Soğuk Savaş devrinin iki süper gücünden biri SSCB’nin halefi Rusya, birçok uluslararası konuda eski statüsünü sürdürmeye çalışmaktadır. İki kutuplu sistem yılları aynı zamanda denge anlamında birçok oyunların, derin uzlaşmaların, “süper menfaat” ortaklıklarının geçerli olduğu bir dönemdir. Şartlar değişmiş olmakla birlikte uluslararası politikanın “oyun” vasfı az veya çok her zaman korunacaktır. Bilinen zafiyetlerine karşın Rusya’nın, Washington için daha uygun partner olması, jeopolitik hesaplara yansımaktadır.
Sovyetlerin yapısal, yönetsel ve ekonomik çıkmazları, Afganistan girdabında bu süper gücün sonunu getirmiştir. Rusya Federasyonu 1990’lar boyunca varlığını koruma politikasını izlerken Putin’in iktidarıyla 2000’den itibaren yeniden süper güç iddiaları gündeme gelmiştir. Dünyanın ikinci nükleer silah gücü olan bu ülke ekonomik olarak her geçen yıl bir kademe daha geriler olmuştur. Ekonomik sorunlarını çözemeyen bir ülkenin büyük güç olması tartışmalıdır.
ABD dünyanın en büyük askeri gücü olduğu halde ekonomik bakımdan da birincidir. Sektörel olarak bakıldığında otomotiv, elektronik, tarım gibi birçok alanda en yakın ülke ile arasında büyük fark bulunaktadır. Önde gelen şirketlerin birçoğunun üretimlerini Çin’e taşıması ABD’yi sarsmıştır. Buna karşın daha önce enerjide kısmen dışa bağımlı olan ABD, kaya gazı ile enerji ihracatçısı durumuna gelmiştir.
SSCB’nin dağılması sonrasında çözülme sürecine giren Rusya Federasyonu, üretimde, yönetimde, eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada olduğu gibi bunların bileşkesi durumundaki ekonomide de sıkıntılı bir döneme girmiştir. Ekonomisinin can damarı petrol ve doğalgaz fiyatlarının düşük olduğu 1990’lar, Sovyetlerden sonra Rusya’nın da ölüm-kalım dönemiydi. 2000 başında başkanlığı ile ayağa kalkan Rusya’nın şansı Putin’in kişisel başarılarından çok ihraç ürünlerinin daha fazla para etmeye başlamasıydı. 2000’lerden günümüze yüz doların üzerinde giden petrol fiyatları sayesinde sosyo-ekonomik yapı yeniden toparlanmış, bir taraftan Federasyon yeniden kurulurken diğer taraftan yakın çevre üzerinde Soğuk Savaş döneminden miras kalan bağlar yeniden tesis edilmeye başlanmıştır.
Bütün bunlara karşın enerji ihracatına ve bunların fiyatlarına bağlı ekonomi ile bunun üzerine kurulan politikaların geleceği Kremlindekileri düşündürmektedir. Tehlikenin iki boyutu bulunmaktadır: Öncelikle her yerde olduğu gibi bu ülkenin sahip olduğu fosil kaynakların da bir sonu olacaktır. Bu son birkaç nesli bulabilir. Daha endişe veren durum ise fiyatların geleceğidir. Rusya açısından bu tehlikenin kaynağında yeni enerji üreticilerinin ortaya çıkması bulunmaktadır.
ABD’nin kaya gazını işletmesi ile dünyanın en büyük enerji ithalatçısının ihracatçı durumuna geçmesi önemli bir gelişmedir. Öte yandan gelişen ve yayılan teknolojiler sayesinde birçok ülke enerjide daha az dışa bağımlı hale gelebilmektedir. Kanada’dan Çin’e birçok devlet kendi ülkesinde kaya gazı arama telaşına girmiş ve önemli rezervler keşfedilmiş, birçoklarında üretime geçilmiştir. Belirtmek gerekir ki kaya gazı da fosil yakıt olup doğalgazın farklı bir türüdür. Kaya tabakaları arasında sıkışmış bu fosil yakıtı yeryüzüne çıkarmak ve ekonomik olarak kullanılabilecek hale getirmek ileri teknoloji gerektirdiği halde ilgili ülkeler bu maliyeti ödeyerek gerekli tesisleri kurmaya başlamışlardır. Öte yandan Doğu Akdeniz’de keşfedilen ve üretim aşamasına geçilen doğalgaz ile Rusya’nın önemli bir pazarına başka ortaklar gelmek üzeredir.
Rus dış politikasının ayak izleri takip edildiğinde sözkonusu iki tehlikeye karşı tedbirler, yani enerji fiyatlarının düşmesinin önlenmesi ile arzın kontrolünün ön plana alındığı görülmektedir. İran’a uygulanan yaptırımlardan Arap baharı ile bölgenin istikrarsızlaştırılmasında bu politikaların etkisi sözkonusu olabilir. Rus yetkililerin Libya’nın veya İran’ın petrol üretim ve ihracatının azaltılması yönünde bir talepleri bilinmemektedir. Ancak son yıllarda enerji ihracatçısı ülkelerin yer aldığı bölgede karışıklıklara karşı Rusya’nın ciddi bir çözüm önerisi bilinmemektedir. Eski sömürgelerin kontrolü için müdahale şartları oluşturulması politikaları günümüzde klasikleşmiş bir uygulamadır. Ancak mesela Suriye politikası açısından Rusya’nın ilave gerekçeleri bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’deki askeri üssünü muhafaza yanında bölge ülkelerinin çatışma şartlarının sürüp gitmesinin Rusya açısından önemli bir reel politik boyutu sözkonusudur. Benzer durum Rusya’nın önde gelen stratejik ortaklarından İran için de geçerlidir. Yaptırımların sözkonusu olmadığı İran’ın enerji piyasasındaki normal yerini alması, petrol fiyatlarının en az beş-on dolar düşmesine yol açacaktır ki bunun Rusya’ya faturası ağırdır.
Öte yandan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) de Rusya açısından güllük gülistanlık değildir. Çin ile taktik bir işbirliği zemini olan bu örgüt içinde Rusya’nın kurmak istediği “Enerji Kulübü” uzun süre Çin tarafından engellenmiştir. Gerek Rusya’nın böyle bir örgüt kurma arzusunun gerekse Çin’in bunu engellemesinin sebepleri önemli ölçüde yukarıda özetlenen gerçeklerde saklıdır. Ekonomisi fosil yakıt ihracatına dayalı Rusya’nın süper güç kaynaklı dış politikalarını sürdürebilmesi önemli ölçüde enerji piyasasına bağlıdır. Putin’in oluşturmaya çalıştığı ŞİÖ Enerji Kulübü, Rusya’nın çok yönlü olarak yakın çevreyi kontrol politikasının aracı olacaktır. Coğrafi bakımdan dünyanın en büyük ülkesi olan Rusya’nın yakın bölgesi, Avrasya’nın önemli bir kısmı anlamına gelmektedir. Bu politikanın özellikle son zamanlarda Kafkasya ve Türkistan cumhuriyetleri üzerindeki yansımaları ayrı yazı konusudur.