1876 ile 1909 yılları arasında padişahlık koltuğunda oturan 2. Abdülhamit döneminde Türk Milletinin ve Türk devletinin karşı karşıya olduğu sorunların bazılarına bakarsak şunları görürüz;

Makedonya meselesi, Girit meselesi, Batı Rumeli meselesi, Arnavutluk meselesi, Bosna Hersek meselesi, Sancak Yeni Pazar’ın meselesi, Ermenistan meselesi, Yemen meselesi, Trablusgarp (Libya) meselesi, Irak ve Basra Körfezi’nde İngiliz nüfusunun yükselişi ve buna bağlı meseleler, Kerbela ve Necef’te Şi’alık meselesi, Sencar’da Yezidiler meselesi, Dersim meselesi, Siyonizm ve Yahudilerin Filistin’e doluşması meselesi, Suriye’de Fransız nüfusu meselesi, Ege’deki adalar meselesi gibi! Bu listeyi uzatmak ve detaylandırmak mümkün.

Ancak bir şey dikkatinizi çekti mi bilmem, sanki aynı sorunlar bu gün yine önümüzde durup bizi meşgul ediyor. Bu bir kader mi? Ama kesin olan şu ki; Türk Milleti bunları görememekte ve siyasi tercihlerini, bu sorunları önceliğine koyarak yapamamaktadır.

Bu meselelerin çoğunluğu Türk Milletinin toprak ve can kaybı ile sonuçlanmış ve şimdilik milletçe farkında olmadığımız için rafa kaldırılmıştır. Şimdilik diyorum, çünkü bizim gibi tarihin tozlu sayfalarını karıştırıp duranlar bazı şeylerin unutulmasına engel oluyor ve belki kaybettiklerimiz yeniden milli meseleler haline gelir diye ümitleniyoruz!

Gördüğümüz gibi Makedonya, Girit, Batı Rumeli, Bosna Sancak, Arnavutluk, Yemen, Libya, Irak, Filistin, Suriye ve Ege’deki Türk Adaları kaybedilmiştir. Bu kaybediliş o topraklarda yaşayan yerel halklara karşı olsa gam yemeyeceğim. Bu topraklar, dün emperyalist bugünde küreselci dediğimiz devletlere karşı kaybedilmiş ve o tarihten bu yana bu bölgelerde yaşayan insanlara huzur ve refah bir daha nasip olmamıştır.

Ancak Türk Milletine ve devletine ait olan bu topraklarda, günümüzde yaşananların daha da ağırlaşarak yaşanacağı günlerin geleceği, kuşkusuz kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Allah bize akıl fikir vermiş ama 100 yılı aşmış sorunların varlığında bir türlü yüzmeyi öğrenememiş insanlar olarak bu sorunların içinde tekrar tekrar boğulup duruyoruz.

2015’te Ege’deki adalarımıza el koyuyorlar, Suriye ve Irak kan gölü, “Büyük İsrail”i kurmak için can hıraş çalışıyorlar, Ermeni meselesi sürüyor, Dersim hala kaşınıyor, İran Şi’a yayılmacılığını devam ettiriyor, Libya’ya BOP’la yeniden el koydular, ABD başta olmak üzere İngiltere, İsrail ve AB ara hedef olarak Kürdistan diye bir devlet kurmaya çabalıyor ve Makedonya’dan müslümanlar temizlenmek isteniyor.

Burada sizlere bir hatırlatma yapmak isterim. Yüz yıl önce Makedonya’nın kaybı ile devletin toprak bütünlüğünü bulduğuna inanan ve bu yüzden felaketi bir nimet olarak sunanların vede bundan mutluluk duyanların varlığı, günümüzdede ülkemizin doğu ve güneydoğusu açısından aramızda aynen varlığını sürdürmektedir. Bu ne yaman bir çelişki ve tarihi yanılgıdır, anlamadım bir türlü!

Suriye’de meydana gelen olaylar, Türkiye sınırında ABD ve müttefikleri eli ile Pyd-Pkk’ya ait özerk bir bölge yaratılması, ülkemize Suriyeli mülteci akınları bana bunları düşündürttü. Size ne düşündürtüyor bilemem. Belki de hiç bir şey... Öyle ya siz siyasi tercihinizi bunların farkında olmadan yaptınız ve sorumluluğu üzerinizden attınız. Gerisi artık siyasetçilere kalmış öylemi? Ya da Makedonya örneğinde olduğu gibi verelim topraklarımız gitsin. Böylece sıkıntıdan kurtuluruz. Yok arkadaş toprak vererek öyle kolay kurtulamazsın. Bak yüzyılı geçmiş ama gerçekler peşini bırakmadan arkandan seni kovalıyor. Bir gün bu gerçeklerle yüzleşeceksin, hem de o gün çok yakın!..

(Bu yazıyı beş yıl önce yazmışım. Hakikaten şaşılacak şeyler yaşıyoruz. Başımızdaki dertler bitmediği gibi üstüne yenileri ekleniyor. Bu işte sizce bir gariplik yok mu? Tefekkür edelim diye yeniden paylaşmak istedim!)