller sırasındaki katliamların hesabını sorabilmeliyiz. Temennim odur ki; tarihi belgelerle suçlu olduğu halde güçlü görünmeye çalışan “Batı Dünyası” Türk ve Müslümanlara yaptıklarından utanırlarda iki de bir Türk Milleti’ni ve Türk Devletleri’ni “soykırımı yaptınız,” “zulüm yaptınız,” “barbarsınız” diyerek haksız suçlamalarından vazgeçerler.
Başımıza gelenleri şöyle bir hatırlarsak; Haçlı Seferleri sırasında Anadolu’dan Kudüs’e kadar “vahşete ve katliama uğrayan” biz, Balkan Savaşları’nda “soykırımına” uğrayan biz, Birinci Dünya Savaşı sonrası işgaller sırasında “zulme uğrayan” biz, daha dün Kıbrıs’ta yakılıp öldürülen biz! Allah aşkına; biz duruyoruz da onlar ne yüzle konuşuyorlar bende bunu anlayamıyorum! Peki, bugün ne yapmamız gerekir, bize ne görev düşer diyenlere cevabım şu dur ki; hiç yılmadan, bıkmadan, durmadan, dinlemeden; Onların yüzyıllar öncesi ve hatta bugün bile Ortadoğu’da ne gibi acımasızlıklar yapmaya çalıştıklarını iyice öğrenin. Biz Türkler’in ise ne kadar masum ve koruyucu olduğunu edebiyatta, yazılı, görsel ve sosyal medyada, uluslararası toplantılarda ve kongrelerde, konferanslarda, fuarlarda anlatın, izletin, yazın ve konuşun. Ama en önemlisi “batı dünyasının,“ “petrol ve para” için neler yaptığını ve bizi neyle suçladığını bilmemiz gerekir. Unutmayalım ki; hakkında iddianame hazırlanan sanık, iddianameyi okumadan ve de içeriğini bilmeden gerçek bir savunma yapamaz!