Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid, Medâr Mürşid, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri’nin, İrtihal-i Dâr-ı Bekâ eyledikleri, Tasarruf-u Hakîkiye geçtikleri yıl olan 1959 yılında, İstanbul’da, Yeni Camiî Şerifindeki va’az’larının bir bölümü ve va’az akabindeki du’aları kayda alınmıştır.
Hayfâ ki, 1940’lı, 1950’li yıllarda, henüz teknik ve teknoloji günümüzde olduğu gibi inkişâf etmemişti. Ses ve görüntü kaydedebilen cihazlar olmadığı gibi, yalnız ses kaydı yapılabilen cihazlar da henüz üretilmiyor, ya da dünyada üretilse bile memleketimizde bulunmuyordu.
Ancak 1950’li yılların sonlarına doğru, Süleyman Efendi Hazretleri’nin sadık bağlılarından birisi böyle bir cihaz te’min etmiş ve bu cihazı ile Efendi Hazretleri’nin va’az’ının bir bölümünü ve du’a’larını kayda alarak İmam-ı Rabbânî Evladına emsalsiz bir hediye bırakmıştır.
Efendi Hazretleri’nin kayda alınan bu tek va’az’ının tape edilebilen kısmını aynen veriyorum:
“Şimdi biraz evvelinde gözlerim şey oldu, şimdi düzeldi amma, ben de göz yoruldu mu, kusura bakmayın!
Yalnız iki şey hediye vereyim,
Dikkat! Evinizden çıktığınız zaman,
Unutmayın! Çok rica ederim! ‘Lâilâhe illallah ilah’ dua’sını oku! (Bu dua’nın tamamı, “Lâilâhe illallah-u Vahdehû Lâşerike leh, Lehü’l-Mülkü ve velehü’l-Hamdü, Yuhyî ve Yümît vehüve Hayyün lâ Yemûtü Biyedihi’l-Hayr vehüve alâ Külli şey’in Kadîr”)
Buhârî Şeref’te, Müslim-i Şerif’te, bütün muhaddisler hepsi hayran kalıyorlar bunu...
Elfe Elfe hasenât,
Elfe Elfe Seyyiât,
Elfe Elfe derecât
Elfe Elfe’nin Türkçe tercümesi;
Milyon demek.
Milyonlarca sevap,
Milyonlarca derece,
Milyonlarca hasenât.
Acaba bunu Resûlüllah niçin böyle söyledi diye herkes bütün müfessirler, yâni hadis müfessirleri, hayran olmuşlar, nihâyet şuuruna kâil olmuşlar. Bunu evinden çıktığı zaman okumak, insanları çarşuyu pazarda dikkat et! Çarşuyu pazarda çok fecî ve fena halleri müşahede edecek...
En azim şefaatlerden bir şefaat...
Çocuğunuza çoluğunuza öğretiniz efendiler... Deyiniz ki, bunu bunu okuyunuz. Tekrar oku.
O günkü akşam evine dönünceye kadar olan, kazandıklarından, ellerinden, ayaklarından kazandıklarının hepsini Allah-u Celâl affedeceğini beyan buyuruyor. Öyleyse buna dikkat etmek hepimiz için lâzımdır.
İkincisi... Maalesef Resûlüllah Efendimizin hadisinden amel etmedikleri için insanlar birçok hastalıklara mübtelâ oluyorlar.
Meselâ, insan gerek küçük zarûretini def etmek için gerek büyük zarûretini def etmekten çıktıktan sonra...
Helâdan çıktıktan sonra okuncak du’a
Oku
Bunu okumak,
Bunu okumazsan,
Yarın Efendim başlar...
Prostat oldu,
Şu oldu, bu oldu...
Bunların hepsinin sebebi; Resûlüllah Efendimizin haber verdiğini, bunu okumuyorlar, kardeşlerim çok rica ederim zarûretinden çıktığın zaman...
Du’a’yı oku, bunu birbirinizden yazınız, ezberleyiniz, bir daha tekrar oku..
Prostat da görmezsin, şu derdi de görmezsin bu derdi de görmezsin.
Canın yanar, yâhu Allah’a bir hamdet. Neden bu? Acaba niçin?
Cenab-ı Hakk, şu vücuda 384 tane 85 değil, 83 değil, melâike, bunların iki tanesi def’i zarûretin için, iki tanesini tahsis etmiş, bunlar tenezzülen bunu kabul ettikleri için. Dikkat et! Tenezzülen bunu kabul ettiği için, en yüksek rütbe vermiş Hazret-i Allah...
Ben Can sever doktora bunu söyledikten sonra, kalktı böyle;
Amanın! Ne esrarı ilâhî... Bu Resûlüllah’ın hadisi diye...
Ben bunun için bir kitap yazacağım.” dedi.
Dinle hekimi! Bir daha söylüyorum. En yüksek, en büyük rütbe melâikesi, bizim zarûretimizin def’i için me’mur olduklarından dolayı, Hazret-i Allah onlara en büyük rütbe vermiş..
Zaruretin def’i için Allah’a şükretsek, hamdetsek, lâzım mı değil mi söyleyin bana?
Tekrar oku.
Yâ Rebbelâlemîn! Bunları okuyamasalar da şu derste oturdukları için, bu okunanları onların defterine yaz da, ilhak eyle Yâ Rabbî!.
Bu şereften onları mahrum eyleme Ya Rabbî!
Cümlemizi afiyette, cümlenizi sıhhate dâim eylesin Cenab-ı Hakk...
(Zarûretini, def’i hâcetini bitirip helâ’dan çıktıktan sonra okunması gereken du’a kısaca şudur: “Elhamdülillâhillezî Ezhebe Anni’l-Ezâ ve Afânî Min Zâlik”, (Hamd, O, Allah’a mahsustur ki, benden ezayı giderdi ve beni o eziyet veren şeyden kurtardı...)
Efendi Hazretleri’nin bu ma’na ve hikmet dolu va’az’ını kayda alan zât, Tensib-i İlâhî ile 1940’lı yıllarda, Nasib-i Ezelî’si ile Asr’ın Müceddidi’ne intisap etme şerefine nâil olan, Bartınlı Merhûm Lütfullah Kocabaş’tır. Merhûm Lütfullah Kocabaş, Bartın eşrafından olup, Bolu, Zonguldak, Kastamonu, daha sonraki yıllarda il yapılan, Bartın ve Karabük illerine, Batı Karadeniz’e ilk gramafonu, ilk telefon cihazını, ilk radyoyu, ilk teybi getiren adamdır. 1950’li yıllarda, Müceddid, İstanbul’un Anadolu yakasına geçmesinden sonra, Konyalı’nın Tayyar Bey’in, köşklerinde Küçükçamlıca, Çilehâne’de, Bulgurlu Köyü civarında, Kırklar olarak adlandırılan küçük köy evlerinde talebe okuturken, onların iaşe ve ibâte’lerine, en fazla yardım edenlerden birisi de Merhûm Lütfullah Kocabaş idi. Anadolu’nun muhtelif yerlerinden İstanbul’a gelen kamyon ve otobüsler, İzmit’ten itibâren günümüzdeki E-6 yolunu, TEM otoyolunu ta’kiben, Mollâ Fenârî’yi ta’kiben, Samandıra, Sarıgazî, Dudullu, Ümraniye ve Bulgurlu köylerini geçerek, Kısıklı’dan Bağlarbaşı üzerinden Üsküdar’a inerlerdi. Üsküdar’dan feribotlarla ancak Kabataş’a geçebilirlerdi. Bartın’dan, Zonguldak’tan gelen kamyonlar ve otobüsler Kısıklı’da dururlar, Lütfullah Kocabaş’ın gönderdiği erzağı, kovalar dolusu yoğurt, peynir, kuru gıda ve başkalarını indirirdiler...
Lütfullah Kocabaş, Süleyman Efendi Hazretleri’ne, Vâlide Sultan’a, Sultan Ablalarımıza, Kemâl ve Kâmil Beyağabey’lerimize çok yakın birisiydi. 1953 yılında, Feriha Ferhan Sultan ile Merhûm Hüseyin Kamil Denizolgun Beyağabeyimizin nişan ve düğünlerini organize edenlerden birisiydi.
Bu yakınlık sebebiyle Müceddid’in irtihali sırasında da İstanbul’daydı. Süleyman Efendi Hazretleri’nin yıllar boyu kullandığı Asa’sının ve tesbihinin, teberrüken kendisine verilmesini istedi. Aile de anlayışla karşıladı ve mukaddes birer emânet olarak ölünceye kadar Bartın’daki evinde muhafaza etti. Vefatından sonra, Merhûme refikaları Fatma Hanım aynı titizlikle bu emânetlere sahip çıktı. Fakat, Merhûme Fatma Hanımın da irtihalinden sonra, bu emânetlerin kime intikal ettiği, kimde muhafaza edildiği hususunda maalesef herhangi bir malumata sâhip değiliz.
Bir vesiyle ile Bartın’a gittiğimizde, Bartın Mezarlığı’nda medfûn bulunan Lütfullah Ağabey ve Merhume Refikası, Fatma Anne’nin kabirlerini ziyaret ettik. Bartın’da bulunan damatlarına, torunlarına sorduk, maalesef doyurucu bir cevap alamadık. Zonguldak’ta ikâmet eden, Zonguldak eski Milletvekillerinden, Turgut Özal döneminin Anavatan Partisi Milletvekili, Pertev Aşçıoğlu’nun eşi de olan en büyük ablalarında olabileceğini söylediler.
Lütfullah Kocabaş’ın ailesine, vârislerine bıraktığı dünyalık malların yanında, ma’nevî değeri çok yüksek bu emânetleri, yâdigar’ları muhafaza etmeleri icabetmez miydi?!...