Hayatlarımız çok enteresan bir halde, ne çok şeyler söylüyor ne çok söylenen sözler dinliyoruz. Söylemek ve dinlemek değil ki enteresan olan, pek çoğunun tutarsız, dayanaksız, plansız, programsız, tamamı gayretsiz haliyle havada kalması, gerçekleşmemesi, nihayetine, verilen söze ulaşmaması. Kabul, hepimiz hayatlarımızda çok defa gerçekleştiremeyeceğimiz sözler söylemişizdir, yerine getirmek imkân harici sözler vermişizdir. Sözümüzü önemli bulmadığımızdan mı, söz verdiğimiz kişi ya da kişileri çokta kaale almamamızdan mı? Durum analizi yaptığımızda kendimize soracağımız sorular; kime söz verdim, söz içeriği ne, söz muhatabı kim, zamanı ne, ortam ne gibi sorular ve cevaplar o sözün gerçek olmasına ya da havada kalmasına önemli etken.

..

24 Temmuz 1935.. Ertuğrul yatı , Dolmabahçe açıklarında demirlemiştir.." Haydi tam fırsat " deyip Dolmabahçe’den denize atlayan ve Atasını görmek için yüzüp Ertuğrul'a çıkan 11 yaşındaki bir çocuk.. Atatürk çocuğu yanaklarından öper, kendi yemeğinden ikram eder ." İsmin ne çocuk " der Atatürk..- Atilla der ufaklık..- Ne cesaretle yüzdün bu akıntıda evlat.. der Ata..- Senin için denizi yürüyerek geçerim.. der küçük Atilla...- Sendeki bu gayret ve aşk varken geçersin de ..der Atatürk..vee

24 Haziran 1961.. “Atilla Hülagü” bahriye kd.yüzbaşısıdır..10 yıl uğraşır ve kendi icadı olan bu yüzer ayaklı  botla , Beylerbeyinden Beşiktaş’a , denizden yürüyerek geçer.. Öyle bir geçer ki , hem Atasına sözünü tutar , hem de dünya tarihine geçer.. Her ikisine de rahmet dileklerimle.. (Cemal Kutay anıları 1973 )

..

11 Yaşında ki bir çocuk, gençliğine göz kırpma yaşlarında, hareketi ve muhatabı “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” olunca, belki de sözün bir akit olma bilincini kişiliğine yerleştirdiğinden, “Senin için denizi yürüyerek geçerim” sözünü gerçekleştiren bir idealist, bilge, sözünün sahibi. Söz vermek ne kolay gibi görünse de, bu dünyayı terk ettiğin zamanlarda dahi sevgi, saygı, rahmetle anılmak, hatırlanmak istiyorsan, yöntem apaçık belirgin, söylediğini yapacaksın, yapamayacağın işi, işlevi söylemeyeceksin.

..

Leonardo da Vinci'nin Hayalini Gerçekleştirip İstanbul Boğazı'nı Yürüyerek Geçen Mucit Asker: Atilla Hülagü

O, Sunay Akın'ın boğazın kenarına heykelinin dikilmesini istediği bir mucit, 1961 yılında yaptığı özel ayakkabılarla İstanbul Boğazı’nı tam 56 dakikada yürüyerek geçen ilk insan, Atilla Hülagü.

Biraz geriye saralım, Hülagü, Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşı taşınırken önde nöbet tutan askerlerden biriydi.

Bir askerdi ama bu kutlu görevinden de anlaşılacağı üzere herhangi bir asker değildi. Her daim fikirleri olan, bu fikirleriyle çığır açacak atılımlar yapmayı hedefleyen bir askerdi.

Öyle ki Leonardo Da Vinci'nin su üzerinde yürüyen insan çizimlerinin bir benzerini, suda yürümeyi sağlayacak ayakkabıları tasarlayan bir askerdi.

Ortada bir fikir vardı, boğazı yürüyerek geçmek. Bunun için çalışmaya koyuldu Hülagü. Eşiyle birlikte tarihte denenmiş fakat başarıya bir türlü ulaşamamış bu fikri hayata geçirmek istiyordu.

Tam 2 yıl boyunca titiz bir biçimde çalıştılar.

Öyle sadece suyun yüzeyinde durabilecek iki parça yeterli değildi, fizik kanunlarına sırtını yaslaması gerekiyordu. Bu yüzden de üç fizik kanununu göz önüne alarak bir taslak ortaya çıkardı. Tabii Arşimed'in denge ve direnç esasları da formüllere sızıvermiş.

Ve ortaya çıkan projede ihtiyaçları sadece şunlardı: ,90 metrekare teneke, 50 gram lehim, iki el içi boyutunda bez parçası, 3 metre lastik, 1 metrekare alüminyum plaka.

Planlar hazır, kurallar tamam. Sıra bu ayakkabıyı var etmeye gelir. Bu işi kotarabileceği bir esnafa gider ve istediği ayakkabıyı şöyle tarif eder: İçi boş, gemi gibi iki ayakkabı. Ayak sokmak için iki deliği olacak. Alüminyum plaka 20'ye bölünecek ve 10 parçasını birinin 10 parçasını ötekinin altına dizilecek

Ayakkabı istediği gibi olur, 150 santimetre uzunluğunda ufak çaplı bir su ayakkabısıdır bu. Bu ayakkabıda Alüminyum plakaların alameti ise, yürüyüşü kolaylaştıracak bir mekanizma oluşturmalarıyla ilgili. Padıl olarak adlandırılan plakalar ayak suya basınca açılıyor, kaldırınca kapanıyor.

Ayakkabısı artık hazır olan Hülagü, Beylerbeyi'nde Astsubay Hazırlama Okulu'nun havuzunda pratik yapmaya başlar.

Hesaplamaları doğrudur fakat suyun üzerinde hareket edebilmek öyle kolay değildir. Uzun denemeler yapması gerekir, bunun için ihtiyacı olan disiplin zaten yanıbaşındadır. Pes etmez.

Bu denemeler sırasında 7 kez de bir deneme maksadıyla boğazın hangi noktasına dek gidebileceğini ölçmek için denemeler yapar, 7. denemesinde bu işin olacağına karar verir.

Son olarak akıllıca bir rota çizmesi gerekir. Boğazın herhangi bir noktasından karşıya geçmekle en dar noktasından geçmek arasındaki efor farkının bilincindedir.

Boğaz'ın en dar yerini 740 metre olarak hesaplar fakat rotaya göre bu 2 bin metreyi bulur.

Bu hesaba göre başarılı olacağını düşünür ve boğazı yürüyerek geçmeden evvel şahitlik etmeleri için basına haber verir.

Kamuya açık ilk iki denemesi başarısız olur.

Şiddetli akım onun yolunu kesmiş, denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmıştır.

Yüzbaşı Hülagü yeniden denemeye koyulur, tanıklık eden onlarca kişinin önünde Baltalimanı'ndan yol çıkar.

Bu sefer akıntı hesabı doğru yapılmıştır,  kuzeye yönelir ve 2 kilometre 200 metrelik rotasının son aşamasında Küçüksu'ya ulaşır.

Şaşkınlıkla izleyenlerin şahitliğinde 4 bin 452 adım ve toplamda 56 dakika!

Bu başarı Atilla Hülagü'nün dünya tarihine suyun üzerinde yürüyen ilk insan olarak adını yazdırmasıyla sonuçlanır.

Bu buluşu kısa süreli bir şov için planlamamış, denizcilikte kullanılabilmesini istemişti...

Hatta deniz piyadelerine çok fayda sağlayacağını ileri sürerek biçiminin daha pratik bir hale evrilmesi fikrini ortaya atıyor. Bu yaratıcı fikri o dönem pek ilgi görmüyor, acaba devlet kanadından gelecek bir ilgi bu projeyi hangi noktalara getirebilirdi diye düşündürüyor...

Atilla Hülagü Boğaz'ı geçtikten sonra hedefini Cebelitarık olarak belirler. Buluşunu dünyayla paylaşacaktır. Ona göre 30 bin 354 adımda ve 6,5 saatte Cebelitarık aşılırdı.

Fakat hayalini gerçekleştirmesine imkan olmaz, 1982 tarihinde aramızdan ayrılır. Sunay Akın, hikayesiyle gurur veren mucit denizci Atilla Hülagü'nün heykelini yapma fikrini ortaya atar.

Akın, Kopenhag'da Hans Christian Andersen’in “Küçük Deniz Kızı” masalından alınarak yapılmış bir heykel olduğunu ve Kopenhag'ın simgesinin artık bu denizkızı olduğunu söylüyor.

Peki, Akın'ın sorusunu destekleyerek soruyoruz: İstanbul Boğazı’nın yaklaşık 10 metre iç kısmına Atilla Hülagü’nün heykelini yerleştirsek fena mı olur?

Belki 2019 bir milat olur ve bu entelektüel dokunuş da gerçekleşir, ne dersiniz?

..

Söz söyleyip söylediği sözün gerçek olması için hayatını ortaya koyup, tüm bilgi ve deneyimlerini, efor ve enerjisini bu uğurda harcamak, söylediği söze sahip olmak, sahip çıkmak ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e söylediğini havada bırakmayıp, gerçekleştirmek, başarmak. Başarıdır ki; her adım, her buluş, her keşif, yeni çalışma ve buluşlara tetiklemedir, etkendir, sebeptir. Bilinçle hareket edip bu dünyadan geçerken tebessüm ve minnetle anılıp hatırlanacak hayat hikâyesi bırakanlara ne mutlu. Atilla Hülagü’nün attığı adım ve başardıkları, görürüz ya da göremeyiz, bizden sonrasın da dahi ne çok çalışmanın tetikleyicisi, ateşleyicisi olacaktır.

Mir Murat Demir