Sanayici İşadamı, Avrasya Bir Vakfı Genel Başkanı ŞABAN GÜLBAHAR Uygulamadan gelen tecrübeli bir ekonomist dirâyetiyle İŞ DÜNYAMIZI BU GÜNÜ VE GELECEĞİ İLE TAHLİL EDİYOR. Oğuz Çetinoğlu: Türkiye’yi de etkileyen küresel krizin; paradan para kazanmak hırsına dayalı ekonomi sisteminin çökmesinden kaynaklandığı ileri sürülüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz, farklı bir bakış açınız var mı? Kriz ekseninde bir durum değerlendirmesi yapar mısınız? Şaban Gülbahar: Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki; aşırı hırsın, nimetlerden mahrumiyete geçişe sebep olduğu bizim kültürümüzde kabul edilmiş olan bir husustur. Güzel bir atasözümüz; ‘Az tamah çok zarar getirir’ özdeyişi de bunu ifade etmektedir. Ancak ne var ki hemen hemen her insanın ve her sistemin bir bakıma itici gücü, elde etme ve başarma arzusudur. Bunun, hırs haline dönüşmesi, hak ve hukuk tanımaz bir hale gelmesi, bugünde ifâde edildiği şekliyle haksız rekabet; birilerine kazandırırken geniş kitlelere kaybettiren bir mekanizma haline gelmesine sebep olmaktadır. Biz biliyoruz ki eğer siz canlı hayatın bir birimini yok etmeyi amaçlarsanız bu bumerang etkisi yaparak bir gün sizi de imha edecektir. Ekonomiler için de bunu düşünebiliriz. Bir zümreyi veya bir ülkeyi zenginleştirirken başka ülkelerin ve insanların açlıktan ölmesine göz yumuyorsanız kesinlikle meydana gelen bu ateş sizi yakacaktır. Yaşadığımız bu global krizin kaynağı ABD ve onunla birinci dereceden ilişkide bulunan Avrupa Birliği ülkeleridir. Bundan sonra da Japonya ve Pasifik havzasındaki ileri teknoloji ile üretim yapan ülkeler gelmektedir. Krizden en çok etkilenen ülkelerden biri de ABD ve bu ülkelerle derin ekonomik ilişkiler içerisinde bulunan Çin’dir. Krizin görünen sebebi sizin paradan para kazanmak olarak ifâde ettiğiniz hadisenin ‘türev kağıtlar’ diye ifâde edilen şekliyle çığırından çıkmasıdır. Ancak meseleye biraz daha derinden baktığımızda krizler altmış yıllık periyotlarla liberal ekonomilerin yaşadığı yapı ile ilgili problemler olarak gözüküyor. Bunun sebebi olarak da üretimi ve tüketimi tetikleyecek yeni teknolojik buluş ve gelişmelerin gecikmesi olarak gösteriliyor. Çetinoğlu: ‘Her kriz, berâberinde özel fırsatlar getirir!’ Deniliyor. Yaşamakta olduğumuz kriz iş adamlarımıza yeni ve özel fırsatlar getirdi mi? Gülbahar: Bu sözün doğruluk payı var ve dikkate alınması gerekir. Unutmayın ki insanlar sağlığının kıymetini hastalanmadan anlayamazlar. Aklı selim bir insandan beklenen şey iyileştikten sonra tekrar hastalanmamak için daha özenli bir hayat tarzını gerçekleştirebilmektir. Bu açıdan bakıldığında ekonomik krizler de ülkelerin kendilerine çeki düzen vermesi bakımından bir fırsat olarak, bir ikaz olarak değerlendirilebilir. Bütün işletmelerde zamanın meydana getirdiği bir yorgunluk ve işletme körlüğü olarak ifade edilen bir dikkatsizlik bir müddet sonra hükmünü sürdürmeye başlar. Bunun sonunda şişen kadrolar israf edilen para ve zaman üretim kalitesinde düşüşler, yaşadığımız gerçeklerdir. İlk önce kriz iş adamına ve yöneticiye durumunu çok sıkı bir şekilde gözden geçirerek olumsuz şartlara karşı tedbirler geliştirme mecburiyetini sağlar. Diğer bir husus ta alışılmış üretim ve pazarlama tarzlarını zorlayarak yeni üretim teknolojilerine ve yeni pazarlara ulaşmak konusunda ciddî gayretler sarf edilmeye başlanılır. Şâyet işletmenin bu gibi hallere karşı sermaye yönünden ve bilgi yönünden bir birikimi varsa işte onlar küçülen ve bocalayan piyasanın içerisinde bu olumsuz şartları fırsata dönüştürebilirler. Ancak bizim bilmemiz gereken husus hiçbir ekonomik sistemin sürekli aynı üretim tarzlarıyla yükselişini sürdüremeyeceği mutlaka kırılmaların olacağıdır. İş dünyamızın kendini buna göre hazırlaması faydalı olacaktır. Çetinoğlu: Hükümetin bir ara incelemeye aldığı fakat kabine revizyonundan sonra uygulamaya koymaktan vazgeçtiği Harcama çekleri projesini değerlendirir misiniz? Gülbahar: Sizin de ‘harcama çekleri’ diye ifâde ettiğiz ve basında da aynı şekilde tartışılan husus tek boyutlu olarak ele alındığı zaman dar gelirli insanlarımız açısından geçici bir rahatlık sağlayabilir. Ancak ekonomik bünyemizin güçlendirilmesine katkı yapamaz. Bununla ilgili olarak ilk öneriler zâten bizim Vakfımız bünyesinden yapılmıştır ve biz bunu üretimi destekleyici çekler ve tüketimi destekleyici çekler olarak gündeme getirmiştik. Belirtmemiz icap eder ki bu bugün bizim ileri sürdüğümüz bir fikir değildir. İkinci dünya harbinden sonra Almanya’nın ekonomisini yeniden organize ederken onların Maliye Bakanı tarafından öne sürülmüş, uygulanmış ve olumlu sonuçlar elde edilmiş bir düşüncedir. Burada ifade etmemiz gereken husus mutlaka üretimde; sâdece hammadde, ara madde ve enerji alınında kullanılabilecek ve belli sürelerde kullanılması öngörülen istihsali destekleme çekleri ve senetleridir. Bunların diğer bir hususiyeti de hiçbir suretle hiçbir kurum ya da kuruluş tarafından hacze konu edilememesi ve teminat olarak kabul edilmemesidir. Bunun yanı sıra devreye konacak ve dar gelirli diyebileceğimiz en azından ücretli kesime destek olarak verilecek olan harcama çekleri ekonomide hem talebi hem arzı genişleterek ekonomik dinamizmi artırabilir. Çetinoğlu: Krizden en kısa zamanda çıkılabilmesi için, üretime yönelik faaliyet gösteren bir iş adamı olarak hükümetten beklentileriniz nelerdir? Gülbahar: Bilinen bir gerçek vardır: Bir problemin çözümü öncelikle problemin kabulüyle başlar. Şayet biz problemi enine boyuna zamanında fark edemeyip onu görmemezlikten gelmeyi tercih edersek bunun bize mâliyeti tabiatıyla ağır olacaktır. Krizin ciddî sinyalleri alınmaya başlandığı zaman hükümetimizin belki de toplumu kaygılandırmamak bakımından; ‘Kriz bize teğet geçecek’ söylemini öne sürmesi ve bu tartışmayla zaman kaybedilmesi ülkemizin yararına olmamıştır. Meselenin algılanmasındaki gecikme ekonomimizde daha önemli yaraların açılmasına sebep olmuştur. İşsizlik, sanayi üretimindeki düşüş, ihracattaki düşüş ve bunların etkilediği diğer ekonomik temel faktörler olumlu görünümlerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Meydana gelen durumun toplumda güven eksikliği oluşturduğunu kabul etmemiz lazım. Durumun düzeltilmesi için gecikmeli de olsa alınan tedbirler yaşadığımız şu günlerde sanayi üretiminden başlayarak bir iyileşmeyi haber vermektedir. Global kriz sebebiyle başta petrol olmak üzere enerji girdilerindeki mâliyet düşüşü ülkemizde câri açığın küçülmesine, yine bunun yanında talep daralması, enflasyon seviyesindeki düşüşlere sebep olmuştur. Son zamanlarda merkez bankasının faizlerde indirimde bulunması da sanayimiz açısından önem taşımaktadır. Benim kanaatime göre ülkemizi ekonomik problemlerin yanı sıra en çok etkileyen husus bu problemler üzerinde artırıcı etki yapan siyasette istikrarsızlaşma ve demokrasi dışı tavırların gündeme gelmesidir. Ülkemizde siyâsetçilerin iki hususa dikkat etmesini arzu ederim: Birincisi siyasetten ve siyasetçiden insanımızın ümidini keseceği hal ve tavırlardan uzak durmalarıdır. Bunun başında kabul edilemez hırçın söylemlerle istismar ve hırsızlıklar gelmektedir. İkinci husus ta millet irâdesinin katiyetle küçümsenmemesi ve hiç kimsenin makamı ve mevkii ne olursa olsun, kendisinde millet irâdesi üstünde bir güç vehmetmemesidir. Bu hususların doğru bir mecrada gelişmesi için birinci görev iktidar partisine düşer. İktidar partisi ülkenin bütün kesimlerini adalet ve muhabbetle kucaklayacak ve samimiyetinden tereddüt edilmeyecek bir tavır içerisinde olmalıdır. Yine iktidar partisi millet iradesine karşı hiçbir olumsuzluğa fırsat ve meydan vermemek mecburiyetindedir. Benim bir sanayici olarak ülkemde hükümetten beklediğim en önemli şey siyâsî istikrar ve sosyal barıştır. Gerisini haletmek biz işadamlarına düşer. Çetinoğlu: Teşviklerin üretime mi, yatırırıma mı verilmesi gerektiği tartışılıyor. Sizce hangisine öncelik tanınmalı, Niçin? Gülbahar: Bence her ikisi de önemlidir. Ama asıl olan teşvikin gerçek üretime verilmesi ve gerçek yatırıma verilmesidir. Ham hayallere çeşitli yollarla milletin parasının aktarılması millet malının çalınmasından başka bir mânâ ifade etmez. Çetinoğlu: İhracat ve istihdam faktörleri de teşvik almalı mı, Nasıl? Gülbahar: Elbette teşvik almalıdır. Gerek ihracat gerekse istihdam faktörleri rasyonel olarak değerlendirilebilecek hususlardır. Bunların istismar edilmeden doğru bir şekilde değerlendirilip teşvik edilmesi milletimizin yararına olacaktır. Çetinoğlu: Sanayi sektörü devamlı teşviklerle ayakta kalabilir mi? Böyle bir sistemin ekonomiye yararları ve zararları neler olur? Gülbahar: Sanayi sektörünün tamâmının devamlı olarak teşvik edilmesi diye bir şey kabul edilemez. Böyle bir sistemin varlığı mutlaka istismarlara yol açacaktır. Dolayısıyla ekonomiye yarar değil zarar verecektir. Teşvik edilen sektörlerde teşvike esas olan fizibilitenin sürekli revize edilerek devam ettirilmesi kötü bir alışkanlıktır. Yatırımcının projesini sunarken kabul edilebilirlik, büyüklük, sağlayacağı istihdam ve de üretim ve ihracat bakımından hedeflerini doğru bir şekilde ortaya koyması gerekir. Bunlar en ciddî ölçülerde tâkip edilip değerlendirilmeli verilen teşviklerin devlet hazinesinde yük hâline gelmesi kesinlikle önlenmelidir. Çetinoğlu: Sizce Türkiye’de teşviki en fazla hak eden sektör hangisidir? Gülbahar: Bu soruya şöyle cevap vermek istiyorum; Türkiye’de mutlaka teşvik edilmesi gereken sektörler enerji ve yüksek teknolojiyi sağlayacak olan sektörlerdir. Ülkemizde sanayinin ve buna bağlı olarak ekonomik gelişmenin temini için bu şarttır. Diğer önemli bir sektörde tarım sektörüdür. Tarım sektörü ülke topraklarının gerçek mânâda sahiplenilmesi demektir. Bu sektör bugün devlet desteğiyle bile zor ayakta durur haldedir. Bu durumun devam etmesi topraklarımızın vatan vasfında zafiyetler meydana getirir. Bunun için tarımda istihdam edilen nüfusun gelişme seviyemize uygun nispetlerde tutulması ve ülkenin medenî ve modern hizmetlerinden istifâde ediyor olması şarttır. Bu hususun temini uygulanmakta olan klasik üretim tarzlarıyla mümkün değildir. Mutlaka tarımda gelişmiş ülkelerin uyguladığı teknolojileri uygulamak mecburiyetindeyiz. Bu teknolojik yapılanmanın zeminini de yeteri büyüklükte tutulan ve parçalanması önlenmiş tarım arazileri oluşturur. Türkiye’nin ekonomik faaliyetlerinde dış pazarda talep yaratan ihracatında ve istihdamında önemli payı olan tarım sektörünü hedef alması gerekmektedir. Çetinoğlu: Ekonomide reklam sektörünün yerini ve nasıl olması gerektiğini tahlil eder misiniz? Gülbahar: Bugünkü mânâda reklam esas itibariyle bizim kültürümüze ters bir olgudur. Zira reklamla insanların şuur altına nüfus edildiği ve kitlelerde belli mallara yönelişlerin sağlandığı bilinen bir gerçektir. Bu tür yönlendirmelerle ilgili olarak devletler önemli tedbirler almaktadırlar. Ancak üzülerek ifâde edeyim ki özellikle görüntülü basında bu ölçülere uymayan kontrol dışı kampanyaların yürütüldüğü ve akın kara gösterildiği, karanın ak gösterildiğine şâhit olmaktayız. Bu hâliyle reklamın toplumumuz için faydadan uzak bir noktada olduğunu üzülerek ifâde ediyorum. Her şeyden önce reklam ölçülü olmak zorundadır. Çetinoğlu: Kiralık işçi konusundaki düzenlemeyi nasıl buluyorsunuz? Gülbahar: Kanunlarımız güya güçlüye karşı güçsüzü korumak kaygısıyla özellikle sanayiciliği, sanayiciyi canından bezdiren bir hâle sokmaktadır. Bu ülkede dürüst sanayici olabilmek akıl almayacak kadar zor bir iştir. Kiralık işçi konusu hem istihdamı artırmak hem de istihdamı kolaylaştırmak bakımından bir niteliği varsa bunu mâkul karşılarım. Bizim açmazımız ülkemizde sanayicinin işçiyi sömüren patron olarak nitelenmesidir. Oysaki sanayici her şeyden önce çalıştırdığı insanın emeğinin karşılığını gözeten ve bunu temin için canını dişine takan ülkesi için üretmekten başka kaygısı olmayan bir insandır. Böyle düşünülmedikten sonra hiçbir güvencesi olmayan sanayicinin kendi menfaatlerini temin ve hayatiyetini idâme bakımından bir takım olumsuz yolarla sapması kaçınılmazdır. Çetinoğlu: Kayıt dışı ekonominin tamamen önlenmesi mümkün olmasa bile, en aza indirilmesi için önerilerinizi açıklar mısınız? Gülbahar: Bu sorunun cevabı, önceki cevaplarımda mündemiç olmakla birlikte tekrar etmek isterim ki; siz meşru bir iş yerini, bir ihracatçıyı, bir üreticiyi, bir tüccarı kafese girmiş kaz gibi nitelerseniz tüyleri bittikten sonra derisini soymaya çalışırsanız kayıt dışı ekonomiyle ilgili aldığınız hiçbir tedbir anlam ifâde etmeyecektir. Çetinoğlu: Türk iş hayatının, içerisinde bulunulan dönem itibariyle çözülmesi gereken en önemli üç problemi nedir? Gülbahar: Problemlerin başında iş hayatımızda istihdam oluşturan ve üretim yapan kişi ve kuruluşlara bakış açısının düzeltilmesi, ikinci husus istihdama, üretime ve ihracata dönük doğru ve sürekli bir değerlendirme ile bunu temin eden işletmelerin teşvik edilmesi, üçüncü ve en önemli husus en üst seviyedeki yöneticiden fabrikada üretime katkıda bulunan son işçiye kadar iş ahlakının ‘iş namustur’ prensibinin, işyerinin ehemmiyetinin zamanın eşsiz kıymetinin insanlarımıza öğretilmesidir. Çetinoğlu: Sizin basın dünyası ile de ilginiz oldu. Bu işlere yabancı değilsiniz. Son soruyu da siz hazırlayıp cevabını verir misiniz? Gülbahar: Son soruyu ben; ‘Genel durumu nasıl özetlersiniz’ Diye sorardım. Buna cevabım: ‘Ümit varım…’ şeklinde olur.