KELÂM-I KADÎM, KUR’ÂN-I AZÎM, BÜTÜN İLİMLERİN MENBA’IDIR!...

Tefsir İlmi:

Kur’ân-ı Mübîn’in bazı âyetleri diğer bazılarını izah ve tefsir eder. Bu cihetle mücmel ve muhtasar âyetlerin güzelce anlaşılabilmesi için o husûstaki mufassal âyetlere müracaat edilir. Bu sûretle de Kur’ân-ı Kerim’in bazı âyetleri diğer bazılarını tefsir etmiş olur. Nitekim İslâm âlimleri diyorlar ki, “Kitab-ı Azîz’in tefsirini isteyen evvelâ Kur’ân’a müracaat etmelidir. Çünkü Kur’ân’ın bir bölümünde icmal, ihtisar edilen bir şey diğer bir bölümünde genişletilmiş ve tefsir edilmiştir.”

Hatta, bu veçhile yazılmış tefsir kitapları bile vardır. İbn-i Kayyım-ı Cevziyye’nin dahî bu husûsta bir eseri vardır. Bu eserde pek çok misaller kaydetmiştir. Bu bab’da, Merhum Erzurum’lu, Ömer Nasûhî Bilmen Efendi Hazretlerinin, “Tabakâtü’l-müfessirîn” eserinde verdiği önemli misaller vardır.

Hadis İlmi:

Resûl-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendi’mizin hadislerinin menba’i (kaynağı) Kur’ân-ı Kerim âyetleridir. Peygamber-i Zî-Şân Efendi’miz Kur’ân-ı Mübîn’in âyetlerinden mülhem olur; sözlerini, işlerini bütün Kur’ân’ın beyânâtına mutâbık bulunuyordu.

Said İbn-i Cübeyr Hazret’leri diyor ki: “Bana Resûlullah’tan herhangi bir hadis bâliğ olmadı ki, ben onun mısdâkını=doğruluğunu ispat eden bir âyeti Kitâbu’llah’ta bulmuş olmayayım.”

Zâten, Peygamber’imizin mübârek hadisleriyle amel etmenin lüzumunu emr’eden yine Kur’ân-ı Kerim’dir. “Peygamber size ne getirdi ise onu hemen alın (yerine getirin) size her neyi yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr/59/7) Nazm-ı Celîli bunun şâhidi’dir.

Ehl-i Kitab denilen Yahudîlerle Hristiyanlar, kendi Peygamberlerine bir takım aslı esâsı olmayan  sözleri, işleri isnad’da bulundukları görüldüğünden bir gün Resûlullah Efendimiz minbere çıkarak Ashab-ı Kirâm’ına şöyle hitab etmişti: “Her kim benim namıma yalan yere kasden hadis uydurursa cehennemde yerini hazırlasın. Sonra da: “Bir hadisin sahih olduğunu anlamak için Kur’ân’a müracaat edilmelidir, Kur’ân’a uymayan sözler bana âid değildir.” meâlinde tenbih’te bulunmuştur.

Tevhid İlmi = İlm-i Kelâm :

Din-i İslâm’daki itikada âid meselelerin birinci mehazı, Kur’ân-ı Azîm’dir. Ulûhiyyete, meleklere, nübüvvete, semâvî kitaplara, kaza ve kadere, âhiret gününe velhasıl bütün itikad esaslarına müteallık olan bütün bahisleri Kur’ân-ı Mübîn, pek açık, pek muknî bu sûrette içinde toplamış bulunmaktadır. Filhakıyka, Kur’ân-ı Kerim itikada âid herhangi bir meseleyi beyân ve isbat husûsunda felkalâde bir husûsiyyet gösterir. Muhtelif kabiliyette bulunan insanlardan her birini iknâ ve irşad edecek tarzda deliller getirir, meselenin mevzûunu tenvir eder, isbat eder.

Meselâ: Öldükten sonra dirilmek hakkındaki şu âyet’leri bir mülahaza edelim: “O, O Allâhu Te’âlâ’dır ki, yüklenirler, derken biz, onları ölmüş bir il’e göndermiş, oraya suları indirmiş, onunla orada her türlü meyveleri çıkarıp bitirmiş oluruz. İşte ölüleri de böyle kabirlerinden çıkaracağız; umulur ki, bunları düşünüp hatırlarsınız.” (A’raf 7/57)

“Kendi hayatlarını unutmuş da bize misal getirmeye kalkmış. Çürümüş bir halde bulunan kemikleri kim diriltecektir? dedi. De ki, onu ilk defa yaratan zât, diriltecektir. O bütün yaratılmış olanları hakkıyla bilicidir.” (Yâsîn  36/78, 79)

“Biz ilk defa yaratmaktan aciz mi kaldık ki tekrar yaratmaktan âciz kalalım? Belki onlar yeniden yaratılmaktan şüphededirler.” (Kaf/50/15)

Acabâ, bu âyet-i Kerime’lerden daha belîğ bir sûrette uhrevî hayatın imkânını, vukuunu ispata, ihtara imkan var mıdır?

Hristiyanların teslis (üçleme) nübüvvet (Peygamberlik) Bünüvvet (Baba oğulluk) hakkındaki bozuk akîdelerini ibtâl husûsunda nâzil olan âyet-i celîlesinin pek ulvî beyânâtı pek mühim bir ihtârı hâvî’dir.

“Gökleri, yeri misilsiz olarak yaratan O’dur. O’nun nereden çocuğu bulunur ki, O’nun zevcesi yoktur ve her şey’i O yaratmıştır. Ve O her şey’i bilir. Artık O bütün mükevvenâtın hâlikı iken O’nda babalık, evladlık nasıl tasavvur olunabilir? ” (En’am 6/101)

Fıkıh İlmi:

İbâdetlere, hukuka, ceza işlerine, İslâm Siyâsetine âid, meselelerin, düstûrların en birinci feyyaz menbaı Kur’ân-ı Mübîn’dir. Bu husûslarda bütün müçtehidlerin feyz aldıkları en büyük hikmet mecellesi, adalet mecmûası Kur’ân-ı Kerim’dir. Allâhu Te’âlâ’ya yapacağımız kudsî ibâdetleri tayin eden, insanların karşılıklı vazifelerini, haklarını her selîm akıllı kimsenin takdir ve tebcil bir tarzdan bildiren Kur’ân-ı Kerim’dir.

İçtimâî hayatın fevkalâde bir intizam dâiresinde devam edebilmesi için tatbiki icâp eden ceza esaslarını derin hikmetleri mutazammın bir halde beyân eden Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’dır.

Müslümanların büyük bir kuvvetle önemli bir şevket ve safvetle yaşayabilmeleri için düstûru’l-amel olacak  şeyleri emir ve tebliğ eden yine Kur’ân-ı Hikmit-Beyân’dır. Bu husûsta yalnız teberrük için:

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir. Siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfâl 8/60)

Usûl-i Fıkıh İlmi:

(Usûliyyûn ünvanını alan bir kısım İslâm âlimleri Usûl-İ Fıkıh denilen müdevven bir ilmin kâidelerini tanzim, bab ve fasıllarını tertip hükümlerini beyan hususunda Kur’ân-ı Mübîn’den pek çok ilham almışlardır. Çünkü Kur’ân âyetlerinin mübârek manaları mülahaza edilince bunlardan bir kısmının umûmî, bir kısmının da husûsi olduğu görülür. Kezâlik bunlardan bir kısmının birer hakikî manayı bir kısmının da mecâzî veya kinâî manayı ihtiva ettiği anlaşılır.

Kezâlik Kur’ân âyetleri, nâs, zâhir, mücmel, müfesser, muhkem, müteşâbih, emir, nehiy, nâsih ve mensûh gibi kısımlara ayrıldığı gibi bazı âyetler de istikrâ, istishab-ı hâl, kıyas, temsil gibi pek çok nev’i delil tarzlarını mutazammın bulunmaktadır. Binaenaleyh bunların hükümleri hakkında bir hayli mutalaalar tedkikler serdedilmiş bir takım kâideler vaz olunmuş, bu sâyede de şer’î delillerden şer’î hükümlerin nasıl istinbat ve nasıl çıkarılacakları bildiren Usûl-i Fıkıh ilmi vücuda gelmiştir.

“Sana kitâbı indiren O’dur. Onun (Kur’ân’ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar kitabın esâsıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki, onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise; O’na inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler (Bu inceliği) ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmran 3/7)

Bu âyet-i Kerime, Usûliyyûn büyük bir tedkîkât sahası açmıştır...