Sarkisyan’a Teşekkür ve Yüksek Siyaset Dış politikada “yüksek siyaset” ve “düşük siyaset”, geçen yüzyılın ortalarından itibaren tartışılmaya başlanmış, güncelliğini hiçbir zaman kaybetmemiş kavramlardır. Başta komşu ve bölge ülkeleri olmak üzere, devletler arasında işbirliğinin gelişmesi, ulaşım ve iletişim imkânlarını gittikçe artırarak daha fazla ticaret, yatırım, seyahat ve eğitim gibi yollarla düşmanların dost haline geleceği ileri sürüldü. Zaman içinde bu gelişme bütün dünya ülkelerini kaplayacak ve yeryüzünde savaş, çatışma diye bir şey kalmayacaktı. Neo-fonksiyonalistler ise bu sürecin ancak bölge ülkeleri arasında mümkün olabileceğini söylediler. AB ve NAFTA gibi bölgesel işbirliği teşkilatlarının ulaştığı aşama bu teoriyi savunanların haklılığının ispatı olarak görülebilir. “Komşularla sıfır problem politikası” da aslında bu yaklaşımın farklı bir versiyonudur. “Tarihi, etnik, siyasi anlaşmazlık konularını unutacağız, gerekirse bu süreçte kaybeden taraf olacağız. Bununla beraber ilişkilerin gelişmesiyle yıllarca bu sürece engel olan anlaşmazlıkların anlamsızlığı ortaya çıkacak, böylece asıl kazanan taraf biz olacağız.” Bu mantık üzerine kurulu politika ile birçok ülke kazanmıştır, tarihi düşmanlıklar tarihe gömülerek ekonomik ve siyasi işbirliğinde patlama yaşanmıştır. Bununla beraber “yüksek siyaset” gerçeği de hiçbir zaman yok olmamıştır. Devletin tarihi, etnik, siyasi vb. iddialara dayalı politika üretmesi, dış politikasını bunun üzerine bina etmesine “yüksek siyasettir. Süper güçlerin bu siyaseti “doktrin” adıyla uygulama alanına konmuştur. Yukarıda temas edilen ekonomik işbirliğinin gelişmesi hedefine dayalı dış politikaya ise “düşük siyaset” denmiştir. Ermenistan, büyük ekonomik sıkıntı içinde olup, nüfusu geçen on yıl içinde nerdeyse yarıya inmiştir. Türkiye ve Azerbaycan’la olan toprak, sınır ve soykırım iddialarına dayalı anlaşmazlıklar sebebiyle sınırları kapalıdır. Gürcistan ile Javahati meselesi derin dondurucudadır. Böylece Ermenistan, her şeye rağmen “yüksek siyaset”i tercih etmektedir. Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın Karabağ ve Ağrı ile ilgili son beyanatı bu siyasetteki kararlılığın ifadesidir. Benzer durum Yunanistan için de geçerli olup, bir taraftan ekonomik krizden dolayı adaların dahi satılması gündeme gelirken, diğer taraftan burnumuzun dibindeki tartışmalı adacıkların Yunanistan’a kalması için hiçbir savunma masrafından kaçınmamaktadır. İlginç olan tartışmalı adacıklarda Yunanistan’ın fiili hâkimiyeti takviye edilirken bizden protesto mahiyetinde dahi bir tepki görülmemektedir. Ermenistan’ın “yüksek siyaset”ine karşın Türkiye, yüz bin civarında Ermeni’nin kaçak yollarla Türkiye’de çalışmasına göz yummaktadır. Böylece Türklerin öyle pek de düşman olmadığını görecek olan Ermeni kitleler kendi yönetimlerine baskı yapacak, düşmanca politikalar etkisiz hale gelecektir. Aynı düşünceyle Erivan’a hava seferlerini açtık. Bununla beraber Ermeni yöneticilerinde yumuşama, düşmanlıkları unutma emareleri hiçbir zaman görülmedi. Her adımda halkına “biraz daha sebredin, Türkiye’den bütün istediklerimizi alacağız” mesajı verildi. Bir taraf tavizsiz “yüksek siyaset” uygularken, diğer tarafın “düşük siyaset” uygulamasının başarıya ulaşması mümkün değildir. Bugün Ermenistan yönetimi, aydını, akademisyeni ve halkı Türkiye düşmanlığı ile yoğrulup, mesnetsiz iddialarla yıllarını geçirirken, bizim bunları duymazdan gelerek, daha fazla barış kollarımızı açmamız, karşı tarafın haklı olduğu bilincini beslemiştir. Sarkisyan’a bir öğrenci “Batı topraklarımızı Ağrı Dağı ile birlikte geri alabilecek miyiz” şeklinde bir soru soruyor. Sarkisyan ise “bu sizin göreviniz, biz Karabağ’ı aldık” cevabını veriyor. Konuyu daha iyi anlamak için, cumhurbaşkanımızın bir üniversite ziyaretinde, bir öğrencinin “Musul, Kerkük, Rodos, Batı Trakya, Halep ve diğer diplomatik oyunlarla elimizden çıkan topraklarımızı geri alacak mıyız?” sorusunu sorduğunu düşünelim. Bunun iç ve dış medyadaki yankılarını, sonuçların düşünmek dahi istemeyiz. Bir Ermenistan yetkilisi, Sarkisyan’ın yanlış anlaşıldığı, öyle değil de böyle demek istediği türünden vaziyeti kurtarmaya çalıştı. Diplomatik skandal durumundaki beyana karşın düzeltme için söylenecek söz “zırva, tevil götürmez”. Ermeni yönetimi, halkı, öğrencilere varıncaya kadar bütün toplum katmanları bu “yüksek siyaset” ile dopdoludur. Türkiye’nin bütün tavizleri ve uzlaşma çabaları bu gerçek yüzünden akim kalmıştır. Buna karşın ülkemizde, tıpkı Ege ve Kıbrıs sorunlarında olduğu gibi hukuk ve siyaset gerçeklerini dikkate almadan yakın dönemdeki yöneticilerimizi suçlayanlara karşı Sarkisyan’ın bu ifadesi sadece gerçeği ifadeden ibarettir. Yeni bir politikanın başlangıcı değildir. Ermeni liderlerin her zeminde ve mekânda dile getirdiği bu politika, öğrencinin sorusu üzerine biraz daha çarpıcı ifadelerle ortaya konmuştur. Böylece, gerçeklerle karşılaşma problemi olanlara yardımcı olunmuştur. Sarkisyan’a kızmak yerine bu yardımından dolayı teşekkür borcumuz var. Tekrar belirtelim: Bu teşekkür, Sarkisyan, hayali iddialar ve hedeflerle yeni nesli beslediği için değildir. Çünkü o ve diğer yöneticiler zaten hep böyle yapmışlardır ve yapmaya devam ediyorlar. Fakat bu gerçeklerden habersiz olan vatandaşlarımızı haberdar ettiği için.