İçişleri Eski Bakanı, Yurt Partisi Genel Başkanı SADETTİN TANTAN (Röportajın İkinci ve son bölümünde;) Türkiye’nin potansiyel enerjisinin kinetik enerji haline dönüştürülebileceğini söylüyor. Oğuz Çetinoğlu: Tanzimat Ferman’ının ve Baltalimanı Ticaret Sözleşmesi’nin Osmanlı devletinin bünyesinde meydana getirdiği tahribat biliniyor. Günümüze döndüğümüz zaman Uyum Kanunları ve Gümrük Anlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nde tahribat yapar mı? Sadettin Tantan: Türkiye eskiyle mukayese edildiğinde şu anda çok güçlü. Çok sayıda yetişkin insan gücü var. Yani bir ülkenin gücü yetişkin insan gücüyle ölçülür. Osmanlı devletinin o günkü nüfusu aşağı yukarı 13.000.000 veya 13.500.000 idi. Yetişkin insan gücü, bugünkü insan gücümüzle mukayese edilemeyecek kadar düşüktü. Ülkeleri gücü, yetişmiş insan gücüyle ölçülür. Yetişkin insan gücünü eğer eyleme dönüştüremiyorsanız yine kayıptasınız. Eğer onu uyutuyorsanız, eğer evine hapsetmişseniz, işsiz bırakmışsanız, sokakta yine o insan gücünüzü değerlendirmiyorsanız yine kayıpta olursunuz. Ama avantajlarınız ne? Bu yetişkin insan gücünü çok süratli bir şekilde aktife döndürebilirsiniz. Sizi tutsak almaya gelen sistemi ortadan kaldırmaya ve kendinize göre yeni bir imkân oluşturabilirsiniz, bu zor değil. Yani o günkü şartlarla bugünkü şartlar arasında çok büyük farklılıklar var. Şu anda Türkiye’nin avantajları çok yüksek. Şu anda Türkiye iyi bir siyasî kimlikle belki de yıllardan beri kaybettiklerini yeniden alabilir. Yeniden bölgede, havzada, kıtada… büyük bir güç olarak gelişebilir. Önü son derece açık. Fakat bunun için çok nitelikli siyasî yapıya ihtiyaç var. Tamamen özgürlükçü, bağımsız, halkın irâdesine dayanan…. O kadro var Türkiye’de. O kadronun işbaşına gelmesini bekliyoruz. O kadroyu halkın irâdesi işbaşına getirecek. Yani batıya, ABD’ye bağımlı değil, Türk halkına bağımlı olan bir siyasî gücün iktidara taşınması gerekiyor. Çetinoğlu: Roman açılımından sonra sırada hangi açılımın olduğu konusunda bir tahminde bulunulabilir mi? Tantan: Gördüğüm kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinin yargılanması açılımı olacak. (Gülüşmeler…) Çetinoğlu: Ergenekon Soruşturması ve diğer operasyonlarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıpratıldığı iddialarını tahlil eder misiniz? Tantan: Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiği günden bugüne kadar, mağduriyet edebiyatı yapıyor. İktidar partilerinin şikâyet etmeye, yakınmaya hakları yoktur. Memleketin ve milletin kalkınması için üzerlerine düşen görevleri yapmakla mükelleftirler. Muktedir iseler, devletin temel kurumlarının içeride ve dışarıda itibarını yükseltecek düzenlemeler yaparlar. Kurumların aslî görevlerini en iyi şekilde yapmalarını sağlayacak mevzuatı hazırlayıp yürürlüğe koyarlar. Fakirliği ortadan kaldıracak, yolsuzlukları önleyecek kanunlar çıkarırlar. Bugün Türkiye’de; kurumlar arasında ve hatta kurum içinde çatışmalar var. Bunları önlemek iktidarların en önemli ve öncelikli görevidir. Amerikan eski büyükelçisi diyor ki; ‘İhtilal yapmak isteyenler de, ihtilali önlemek isteyenler de bana geliyorlar.’ Bu arada, iktidara gelmek isteyenlerin de kendisine geldiğini îmâ ediyor. Büyükelçinin söyledikleri doğru ise, ihtilal yapmak isteyenlerin olduğunu, devlet erkânı biliyor. Bilip de önleyememek, ABD Büyükelçisinden yardım talep etmek büyük bir zul. Yapılması gereken; hareketlenmeyi, delilleriyle birlikte Cumhuriyet Savcılığı’na bildirmektir. İç meselemiz, nasıl olur da Amerikan büyükçelçisine anlatılır? İhtilal yapmak isteyenler kimler ve kaç kişi? Yirmi kişi. Hemen bu gece emekliye sevk edersin. Bu zor bir şey değil ki. Geçmişte bunlar oldu. Harekete kalkışan subaylar emekliye sevk edildi. Bunu yapabilirsin. Milletlerarası alanda bu kadar üst seviyeye gelmiş insanları yıpratarak içeri alıyorsun. Bu kadar yetişmiş insan gücünü yıpratmak israftır. Şikâyet etmekle, siyâsî rant düşünülüyor. İktidarlar, siyasî ranttan çok ülkeyi ve milleti düşünmeliler. Kurumların yıpratılmasından ülke kaybeder. Kurumların da zafiyetinin olduğunu kabul etmek durumundayız. Yani geçmişten bugüne kadar baktığınız zaman bütün kurumlarda, sadece silahlı kuvvetlerde değil, bir irtica paranoyası, bir laiklik paranoyası gözlemleniyor. Anlaşılmıştır ki irtica ve laiklik tamamen dışarıdan Türkiye’ye monte edilmiş, Türkiye’deki birtakım aktörler tarafından kullanıma sokulmuş, Anadolu evlatlarının, kendi halkından, kendi kültüründen, kendi kimliğinden kopartılması projesinden başka bir şey değildir. Bunu da birtakım entelektüel olduğu zannedilen kesim, birtakım kurumlardaki belli güç odaklarıyla, belli gazete ve dergilerle mutabakat sağlanarak tehdit aracı şeklinde insanlara karşı kullanılıyor. İnsanlarımızın bir kısmı, kendi kurumlarına yabancılaşmış vaziyette. Anadolu’dan gelmiş ve bu kurumların en üst seviyesine çıkmış insanlar, kendi kültürüne yabancılaşıyorlar. Çetinoğlu: Cevabınızın baş tarafında kurumlar arası çatışmadan söz ettiniz. Söyledikleriniz, kurumlar arası çatışmanın varlığını kabul ettiğiniz manasına gelir. Önlemek lazım. Önlemek için neler düşünülebilir? Tantan: Bir defa çatışmalar, kurumların hepsini kapsamıyor. Bunu belirteyim. Kurumlar arası çatışma şundan oluyor: Temel kamu hizmetlerinde görev tanım ve târiflerinde açıklık yok. Târiflerin yapılması gerekiyor. Ayrıca bütün batı ülkelerinin kabul ettiği bu görev tanım ve târiflere göre hukukî altyapıyı da oluşturmak gerekiyor. Yani artık dünyada şu kabul ediliyor; doğal âfetlerde, dışarıdan gelecek her türlü silahlı tehditler, enformasyon ve bilgi savaşları tehditleri, ekonomik savaş tehditlerinde, enerji savaşı tehditlerinde ortak hareket edebilecek güçlerin nasıl hareket edebileceği, emir-komuta zincirinin nasıl olacağını belirleyen hukukî altyapı var. Türkiye bunu hiç tartışmıyor. Yetişmiş insan gücünüzü bir yere hapsederek tutamazsınız. Bu kadar masraf ediyorsunuz masrafınızın karşılığını ülke ve halk olarak almak mecburiyetindesiniz. Günümüzde bu zihniyette noksanlıklar var. Noksanlıkların giderilmesi gerekiyor. Uluorta suçlamalar yanlıştır. ‘Bu işi şu yapmıştır’ Denilerek kişiler yıpratılmamalı. Verirsiniz ilgili mercilere araştırmayı yaparlar, sonucunu da o yetkililer açıklarlar. Baktığınız zaman, altyapılardaki bozukluklar hemen görülüyor. Âdil yargılanma esasına göre araştırma makamı, kolluk gücüdür. Çıkartılan kanunda, araştırma ve iddia makamı cumhuriyet savcısıdır. Bu sebeple karışıklıklar meydana geliyor. Delil toplama bakımından da, önleyici tedbirler bakımından hukukî anlamda, istihbarat anlamında büyük eksiklikler var. Onun için sıkıntılar yaşanıyor. Çetinoğlu: 2009 yılı, olayların çeşitliliği ve hızlı gelişmesi sebebiyle son on yılın en hareketli yılı oldu. Bir bakıma göz açıp kapayıncaya kadar geçti, bir bakıma da en uzun yıl oldu. Siz bir değerlendirme yapar mısınız? Tantan: Türkiye’nin şu anda yeni bir siyasî kimlikli bir siyasî partiye ihtiyacı var. Bu siyasî parti halk tarafından oluşturulup halk tarafından iktidara getirilecek. İktidar ve muhalefet partilerinin söylem, davranış ve uygulamalarına baktığımız zaman aralarında fark göremiyoruz. Bugünkü Türkiye’ye ve gelecekteki Türkiye’ye, milletimize umut verecek, heyecan verecek ve milletin önünü açacak bir söyleme sâhip, davranış ve eylem içerisinde olan siyasî partimiz yok. Dikkat ederseniz aşağı yukarı % 25-30’lara varan kararsız bir kitle var. İktidar partisi itibar kaybederken, muhalefet partileri itibar kazanamıyor. İki muhalefet partisi de kendisine oy verenlere dahi kapılarını kapamış vaziyette. Halktan tamamen koptu. Çetinoğlu: Kendi partinizi nereye koyuyorsunuz? Tantan: Yurt Partisi henüz yeni gelişmekte olan bir parti. Bütün il ve ilçelerde teşkilatlanabilmiş değiliz. Onun hazırlığı içerisindeyiz. Biz Türkiye’de kimlikli bir siyasî yapı oluşsun diye uğraşıyoruz. Ve ülkeyi bütünleştirici nitelikli insanları bir araya toplamak için gayret ediyoruz. Ortalıkta görülen siyasî partilerin üçü de klasik anlamdaki siyasî partilerdir. Biz klasik anlayıştaki bir siyasî partiyle bir yere gidilemeyeceğini gördüğümüz için Yurt Partisi’ni kurduk. Çetinoğlu: Nasıl bir siyasî parti olacak? Tantan: Siyasî partiyi oluşturan beyinler operasyonel ve eylemsel düşünecek. Klasik anlamda düşünürse kaybeder. Bilgiyi ön planda tutacak. Bilgiyi adaletli bir şekilde eyleme dönüştürecek. Bilgiyi sumen altında tutmayacak. Bilgiyi kendi çıkarı için kullanmayacak. Bilgiyi ülke ve millet menfaati için kullanacak. Türkiye’nin ihtiyacı olan bilgi ağı sistemleri kurulacak. Malî istihbaratla, ticarî istihbaratla, araştırma üsleriyle laboratuarlarıyla, hem özel sektör hem kamu, ortak çalışan bir sistem oluşturulacak. Bu sistem içersinde Türkiye bilgi üreten, bilgi depolayan, bilgiyi eyleme dönüştüren 7’den 70’e kadar herkesin bir fabrika anlayışı içersinde çalıştığı, gelişen bir altyapı meydana getirilecek. Türkiye hem bölgesinde hem havzasında hem kıtasında lider ülke olacak. Başka türlü… öyle açılımlarla, laflarla falan olmaz. Çetinoğlu: 2009 yılında yaşananlardan sonra, Türkiye’de karşılaşılabilecek mutlu son veya fecî akıbet ne olabilir. Tantan: Sözünü ettiğim siyasî kimliği olmayan kadrolar iktidara gelirse veya getirilirse; Türkiye’yi yıllardan beri kullanan ve kullanmak isteyen içteki ve dıştaki aktörlerin oluşturduğu tehditlere açık olmak en fecî akıbettir. Bu tehdidi önleyici tedbirler geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bu yapılabilir. Zor bir şey değil. Milletlerarası alanda size karşı nasıl bir strateji geliştiriyorlarsa onu yerinde durduracak, yerinde imha edecek stratejiyi, siz geliştirebilirsiniz. Çünkü sizin gücünüz onlardan çok daha fazla. Türkiye kendi gücünü kullanamıyor. Çetinoğlu: Mutlu sona ulaşmak için neler yapılması ve nelerden kaçınılması gerekir? Tantan: Türkiye; şu an uygulanan politikalarla tamamen değerlerini kaybetmeye mahkûm edilmiş bir ülke ve toplum konumunda. Bütün değerleri çökertiliyor. Bir ülke değerleriyle güçlüdür. Değerleri çökertilmiş bir ülke güçlü olamaz. Bugün Türkiye böyle bir kırılgan nokta içersinde. Değerlerini kaybetmemek için direnenler var, teslimiyetçi hareket edenler var. Ben şunu görüyorum ki bugün Türkiye silahsız işgal altındadır. Bütün değerleriyle çökertilmektedir. Parlamento da tutsaklık içersinde olduğu için bütün bu olumsuzlukları gören milletvekilleri;‘Bir daha seçilememe korkusu’ içersinde genel başkanlarına karşı söz bile söyleyememektedir. Türk tarihi yazılırken onların da tutsaklığı yazılacaktır mutlaka. Onlar da millete hesap vereceklerdir. Hiç kimse ‘Ben bunu biliyordum ama, genel başkanıma bunu söyleyemedim.’ Diyemeyecektir. Söylemek mecburiyetinde. Orda bir hareket hâli içersinde değilse, o koltuğa yapışmışsa, eğer gördüğü adaletsizliği, olumsuzluğu, çöküşü dillendirip kamuoyuyla paylaşamıyorsa, halkı bu konuda aydınlatmıyorsa, o kişi sorgulanmaktan, yargılanmaktan kurtulamaz. Çetinoğlu: Fecî akıbete uğramamak için neler yapılmaması ve nelerden kaçınılması gerekir? Tantan: Amerika’nın dışında bütün ülkelerı, Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanıdı. Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Fakat Türkiye; yıllar içersinde bağımlı olmak arzusu duymaya başladı. Batı’ya eklemlenmek ihtiyacını hissetti. Yani batılıların oluşturdu tehdit algılamasıyla Rusya Türkiye’yi işgal etmesin diye ister istemez kendisini, NATO çerçevesinde ve Avrupa Birliği zemininde, emniyet altına almak istedi. Bu isteği değerlendiren batı, bir müddet sonra Türkiye’yi batıya bağımlı hâle getirdi. Yani 1930’lu yıllarda uçak yapacak bir Türkiye nerdeyse bir şey yapamaz duruma düşürüldü. Çetinoğlu: Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş uçak imal eden fabrikalar kurmuştu. Tantan: Uçak üreten bir Türkiye 1950’li yıllarda neredeyse gaz lambası üretemez duruma getirildi. Şunu söylemek istiyorum. Süreç içersinde Türkiye; bağımlılıktan kurtulmak için giriştiği her hareketten, atılımdan sonra tehditlerle karşı karşıya kaldı. Türkiye’de silahlı ve silahsız bütün bölücü ve terör örgütlerin altyapılarına baktığınız zaman her birinin batı ülkeleri tarafından desteklendiğini görürsünüz. Desteğin sebebi, Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasını sağlama amacıdır. Türkiye’nin sanayileşememesi, sanayileşmenin engellenmesi, Türkiye’nin bir hukuk devleti olmasının önünün kesilmesi, Türkiye’nin büyük ekonomik güç olmasının engellenmesi… hep içten kullanılan aktörlerle oluşturulan silahlı ve silahsız örgütlerin Türkiye’deki tahribatlarından kaynaklanıyor. Türkiye’nin sanayi altyapısının oluşmamasında, memleket, millet için çalışan kişi ve kurumların kirlenmesinin sebebi yolsuzluk ekonomisidir. Türkiye bu yolsuzluk ekonomisi çerçevesinde yıllar içersinde hiç üretmeden dışarıdan ithal ettiği mallarla yaşadı. Türkiye bir ekonomik pazar hâline dönüştürüldü. 70 sente muhtaç bırakılmasının altında da tamamen sonsuz borçlanma yatıyor. Bugün Türkiye yıllar içinde oluşan bu bağımlılıktan kurtulmak istiyor. Her kurtulma hareketinde başına bir gaile açılıyor. Bugün silahlı kuvvetlerin yıpratılmasının altında da silahlı kuvvetlerin kendi konseptinde güvenlik bağımlılığından kurtulma arzusu yatıyor. Yani silahlı kuvvet uzun zamandan bu yana güvenlik bağımlılığından kurtulma arzusu içersinde. Bu arzu gerçekleşirse, silahlı kuvvetlerimiz, ABD’nin ve batılı ülkelerin yörüngesinden çıkacak. Çıkmaması için meşgul edildi, ediliyor. PKK’yı onlar destekledi. Onlar savaştırdı. Şimdi de siyasallaştırılmasını istiyor. Türkiye artık bunu gördü. Nasıl ki Pakistan Devleti’ne karşı Taliban’ı savaştırıyor… Aynısını Türkiye’de yıllarca PKK’yı kullanarak yapıyor. ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne kadar eğitimli ve donanımlı olduğunu biliyor. Gücünün farkında. Bana göre; 1 Mart sonrası Süleymaniye’deki çuval geçirme olayı bir kırılma noktasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir yıpratma hareketi başlatılmıştır. Çetinoğlu: Süleymaniye olayında oradaki görevlilerin teslimiyetçi davranışı kabul edilebilir bir hareket mi? Tantan: Siyasî otorite; çuval geçirme olayında ve Habur’da devletin haysiyetini koruyamamıştır. Devletin haysiyetini koruyamayanlardan, kim olduklarına bakılmasızın hesap sorulmalıdır. İktidara geldiğimizde biz bunların hesabını mutlaka soracağız. Suçlular cezalandırılmalı. Siyasî otoritenin aslî görevi milletin irâdesini dikkate alıp gereğini yapmaktır. Milletin iradesi nedir? PKK terör örgütünü ortadan kaldırmaktır. Kaldırmak için nerede hangi etkin güç kullanılması gerekiyorsa o gücü kullanmaktır. Kendisi için tehdit oluşturduğunu iddia eden Amerika, Okyanus ötesinden gelip Irak’a, Afganistan’a el koyuyor. Şimdi de Pakistan’a el koymaya hazırlanıyor. Yakın bir gelecekte Yemen’e el koyacak. Bu gelişmelere bakarak Türkiye gider Kandil’e el koyabilir. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nden kaynaklanan hakları vardır. Hiç kimseye de hesap verecek değildir. Bunu yapmayan siyasî iktidarlar, emir-komuta zinciri içersindeki devlet güçleri hesap vermekten kaçamazlar. Çetinoğlu: Ben sokaktaki bir vatandaş olarak Süleymaniye’de görevli olsam başıma çorap geçirilmektense şehit olmayı tercih ederim. Vatan savunması görevi verilecek kişileri, bu düşünce içersinde yetiştiremediğimiz müddetçe insanlarımızın, sokakta dik yürümesi mümkün değildir. Tantan: Oradaki durum şudur: Birincisi istihbarat zafiyeti vardır. Oradaki arkadaşlar mutlaka şehit olmayı göze almışlardır. Emir-komuta zincirinde bir zafiyet vardır. Belki onlar da acısını yüreklerinde çekmektedirler, Kendilerini tanımadığım için bilemiyorum. Ne düşündüklerini de bilmek mümkün değil. Süleymaniye olayı, Türk tarihine o bir kara leke olarak düşmüştür. Hukuk devletlerinde denetim esastır. Denetlenmeyen kurumlar size ait olmayan kurumlar demektir. Denetlenmeyen kurumlar içersinde birtakım etkin güç odakları oluşur. Oluşan bu etkin güç odakları, emir-komuta zinciri içersinde nitelikli insanları öne çıkaran değil, tamamen kendisine tâbi olan insanları öne çıkartır. Uzun yıllar içersinde baktığınız zaman çoğunda yozlaşma olmuş, vasıflı insanlar kaybolmuştur. Bugün Türkiye’nin çöküşünde bunlar da vardır. Yani bu kadrolaşma hareketlerinde falan baktığınız zaman bunları da görebiliyorsunuz. Onun için bütün kurumlar denetim altında olmalıdır. Bu denetim adlî denetimdir, bu denetim meclis denetimidir. Bu denetimin kurumlara göre nasıl olacağını hukuk çerçevesinde tanımlayabilirsiniz. SADETTİN TANTAN 1 Ocak 1941’de, Kafkas kökenli bir ailenin ferdi olarak Sapanca’da doğdu. Polis Enstitisü’nü ve Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi, İşletme bölümünü bitirdikten sonra Bursa İş İdaresi Enstitüsü’nde master yaptı ve İngiltere’de dil eğitimi gördü. 1966’da komiser yardımcısı olarak göreve başladığı Emniyet teşkilatında, Eskişehir, Bursa, ve İstanbul’da Narkotik ve Asayiş Şubelerinde çalıştı. Giresun ve Tekirdağ’da İl Emniyet Müdürlüğü yaptı. 1980-1990 yılları arasında, İstanbul Güreş İhtisas Kulübü Başkanlığı, Aralık 1991 ve Aralık 1993 yılları arasında da Güreş Federasyonu Başkanlığı görevinde bulundu. 1990-1994 yıllarında Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanlığı yaptı. 1994 yılında emekli oldu ve Anavatan Partisi’den siyasete adım atarak Fatih Belediye Başkanı seçildi. 18 Nisan 1999 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçildi. DSP-MHP-ANAP koalisyonunun kurduğu 57. hükümette İçişleri Bakanı olarak görev aldı. 2001 yılı Haziran ayında İçişleri Bakanlığı görevinden alınmasını takiben önerilen Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı teklifini kabul etmedi ve partisinden istifa etti. Ocak 2002’de Yurt Partisini kurdu ve 25 Ağustos 2002 tarihinde yapılan Olağanüstü Kongresi’nde Genel Başkanlığa seçildi. Tantan, evli, 6 çocuk ve 5’de torun sahibidir.