Amerikalıların Türk kahvesine aşırı düşkünlüğü hemen hemen bütün eyaletlerde dikkat çeker. Osmanlı Sefiri Süleyman Ağa’nın Paris’teki Fransızlara ‘sihirli içecek’ olarak tanıttığı kahve; Amerika’ya bir yenilgi, hırsızlık ve hediye sayesinde ulaşır. Kahvenin tarihçesine bakarsak özellikle Mısır ve İskenderiye'den Eminönü’e geldiği görülür. Yaklaşık 460 yıl önce Yemen Valisi Özdemir Paşa, keşfettiği hazineyi İstanbul’a getirmesiyle ilk Türk kahvesi tohumları Eminönü’ünde Taht-ul Kale’de atılır. Bir sokağa “Tahmis-kurukahve, tahmisçi-kurukahveci” adı verilir. Evliya Çelebi'ye göre XVII yy.'da İstanbul'da 55 kahve dükkânı, 200 çalışanı ve 300 kahve deposu vardır. Bu ticarette özellikle Mısır tüccarları rol alır. Aşırı tüketimi, kahve ticaret yollarını engeller. 17. yy'da pahalanmasına, vergilendirilmesine ve özellikle Eminönü’ndeki fırınlama tesislerinde Yeniçeriler tarafından nohut vb. karıştırılmasına yol açar. Bunun üzerine kahve kontrolüne denetim getirilir ve Mısır Çarşısı esnafı bu görevde önemli rol alır. 18 ve 19. yy'da ise kahve ticareti tüccarlardan, büyük şirketlere geçer. Başlangıçta özellikle gelir düzeyi yüksek ve okuryazarlar tarafından tüketilen kahve, hızla İstanbul’a yayılır ve çok sayıda kahvehane açılır. Kahvenin toplumsal özelliğe yansıması ile kahve yasaklanır. Sonraları 15-16. yy’da da yasaklar gelmişse de bunların hepsi kısa ömürlü olur. İstanbul’daki bu yaygınlığı, bir süre sonra Avrupa’ya sıçrar. Avrupa'nın gerçek anlamda kahve ile tanışması, Osmanlı imparatorluğunun 1683 Viyana yenilgisi ile olur. Osmanlı orduları viyana kapılarından çekilirken geride bol miktarda kahve bırakır. Savaş sırasında Osmanlı ile Viyana arasında tercümanlık yapan kimine göre casus, Georg Kolschitsky, hizmetleri karşılığı aldığı 500 çuval kahve ile Viyana'daki ilk kahve dükkânını açar. Arap ülkelerinden kurallarla dışarı çıkan kahve ihraçtan önce kahve sıcak sudan geçirilir ya da ezilirdi. Böylece Arabistan dışında üretilmesi engellenmeye çalışılırdı. Başlangıçta Avrupa'da ilaç olarak kullanılan kahvenin Venedikliler tarafından fırınlanmasının öğrenilmesi ile Avrupa'da kahvehaneler açılmaya başlar. Arap yarımadası dışında kahve üretimi Hollandalılar tarafında gerçekleşir. Baba Budan tarafından çalına kökler Mekke'den Hindistan’a taşınır ve kahve üretimi başlar. Evlerde kahve tüketen Hollanda, kolonilerinde yetiştirdiği kahve ile Avrupa'nın kahve ticaret merkezi olur ve Amsterdam'da bu ticaretin başşehri, ancak Avrupa’da bir tekel oluşturamaz. 1714'te Amsterdam'dan Fransız Kralı XIV. Louis'e Versay Sarayında yetişecek kahve kökleri hediye gider. 1723 yılında Gabriel de Clieu adlı kaptan, Martinik'teki Fransız kolonisine yaptığı yolculukta kahve kökleri götürür. Bu köklerden 1777 yılında 18-19 milyon ağaç oluşur. Kahve'nin Amerika kıtasına yolculuğu böyle başlar.