Aklını düşünürken bulduğunda gitmeye karar vermişti. Çünkü herkesin uyuduğu saatte gönlü ayaktaydı Gezgin?in. Ayın önünden kaçan bulutları, güneşin sevgisini gönderen yıldızları seyreder bildik tanıdık bir iz arardı gökyüzünde. Onların tutuklu hallerine acır konumunu değiştiren yıldıza göz kırpardı. Hüznü ve neşeyi aynı anda yaşar, kayan yıldızın yerine koyardı kendini. Bilmediği bir hayata yol almak, başka şehirlerde kendine inat daha da yabancılaşarak gitmek ve kendini bir iz gibi bırakmak isterdi. Gözlerini uzak yolların, iklimlerin coğrafyasına vurmak. Ömrüne acımadan zamanın içtiği ırmakta akmak.
Çocukken hayatı izlemek için bolca vakti vardı. Her sabah havuzun üzerinde ölü bulurdu su kelebeklerini. Sanki her gece kol gezen kötülerin kralı beyaz kelebekleri suda boğardı. Havuzun üzerine yayılan bembeyaz sırra saatlerce bakar; karıncaların ölülerini sırtlanıp taşımasıyla kıyaslardı. Oysa kelebekler günlerce suda kalır havuz beyaz bir sır tabakasıyla kaplanırdı. Yazık ki onlar uzun süre sarılamıyordu hayata.