Bulgaristan'da 1944-1989 yıllarında iktidarda kalan komünist rejimin ülkedeki Türk ve diğer Müslümanlara uyguladığı asimilasyon kampanyasının yol açtığı zorunlu göçün üzerinden 35 yıl geçti. 1989 yılında Bulgaristan’daki Komünist Jivkov Yönetimi, zorla isim değiştirme ve asimilasyon politikalarında başarılı olamayınca, vatandaşı olan yüzbinlerce insanı “TÜRK OLDUKLARI” için zorunlu göçle sınır dışı etmişti.

Kendi sınırları içinde homojen bir toplum yaratma gayretinde olan Bulgar Yönetimleri TÜRK varlığından hep rahatsız olmuş ve eritmek için çeşitli yollar denemişti

Bulgaristan’da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşıyla başlayan etnik temizlik, daha sonra 1912-1913 Balkan Savaşlarıyla tarihin en korkunç SOYKIRIMINA dönüşmüştü.

Yüzyıllarca bölgelerinde diğer topluluklar ile barış içinde yaşamış olan Türkler, Osmanlı Devleti’nin çekilmesinden sonra, kendi öz yurdunda ikinci sınıf muamelesi görmüş, azap dolu yıllar yaşamış, varlıkları tehdit altına girmişti. Hep eziyet gören soydaşlarımıza planlı bir şekilde asimilasyon politikaları uygulanmış ve birçoğu topraklarını terketmişti. 2. Dünya Savaşı ve sonrası, 1950-51 yılı göçü, 1968-78 göç anlaşması ve en son 1989’da zorunlu göçleri ile milyonlarca Bulgaristan Türkü, anavatana yerleştiler.

1989 yılında Cumhurbaşkanı Özal, “Jivkov sen de gel” diyerek kapıları açtı. Mayıs 1989’da başlayan zorunlu göç ile 70 günde 370 bin soydaşımız anavatana geldiler. Bu 2. Dünya Savaşı’ndan sonra görülen en büyük göç olarak tarihe geçti.

İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da gerçekleşen en büyük göçü yaşayan yaklaşık 400 bin Bulgaristan TÜRK’ü, evini, barkını, tarlasını, malın, mülkünü kısaca 550 yıllık geçmişini yani her şeyini bırakarak anavatana geldi.

1970’li yıllarda özellikle doğu ve batı Rodoplar’da isimler zorla değiştirildi, buna karşı çıkanlar hapislere gönderildi ve hatta öldürülenler oldu. Benzer etnik temizlik politikaları uygulamaları 1984-85 yılında doruk noktaya ulaştı. Resmi kayıtlara göre 1 milyon 390 bin soydaşımızın ismi zorla değiştirildi. Evde, sokakta Türkçe konuşmak, sünnet ve diğer ibadetler yasaklandı. Binlerce Türk hapislere gönderildi, yüzlercesi öldürüldü. Hatta 17 aylık ‘Türkan bebek’ öldürüldü ve Bulgaristan Türklerinin barışçıl mitinglerinin, demokrasi mücadelesinin sembolü oldu. Mezar taşları kırıldı; haçlı, Bulgar isimli yeni taşlar dikildi.

Değişik dönemlerde yaşanan göçlere kronolojik bir sırayla gözatacak olursak;

I.             1877-1878           (bir milyon kadar Türk göçe zorlanmıştır)

II.            1879-1880          (kesin sayı bilinmiyor)

III.          1884                      (600 bin Türk göç etmiştir)

IV.          1893-1902          (70.603 göçmen gelmiştir)

V.           1912-1913 Balkan Savaşı  (Balkanların tümünde 1.5 milyon insanın göç ettiği değerlendiriliyor)

VI.          1923-1939          (101.507 Türk göç etmiştir.)

VII.         1940-1949 Göçü  (Göçlerin yavaşladığı ve en düşük olduğu dönem)

VIII.       1950-1951           (250.000 Kişi)

IX.          1969 -1978         (Yakın Akraba Göçü)

X.            1989 Zorunlu Göçü  (400 bin civarında)

Bulgar kökenli nüfusun günden güne azalmasına engel olamayan Bulgar Devleti bir anlamda çaresizlik hissetmektedir. Çünkü etnik olarak, Türkler, aslen Türk olan Pomaklar, Kırım Tatarları (Türk), Romanlar, Aşkenazlar, Makedonlar, Çerkezler, Ruslar, Ermeniler, Ulahlar, Yunanlar, Ukraynalılar, Rumenler ve Gagavuzlar (Türk), Bulgar etnik unsura göre çoğunluk teşkil etmektedir.

Yaşanan bunca katliama, etnik temizliğe ve göçlere rağmen başta Filibe, Kırcaali, Razgrad, Şumnu, Eski Cuma, Silistre, Dobriç, Burgaz ve Rusçuk şehirleri olmak üzere birçok yerleşim bölgesinde halen TÜRKLER yaşamaktadırlar.

Soydaşlarımızın yaşadıkları bunca, baskıya, eziyete, zulme rağmen ahlak ve faziletlerinden hiçbir şey kaybetmediler. Geldikleri anavatanımızda çalışkanlıkları, özverileri, dürüstlükleriyle temayüz etmişler, kısa sürede toparlanmışlar, iş-güç sahibi olmuşlar ve Türkiye’nin kalkınmasına katkı sağlamışlardır. Kişilik ve asaletleriyle, kamu düzenine ve kanunlara saygılı, örnek vatandaşlar olup, suça ve suç örgütlerine bulaşmamışlar, topluma YÜK OLMAMIŞLAR, aksine ÇALIŞKANLIKLARIYLA toplumun YÜKÜNÜ ALMIŞLAR, ülke kalkınmasına  katkıda bulunmuşlardır.

Osmanlı döneminde Anadolu’dan Balkanlara gönderilen, daha sonra savaşlar ve sürgünlerle  anavatana dönmek zorunda kalan BALKAN TÜRKLERİNİ saygı ve sevgiyle selamlıyor, hayatlarını kaybetmiş olanları rahmetle anıyorum.