Türklerin Rumeli’ye ilk geçişi konusunda dikkatsizlikten kaynaklanan büyük bir yanılgı söz konusudur. Süleyman Paşa’nın 1352 yılında Geliboyu’ya geçerek Çimpe Kalesi’ne sâhip oluşu; ‘Türklerin Rumeli’ye ilk çıkışı’ olarak değerlendirilmektedir. Bu tarihten çok önce Türkler Rumeli’ye geçmişler, hatta Roma’ya kadar ilerlemişlerdir. 1352 yılındaki geçiş, Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye geçişini ifâde etmektedir. Bu geçiş, Orhan Gazi’nin oğlu Şehzâde Süleyman Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı tarihinde ‘Rumeli Fatihi’ olarak bilinir.

Rumeli terimi ansiklopedilerde Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki eski topraklarına verilen genel bir isimdir. Buradaki ‘Rum’ tâbiri, Bizans anlamındaki Roma mânâsındadır. ‘Rumeli’ tâbiri de ‘Rum İli, Rumların hâkimiyetindeki bölge’ olarak adlandırılmıştır. Daha sonra Balkanlar'da ilerleme başladıktan sonra Rumeli Eyâleti kurulmuştur.

Orhan Gazi; Bizans İmparatorluğu'nun iç mücâdeleleri esnasında Kantakuzen ile ittifak etti ve kızı ile evlendi. Oğlu, Türk tarihinde ‘Paşa’ unvanını kullanan ilk ve tek şehzâde olan Süleyman Paşa'yı yaptığı savaşlarda yardım için Kantakuzen'e gönderdi. Osmanlıların yardımıyla Sırp-Yunan kuvvetlerinin bozguna uğratılması üzerine Kantakuzen, 1352 yılında Süleyman Paşa'ya Gelibolu yakınlarındaki Çimpe Kalesi’ni üs olarak verdi. Osmanlı Türklerinin Rumeli'de sâhip oldukları ilk toprak Çimpe (Cimbi, Çimpi) Kalesi'dir.

Bundan sonra Süleyman Paşa, kaleyi Rumeli fetihlerini başlatmak için kullanmış ve 1354'te Gelibolu şehrini fethetmiştir.

Daha sonra Osmanlılar Rumeli fetihlerini üç koldan yürüttüler. Birinci kol, sâhilden Tekirdağ, Çorlu ve İstanbul istikametlerine, İkinci kol Malkara, Hayrabolu, Vize istikametlerine, Üçüncü kol ise Meriç vadisinden, İpsala, Dimetoka ve Edirne istikametlerinde fetihlere devam ettiler. Süleyman Paşa 1359 yılında bir rivayete göre kaza, diğer bir rivayete göre av esnasında vefat etmiştir.

O’nun açtığı kapıdan giden Osmanlılar; Rumeli'nin, Balkanların, Avrupa'nın tarihini kökten değiştirdi.

Ülkemizde Süleyman Paşa hakkında yayınlanmış olan ilk roman çalışması olan ‘Şehit Şehzâde’ isimli romanda yazar Mahmut Açıl, bir kahramanın nasıl yetiştiğini, hangi ufuklara sâhip olduğunu ve öldüğünde mezarının neden Bolayır'da olmasını istediğinin cevabını veriyor.

Şehit Şehzâde Süleyman Paşa, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’nin, Nilüfer Hâtun’dan doğan büyük oğlu olarak 1316 yılında dünyaya geldi. Babası O’na İzmit, Göynük ve Mudurnu’yu tımar olarak verdi. O, kendisine verilen topraklarda istirahate çekilmedi. Savaş alanlarında cesâreti ve zekâsıyla iyi bir asker olarak tanındı. Aynı zamanda, emrindekilere âdaletli davranışlarıyla sevildi. Bu haberleri gururla dinleyen babası, Süleyman Paşa’yı kendisine veliaht olarak tâyin etti. Fakat 44 yaşında ebedî âleme intikal edince, Osmanlı tahtı, Murad-ı Evvel’e nasip oldu. Mahmut Açıl bütün bu bilgileri, roman atmosferinde okuyucuya naklediyor.

Roman vesilesiyle, Balkanlardaki Osmanlı varlığının sonunu da hatırlatmakta fayda var:

1912 Balkan Harbi ile Osmanlı Devleti Rumeli topraklarının bugünkü sınırlarımız haricinde kalan yerlerin tamamını kaybetti. Ancak Rumeli'de Türkler ve akraba toplulukları kültürlerini ve varlıklarını hâlen devam ettirmektedirler. Bu insanlar Balkanlar'da barışın tesisi ve Balkan ülkeleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında kültür köprüsü rollerini üstlenebilecek durumdadırlar.

Biz Türkler 2015 yılında, bir taraftan Balkanlardan çekilmiş olmanın hüznünü, oradaki soydaşlarımızın göçler sırasında karşılaştıkları güçlüklerin ıstırabını yaşarken, diğer taraftan, Balkanlara ayak basışımızın 663. Yılını kutlamakla teselli buluyor, hatta gurur duyuyoruz. Çünkü dünya üzerinde pek az millet, elde ettiği başarının 663. yılını kutlama mazhariyetini elde edebilmiştir. Bu olay, Türk tarihinin ihtişamını bir defa daha gözler önüne sermektedir.

Orhan Gazi; kendinden sonra gelecek padişah olarak yetiştirdiği şehzadesi, vefat ettiğinde üzüntüsündan kahroldu. Devlet işlerini Şehzade Murad'a bıraktı ve inzivaya çekildi. ‘Şehit Şehzâde’ isimli roman; bir şehzâdenin yetiştirilmesinden vefatına, ideallerine, hayallerine yapılan keyifli bir yolculuk olarak değerlendirilebilir. Kendisine kahraman arayan nesillerin çok uzaklara gitmemesi için yararlı bir eserdir.

14 X 21 santim ölçülerinde, 193 sayfalık kitap, 2013 yılında yayınlandı.

YİTİK HAZİNE YAYINLARI:

Bulgurlu Mahallesi, Bağcılar Cadddesi Nu:1 Üsküdar, İstanbul Telefon: 0.216- 522 11 44 Belgegeçer: 0.216-522 11 41

e-posta: [email protected] www.hazineyayinlari.com

MAHMUT AÇIL:

2013 yılı sonu itibâriyle; *Cennet Sultanları; Peygamberimizin Eşleri ve Kızları, *Üstad’la Hasbihal, *Yıldızlarla Hasbihal-1, *Yıldızlarla Hasbihal-2, *Mutlu Bir Hayat İçin, *Sevgiye İhtiyacım Var, *Çocuk Eğitiminde Sevgi Diliyle Özgüven Kazanımı, *Başarılı ve Etkin Öğretmenin Beden Dili, *İnci Çiçeği Hazret-i Fâtıma isimli 9 adet kitabı yayınlanan Mahmut Açıl, Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünü bitirdi.

Genç Gelişim ’ dergisinde kişisel gelişim ve motivasyon ile çocuk eğitimi ve iletişimi konulu, ayrıca haftalık bir mahallî gazetede ‘Eğitimcinin Gözüyle ’ başlıklı yazılar yazmaktadır. Mahallî bir televizyonda ‘Sevgi Dili ’ isimli iletişim ve eğitim programı yapmaktadır.

Beden Dili, Aile İçi İletişim, Motivasyon, Hızlı Okuma, Ergen İletişimi ve Eğitimcinin Eğitimi konu başlıklı seminerler vermekte olan Mahmut Atıl evli ve iki çocuk babasıdır.

KUŞBAKIŞI:

YÜCE HEDEFLER KİTABI

Tanınmış hukukçu, yazar, Şafii mezhebi fıkıh ve tefsir âlimi Maverdî, 974 yılında Basra’da doğdu, 1058 yılında Bağdat’ta vefat etti. Tam adı; Ali bin Muhammed, künyesi Ebü’l-Hasan’dır.

İmam-ı Mayerdî’nin Yüce Hedefler isimli kitabını son dönem Devlet-i Âli aydınlarından Bergamalı Ahmed Cevdet Efendi Arapçadan Türkçeye çevirdi, Yaşar Çalışkan yayına hazırladı ve 464 sayfa olarak 2014 yılında yayınlandı.

Kitap; dünyanın, hayatın, insanın hallerine ilişkin bir yol gösterici, bir kılavuzdur. Mâverdî'nin en çok okunan ve başka dillere çevrilen eseri; hikmetler, şiirler, düşünceler antolojisi gibidir. Akıl, bilgi, değer, din, insan psikolojisine yön veren duygular, dostluk, sevgi, evlilik, siyaset, çalışma hayatı gibi konular işlenmektedir. Bütün bu konu çeşitliliği devrinin hikmet ve şiirleriyle buluşarak, harmanlanarak berrak bir su gibi günümüze akıyor. İnsana ve hayata ait her durum, her hal kadim bir düşünürün bilgi, tecrübe ve tefekküründen doğarak bizimle buluşuyor.

BÜYÜYEN AY YAYINLARI:

İskenderpaşa Mahallesi, Kıztaşı Caddesi Nu: 13, Kat: 2 Fatih, İstanbul, Telefon ve Belgegeçer: 0.212-533 18 11 e-posta: [email protected] www.buyuyenay.com.tr

TANZİMAT DÖNEMİNDE TRABZON:

Tarihin her döneminde önemli bir merkez olagelen Trabzon’un tarihî geçmişi ile ilgili çalışmaların istenilen düzeyde olduğunu söylemek zordur. Özellikle 19. yüzyıl Trabzon’u hakkında doldurulmayı bekleyen önemli bir boşluk bulunmaktadır. İstanbul, İzmir, Selanik ve Beyrut gibi 19. yüzyılda imparatorluğun en önemli merkezlerinden biri olan Trabzon’un bu döneme ilişkin tarihi, yerli kaynakların yanında şehirdeki konsoloslukların ortaya çıkardığı zengin yabancı kaynakların her bakımdan değerlendirilmesiyle incelenmeyi hak etmektedir. Sâhip olduğu tarihî önemin uzağında, 19. yüzyılın başlarında taşradaki mahallî güçler ve merkezî idâre arasındaki çatışmaların, salgınların ve ülkenin içinde bulunduğu sefâletin pençesinde küçük bir sâhil kasabası görüntüsünde olan Trabzon, daha önce de karşılaştığı gibi bir defa daha milletlerarası ticaretin zirveye çıkardığı şehirlerden biri oldu. Tanzimat Döneminde Trabzon, 19. yüzyılda değişim ve modernleşmeyi temsil eden ve 1839-1876 yılları arasındaki Trabzon şehrinin idarî, sosyal ve iktisadî şartlarını tahlil ederek Tanzimatın Trabzon’a ne derece yansıdığını ve bu süreçte etkili olan unsurları incelemektedir.

Özgür Yılmaz, Osmanlı arşiv kaynaklarının yanında büyük oranda Fransız konsolosluk arşivlerinden hareketle hazırlamış olduğu bu çalışmasında Trabzon’un sâhip olduğu tarihî zenginliği de gün yüzüne çıkarıyor ve Tanzimat Dönemi şehir tarihi çalışmalarında yabancı kaynakların önemini de gözler önüne seriyor.

2014 yılında okuyucu ile buluşturulan kitap, 13,5 X 21 santim ölçülerinde ve 573 sayfadır.

LİBRA KİTAP VE YAYINCILIK:

Meşrutiyet Mahahallesi, Ebe Kızı Sokağı Nu: 9 Daire: 2 Şişli, İstanbul. Telefon: 0.212-232 99 04

Belgegeçer: 0.212-232 00 05 [email protected] // www.librakitap.com.tr

GÜLDÖNÜMÜ:

Bebeğin annesi, havaya bir kucak egzoz gazı bırakan aracın Ankara plâkasına dikiyor gözlerini. O’nunla ilgili yeni bir ayrıntıyı daha öğrenmiş olmanın verdiği keyifle giriyor camlı apartman kapısından içeriye. İki divan büyüklüğündeki bahçede oynayan çocuklar, birbirlerini dürtüp, bebeğin annesi buymuş derken, anne hazla yumuyor gözlerini. Bir kirpi fosurdayarak geçiyor nemli duvar dibinden. Akşam alacasına doğru ilerleyen saatlere yeni sesler karışıyor. Artık kapı önüne atılmaz oluyor arkalıksız iskemleler. Taş Kahve’nin dibekte dövülmüş kahvesinin kokusu sokağa taşmıyor. Buğulu camının içinde boğuluyor gramofondan yayılan Hafız’ın gazelleri. Çircinin, alıççının, kenger sakızı satıcısının yerini çıracı, bereci, kestaneci alıyor. İtmeli arabaların üstünü sarı-turuncu renkli narenciyeler kaplıyor.’ (Tanıtım yazısından)

14 X 22 santim ölçülerinde 145 sayfalık Fatma Pekşen’in Hikâye kitabı, 2014 yılında yayınlandı.

Bayılırım okumaya devrik cümle ile yazılmış ise bir kitap ben. Yazmışsa o kitabı hele de küresel kültüre karşıt olmasına karşın tutucu-yazınsal bir birey… Hepten olurum mest ben’ Diyenler için…

TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI:

Divanyolu Caddesi Nu: 14 Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-527 50 32 Belgegeçer: 0.212-513 27 49

www.turkedebiyati.com.tr e-posta: [email protected]

DERKENAR:

DEVRİK CÜMLE

Dikkat etmiyor gençlerimiz konuştukları kelimelere. Yozlaşıyor gitgide Türkçe. Konuşulmuyor demektir evlerimizde zengin bir Türkçe. Öğrenilmiyor doğru Türkçe okullarımızda. Artık ‘millî’ kelimesini bile reddediyor Millî Eğitim Bakanlığımız. Yanlıştır dilde tasfiyeci olmak. Değişir dil zamanla ama olmaz dili zorla değiştirmek.’

Bugüne kadar benden böyle cümleleri hiç duymayanlar şaşırmışlardır. ‘Bunlar da ne biçim cümleler böyle?’ diyerek somurtmuşlardır. Haklıdırlar. Bunlar devrik cümlelerdir. Yâni devrilmiş, kelimelerin yerleri değişmiş, değiştirilmiş cümleler.

Her dilin kendisine has kaideleri var. Eskiler buna ‘Türkçenin nahvi ’ diyorlardı. Bugün biz, Türkçe cümlelerde ‘söz dizimi ’ diyoruz. Yâni bir cümlede, kelimeleri nasıl sıralamalıyız ki; Türkçe kaidelerine uygun olsun. Devrik cümle olmasın, doğru cümle olsun. Meselâ: Yukarıdaki paragrafın ilk cümlesi devriktir. Doğrusu şöyle olacaktır: ‘Gençlerimiz, konuştukları kelimelere dikkat etmiyorlar.’ Son cümlenin doğrusu da şöyledir: ‘Dil zamanla değişir ama, dili zorla değiştirmek olmaz.’

Bildiğiniz gibi, Türk dili kaidelerine göre bir cümle kurulduğunda başta zarf bulunur. Sonra özne gelir. Sonra tümleç ve fiil. Türkçe cümlelerde fiil en sonda olur, en başta değil. Meselâ biz, ‘geldim dışarıdan ’ veya ‘döndüm çarşıdan ’ demeyiz. ‘Dışarıdan geldim ’, ‘çarşıdan döndüm ’ diye söyler veya yazarız.

Peki Türkçede devrik cümle hiç kullanılmaz mı? Kullanılır tabiî. Devrik cümleler Türkçede daha çok konuşma üslûbunda göze çarpar. Bir de şiirimizde. Yazı dilimizde devrik cümleler yoktur. Konuşma heyecanı veya yorgunluğu, dikkatsizliği içinde olan bir kimse, kelimeleri bazen aklına geldiği gibi sıralayıverir. Devrik cümlelerle konuşur. Ama aynı kişi kalemi eline aldığında kelimeleri yerli yerine oturtur.

En eski Türk metinleri olan Yenisey Yazıtlarında devrik cümle yoktur. Mesela: ‘Beş yaşımta kangsız kalıp tokuz yiğirmi yaşımga öksüz boltım.’ Bu cümlenin bugünkü Türkçeyle karşılığı şöyle: ‘Beş yaşımda babasız kaldım, ondokuz yaşımda öksüz oldum.’

Atasözlerimizde devrik cümle yoktur. Biz deriz ki:

Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.’ ‘Tutma arkada akıllıyı, etme kılavuz akılsızı.’ demeyiz. Bizim hiçbir kitabımızda; ‘Kurtarır başını tutan dilini.’ diye bir atasözümüz yoktur. ‘Dilini tutan, başını kurtarır.’ Şeklinde yazılıdır.

İşte size Dede Korkut Destanlarından bir örnek: ‘Meğer Hanum Oğuzda, Duhaoğlu Deli Dumrul adında bir er varıdı. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yapdurmuşıdı. Geçenden 33 akça alurıdı. Geçmeyenden döğe döge kırk akça alurıdı.’

Dede Korkut destanlarında esas olan, kaidesine göre düzgün cümledir.

Türk nesrinin usta kalemlerinde Peyâmi Safa Bey’den bir örnek: ‘Türk kızı kültürünü genişletmelidir. Fakat o zamanda, kendi dilini iyi öğrenmesi gerekir. İyi, yâni edebiyatı, edebiyatının târihiyle beraber. Bütün bunları yabancı dil bilgisi tâkip edebilir. Milliyetçilik, kadının hürriyetini ve zarafetini de küfür saymaz!’

Peyâmi Safa'nın eserlerinde devrik cümle yoktur.

Türk nesrinin en zarif kalemlerinden olan Refik Hâlit Karay'da, Necip Fâzıl Kısakürek'te, Fâlih Rıfkı Atay'da, Ârif Nihat Asya'da, Ömer Seyfettin'de, Sait Fâik'de, Reşat Nuri'de, Samiha Ayverdi'de, Emine Işmsu Öksüz'de, Sevinç Çokum'da, Gürbüz Azak'da ve daha nicelerinde devrik cümle yoktur.

Yahya Kemâl merhum da devrik cümleden kat'iyyen hoşlanmazdı. Bir gün ona sordular. ‘Üstad’ dediler. ‘Bazı yeni Türkçe öğretmenleri, batılılar gibi devrik cümlelerle yazıyorlar. Biz de batılılaşmak için devrik cümlelerle konuşup yazalım! Siz ne buyuruyorsunuz?’

Yahya Kemâl gülmüş. ‘Ben de devrik cümleye taraftarım ’ demiş. “Yalnız, kelimelerin yerini değiştirmekle kalmayalım. Artık hecelerin de sırasını bozalım. Meselâ artık ‘Eve geldim’ demeyelim ‘Dimgel ve-e’ diyelim.” Demiş.

(YAVUZ BÜLENT BÂKİLER: Sözün Doğrusu -1- Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları. Birinci Baskı)

KISA KISA…

1-BERLİN’İN DÜŞÜŞÜ: Antony Beevor’dan çeviren: Nurettin Elhüseyni / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.

2-MUSTAFA KEMAL ATATÜRK: Edward J Erickson’dan çeviren Emir Yener. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

3-KURTULUŞ SAVAŞI’NDA İSTANBULLU VE ANKARALI KOMÜNİSTLER: Yunus Yılmaz. İleri Yayınları.

4-HAYATIM VE TÜRKİYE: İbrahim Uslu’nun Sabahaddin Zaim ile Söyleşisi. Timaş Yayınları.

5-AŞK YOLU: Namık Kemal Zeybek. Ötüken Neşriyat.