Cenevre II Konferansı’ndan Suriye’de kalıcı çözüm yolunda kalıcı çözüm beklenmediği halde bugüne kadar devam etmesi dahi ümitleri artırmaktadır. Üç yıldır devam eden savaşın sonunda kazananın olmayacağı kesin olduğu halde vahşet her geçen gün yeni versiyonları ile tırmanmaktadır. Bu şartlar altında savaşan tarafların (bir kısmının) bir araya gelmesi dahi başarıdır. Aşama aşama ateşkes ile belirli bölgelere insani yardımın çıkması öncelikli hedeftir. Gelecekteki Suriye’nin nasıl olacağı ve kimlerin yöneteceği konusunun müzakeresine geçilmesi için köprülerin altından çok suların akması beklenmektedir.
Cenevre hazırlıkları sürerken 2013’ün sonunda bölgenin kaderiyle ilgili önemli bir gelişme uluslararası toplumun gündemini teğet geçti. Türkiye’deki konuyla ilgili çevreler de bu durumu değerlendirme konusu yapmak istemediler: Rusya ile Suriye (Şam yönetimi) Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama konusunda anlaştı.
Şam yönetimi vahşet ve katliamlarla isyancılara karşı ayakta kalmaya çalışırken bugüne kadar uluslararası alanda en büyük destekçisi Rusya’nın desteğini sürekli ve meşru kılacak bir adım attı. Bu gelişmeyi tersinden okursak Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki varlığını garanti altına alacak bir sözleşmeye imza attı diyebiliriz. Savaşın başından beri Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye ile ilgili taslaklarda sıkıntılı günler geçirdi. Etkin yaptırım konusundaki bütün teklifleri geri çevirdi. Şüphesiz bu konuda yanında Çin de bulunmaktadır. Ayrıca bölgesel güç olarak İran’ın desteği de önemlidir. Her birinin hesapları farklı olduğu halde netice itibariyle savaşın devamı sağlanmış oldu.
Dünyanın önde gelen petrol ve gaz ihracatçısı Rusya’nın Akdeniz’de fosil yakıt arayışı anlamsız görülebilir. Fakat bu ülkenin enerji kaynaklarının da bir sınırı var. İşbirliği yaptığı ülkeye ise yaptırımlar sözkonusudur. Buna karşın Fransa dışişleri, Rusya’nın böyle bir sözleşme yapmada özgür olduğunu, bunun yaptırımlarla ilgisi olmadığını söyledi. Halen Rusya’nın donanma üssü durumundaki Tartus ile Banyas ilçesi kıyıları arasında yaklaşık 2190 kilometre karelik bölge, bu sözleşme ile Rusya’nın aynı zamanda ticari çıkarları kapsamına girmiş bulunmaktadır. Şam yönetimi için Rusya, bugüne kadar askeri veya stratejik ortağı olduğu halde aynı zamanda ticari ortağı haline gelmiştir. Bunun anlamı iç savaşın kaderinin belirlenmesi ve gelecekte Suriye’deki yönetimin özellikleri konusunda Rusya daha fazla söz sahibi olmada yeni payandalar edinmesidir.
Bütün bu gelişmeleri Suriye muhaliflerinin kızgınlıkla karşılaması bir şey değiştirmez. Muhalif cephe öncelikle vahşetin sona ermesi yolunda atılması gereken adımlara kafa yormalıdır. Yoksa Suriye’yi kimlerin yöneteceği konusunda bir gün istediği aşamaya gelebilir ancak yönetilecek Suriye veya halkı kalmayabilir. Uluslararası toplumun egemen aktörlerden oluştuğunu, her aktörün ancak kendi ülkesinde kesin söz sahibi olduğunun da kabullenilmesi gerekmektedir. Muhalif cephe veya Türkiye, taleplerinde ne kadar haklı olursa olsun, egemen aktörler olarak Rusya, İran veya Çin’in buna boyun eğmek zorunda değildir.
Bu şartlar altında Cenevre toplanmak üzere iken Londra merkezli adı pek bilinmeyen bir hukuk şirketi korkunç fotoğrafları servis etti. Bu fotoğrafları dünya kamuoyu görecek, kendi yönetimlerine baskı yapacak ve Cenevre’den muhaliflerin istediği yönünde barış çıkacaktı. Burada es geçilen en önemli aşamaya gelince: Kamuoyu dediğimiz öncelikle ABD kamuoyu, ülkesinin Suriye’ye doğrudan müdahalesi için baskı yapacaktı. Halbuki bu ülke halkı müdahalelerden bitap düşmüş, artık vergilerinin bu yolda harcanmasını istememektedir. Öte yandan Yahudi lobisinin ise mevcut durumdan memnun olması için çok sebep vardır. Dumanlı havanın verdiği rahatlık içerisinde İsrail, Suriye’ye ait Golan tepelerinde petrol ve gaz aramasına başlamıştı. Geriye kalan Rusya, Çin veya İran kamuoyunun kendi yönetimlerine baskı yapması bekleniyorsa büyük yanılgı var. Çünkü bu ülkelerde kamuoyu yok! Fotoğrafları uzun zamandır biriktirip tam da Cenevre öncesi servis eden kurum, bu gerçekleri bilmiyor mu?
Yazının konusu olan çelişki ise tam da buradadır. Başta Türkiye olmak üzere bazı çevreler bu fotoğrafları heyecanla karşıladılar. Çünkü vahşet zaten var. Bu derecede olduğu tahmin edilmeyen vahşetin dünyaya duyurulması sayesinde ise katliamların sonu gelecekti. Halbuki Londra merkezli olarak takdim edilen kurum aslında bu vahşet fotoğrafları ile Suriye’deki ateşe odun atmayı hedeflemiştir. Bu fotoğraflar ışığında muhalif cephenin Şam yönetimi ile aynı masaya oturması engellenmek istenmiştir. Halbuki akan kanın durması için öncelikle tarafların bir araya gelmesi gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki bu fotoğrafların sahteliği ortaya çıksa dahi Suriye’deki vahşet ve katliam kesindir. Her devlet, yönetim, kurum, grup, devlet adamı öncelikle bunun sona ermesi için, bu yolda kalıcı ateşkes için elinden geleni yapmalıdır. Bunun yolu da aynı masa etrafına oturmaktan geçmektedir. Cenevre’de BM temsilcisi Brahimi’nin yaptığı aracılığı keşke Türkiye yapabilecek konumda olsaydı. İran, Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin de bulunduğu ve savaşan bütün tarafların aynı masa etrafında toplandığı barış görüşmelerinden çok daha kalıcı bir sonuç çıkabilirdi. Bununla beraber, fotoğraf komplosuna kurban gitmeden bugüne kadar süren Cenevre görüşmeleri, tünelin ucunun göründüğü yolunda umut vermektedir.