Merhaba Önce Vatan Gazetesinin saygıdeğer okurları.  83 yılın tecrübelerini sadece tanıdıkları ile değil de tüm insanlar ile paylaşacak kadar özgecil Hâkim, Milletvekili, Adalet Komisyonu Başkanı, CHP Sinop İl Başkanı, SODEP Sinop İl Başkanı, Avukat, Sinop'un ilk Baro Başkanı, Atatürkçü Düşünce Derneğinin Sinop Şubesi Başkanı, Yazar Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi.  

Sizi canlı tarihimiz ile tanıştırmaktan onur duyuyorum. ‘’Adaletin Peşinde Bir Ömür’’ kitabının Yazarı Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi ile yaşamının kıyısından geçtik röportaj tadında. Yaşamının kıyısı diyorum çünkü, koskoca 83 yıl 589 sayfaya sığmaz, sığamaz.  

Yoklukların Türkiye'sinde büyümeye çalışmak, Allah vergisi zekasını kullanacağı teçhizat eksikliği, babasının bir süreliğine uzak kalması, illere göre eğitim ve öğretimin köylerde düşük oluşu, farklı okullarda geçen öğrenciliği, darbeler, sevdiklerinin erken ölümü, Atatürk'ün kurduğu CHP’ye gönül bağıyla vefa borcunu ödemeye canla başla çalışması. 

Yeni nesle 1938 yılından başlayarak 2021 yılına neleri sığdırdığını , doğrularla doğruluğuyla göstermek, anılarını ve tecrübelerini paylaşan cesur yüreğin sahibi Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. 

Yazar, İlkokul 5. Sınıfta okurken 1949 yılında Rahmetli Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Sinop’a geliyor, Kabalı nahiyesi yol üzerinde olduğu için önce oraya uğruyor. Gelen devlet büyüklerine çiçek verilir öğrenciler tarafından. Çiçek vermek için seçilen öğrenci Yalçın Oğuz’dur. İsmet Paşa’ya sevinçle çiçeğini takdim eder, ellerini öper. İsmet Paşa’da teşekkür eder, sarılır ve öper yanaklarından. Yazılmaz mı yüreğe kazınan anıların en güzeli. ''Yazılır, yazılmalı'' dedi yazdı. 

Çerkes kültürü; ‘’Büyüklere Saygı Esastır.’’ Der.  Kim olursa olsun saygısını esirgemeyen, saygı insan olmanın gereğidir ve gereğini yerine getiren çerkeslerin  hasıdır Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. 

Yazarın ‘’Adaletin Peşinde Bir Ömür’’adlı kitabını okumanız için o kadar çok nedeniniz var ki;  

Güzel vatanımız Türkiye’mizin her yöresinin ayrı bir kültürünün varlığına rastlayacaksınız satır aralarında. Gülümseyerek gideceksiniz taa oralara. 

Kırk kere ne dersen o olurmuş misali Hâkim Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi çok istediği Van’ın Gürpınar ilçesine hâkim olarak atanır. Ve kazınır ağaların, yaşayan halkın yüreğine.  

Herkesin bir hikayesi vardır. Kiminin ki masal tadında, kiminin ki gerçeklerin doyulmaz tadında. ‘’Adaletin Peşinde Bir Ömür’’ kitabını okumanız lazım yazarın yaşamına, olayların gerçekliğine tanıklık etmek adına. Bir gün lazım olur kim bilir! 

İnsanların çözülmesi gereken işleri olduğunda, jandarmayı, savcılığı ilgilendirse bile inanmıyorlar söyleyeceklerine, yapacaklarına, güvenilesi Hâkim Beylerine gidiyorlar. 

Bekleyen keşif dosyalarını işleme koyan, keşif yapmak için kar kış demeden, insanların maddi olanaksızlıklarını bildiği için ata binerek yollara koyulandır Hâkim Beyleri. 

Varlığımız iyi niyet duygularında alabora olursa, o ömür yaşanmaya değermiş. Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendinin ömrü mesela. Sağlıklı ömürler diliyorum.  

Yüksek Hakimler Kuruluna şikâyet edilen genç Hâkim Sayın Yalçın Oğuz Beyefendiye tahkik hakiminin yazdığı rapor; ‘’Bu Hâkim, genç yaşına rağmen hakimliğin itibar ve onurunu hepimizden çok düşünmüştür. Kendisine herhangi bir ceza değil, takdirname verilmelidir.’’ ‘’Genç Hâkim’’ tecrübeli meslektaşlarına; kendine ve mesleğine olan inancıyla bir ders vermiştir. Tahkik hakiminin yazdığı raporda bunu çok güzel açıklıyor. Kendisinin bildiği gibi, herkes haddini ve yerini bilecek diyor Hâkim Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. Hem de yarım asır önce. Son yıllarda ki hakimler, savcılar? 

Doğu Anadolu Bölgesinin bir ilçesine voleybol takımını ilk kuran, maçlar düzenleyen Hâkim Bey’idir.  

Kalabalıkla uğurlanmak, yaşattıklarının vefasıdır halkın duyduğu. Hâkim beylerinin de arabasından el sallamak yerine, onlarla yan yana yürüyerek vedasının asilliğine tanıklık eder insana duyduğu sonsuz saygısı.   

Sonra doğup büyüdüğü memleketi Sinop’un Türkeli ilçesine hâkim olarak atanır ve hemşerilerinin adaletini sağlar dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla. Raflarda yıllarca bekleyen kapağı açılmamış dava dosyalarını işleme koyarak insanların işlerini çözüme kavuşturmuştur. Türkeli ilçesinin halkının yüreklerine kazınmıştır ‘’Dürüst Hâkim Bey’’ diye. Ve hakimlik görevine son vermiştir kendi iradesi ile. 

Yokluklara, imkansızlıklara rağmen Mustafa Kemalin önderliğinde halkımız omuz omuza, dillerde  ‘’Ya istiklal ya ölüm’’ naralarıyla şanlı zafere ulaşmıştır. Küllerinden yeniden doğmuştur ‘’Türkiye Cumhuriyeti.'' Çok sevdiği Atatürk’ün kurduğu partisinin Sinop CHP il Başkanlığına getirilmiştir. Siyasete bilfiil girmiştir. Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi’nin ihtiyacı yoktu, fakat CHP’nin ihtiyacı vardı kendisine. Dürüst, ilkeli, çalışkan, başarılı insana aç olan halkı doyurmak için orada bulunmalıydı. Bulundu. Eşini hasta yatağında güvenilir ellere emanet edip, Atatürk'ün kurduğu CHP'nin yanında yerini aldı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, gazilerimize ve aziz şehitlerimize ahde vefa zamanıydı çünkü, cumhuriyet benim, biziz diyerek.   

‘’Benim aldığım dava benim namusumdur.’’ Diyen başka bir avukat ben duymadım. Siz duydunuz mu? 

Gelen davaları önce inceleyip, yararlı olabileceğine inanırsa ve yapacaklarını net bir şekilde dürüstçe anlatıp, yalan vaatlerde bulunmayan bir Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. Hala ısrarla tercih edilmesinin ispatı karakterinin sağlamlığı, sözünün eri olması. İnanmadığı hiçbir davaya sırf para için evet demeyen ilkeleri olan avukat. 

Sinop’un gururu ve onuru CHP'den milletvekili seçilmiştir. Seçim çalışmalarında halka asla yalan vaatlerde bulunmayan, yapabileceğine inandığı ne varsa yapacağı ana kadar kesin sözler vermeyen, dürüst bir milletvekili olmuştur.  

Genel Başkanı Rahmetli Sayın Ecevit’e eleştirisini saygısını yitirmeden kendine yakışır şekilde yapan tek milletvekili olarak partideki haysiyetini korumuştur. Rahmetli Sayın Ecevit’in özür dilediği milletvekili olduğunun da altını çizmek lazım. 

Rahmetli Sayın Erdal İnönü’nün ‘’Sayın Oğuz’da kendisine has bir politikacı.’’ Dediği değerimiz Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. Tekrar milletvekili olması için ısrarlı tekliflere hayır demiştir. İnandığı doğrulardan vazgeçmeyen, onurlu duruşunu bozmayan ve başı dimdik yaşamanı sürdürmek için sadece bir dönem milletvekili olmuştur.  

Hakimlik mesleğinden kendi isteği ile istifa etmiş olmasına rağmen, hakimlerin gecikmiş haklarının verilmesi için çabalayan kıymeti bilinmesi gereken güzel bir insan Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi.  

‘’Ayşe tatile çıksın!’’ dediler, Ayşe tatile çıktı. Kıbrıs Barış Harekatının gerçeklerini tüm çıplaklığıyla anlatıyor kitabında Yazar Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi.  

Haksızlık yapana Bakan dahi olsa hesabının sorulacağının altına imzasını atan öpülesi ellerin sahibi Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi.  

İki milletvekili halkı ziyaretinde, diğer milletvekili istek ne olursa olsun, yaparım diyerek kesin sözler veriyor. Sayın Oğuz ise, ''durum hakkında bilgisinin olmadığını, yapılabilecek bir şey varsa yaparım'' diyor. ‘’Dürüst Milletvekili’’ olunur muymuş? Olunur muş. Milletvekili olacakların Yazar Avukat Sayın Oğuz’u tanıması, kitabını okuması şarttır. En çok ta sözde milletvekili olunmaz, özde milletvekili nasıl olunur öğrensinler diye. Dürüst, onurlu, çalışkan, başarılı, milletvekili yazılır, ''Yalçın Oğuz Beyefendi'' diye okunur.  

Türkiye Büyük Millet Meclisinin en vicdanlı milletvekili diye hitap edilme şerefine nail milletvekilidir, Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi.

Yedi Gün Mecmuası meclis muhabiri Türk basınının değerli ismi Rahmetli Sayın Nahit Duru kitabında Sayın Yalçın Oğuz’un milletvekilliğini  ‘’Onurlu Milletvekili’’ diyerek kaleme almıştır. Dürüstlüğünden ve onurundan hiçbir zaman taviz vermeyen bir milletvekili olarak tarihte ki yerini almıştır. Arkadaşlarının kendisini aradıklarında buldukları yer TBMM kütüphanesi olmuştur. Hakkında gurur verici sözler yazılan Milletvekili Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. 

Seçilen ilk Baro Başkanıdır Sinop'un Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. 

Çocuklarının eğitimi için maddi zorunluluklar nedeniyle çok sevdiği Sinop'tan İstanbul'a taşınmak zorunda kalır. Kitabında; ''Belki maddi bir sermayem yok ama 5 çocuğumla duymuş olduğum gurur en büyük sermayemdir.'' diye yazar İstanbul'da çocuklarıyla bir arada geçen günleri için. Bazı babalar gibi sadece biyolojik baba değil de gerçekten olması gereken bir BABA Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi. İstanbul'da büyük depremi yaşadıktan sonra geri döner sevdiği Sinop'a.

Hepimize düşen en önemli sorumluluklardan biridir Atatürk'ün ilkelerine bağlı kalıp, inkılaplarını yaşatmak son nefesimize kadar. Atatürk devrim ve ilkelerinin, toplumsal sorunlarımızın çözümlenmesinde ışık tutucu niteliğe ve yaratıcı güce sahip olduğuna inananlar, ''Atatürkçü Düşünce Derneği''ni kurarak, Atatürk'ün devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunma ve onlara bekçilik yapma zorunluluğunu duymuşlardır. Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi'nin Atatürk'e bağlılığı bilindiği ve bu görevi kusursuz şekilde yerine getireceği inancı ile Sinop Şubesi Başkanı seçilmiştir. Canla başla çalışarak elinden geleni ardına koymamıştır. 

Eğitim Yazarı Sayın Yılmaz Yavuz Beyefendi’nin yazdığı gibi ‘’Hep bizden biri oldu Yalçın Abi. Her zaman halkın yanında oldu.’’ Halkın Adamı olmak nasıl da güzel oturdu üzerine kalkmamak üzere. 

Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santralin kurulmaması için, cennet Sinop’u cehenneme çevirtmemek, sevdiği halkına zehri solutmamak için, yorgun bedenine rağmen canını dişine takıp mücadele ruhunu sekteye uğratmamaya ant içen kocaman yürek Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi.  

Geçmişini inkâr edenlerin geleceği kabuslarla doludur. Milli Bayramlarımızın kutlanmasını engelleyenler her zaman küçük hesap peşinde oldular. Atatürk’ü unutturacaklarını zannediyorlar olmayan beyinleri ile. Atatürk’ün Türk Milletinin yüreğine kazındığından bihaberler. Yazar Avukat Sayın Oğuz’un ısrarla milli bayramlarımızı kutlaması, yüreklere dokunan konuşmalarını okurken gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız. 

Son günlerin talihsizliği, kara bir leke olarak tarihte ki yerini almaya aday Andımızı yazmadan geçersem Mustafa Kemal Atatürk hayranı Yazar Sayın Yalçın Oğuz Beyefendiye saygısızlık yapar mıyım korkusuyla yazmadan geçemem. 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı olarak atanan rahmetli Sayın Reşit Galip Bey.  İlkokuldan başlayarak öğrencilere Atatürk ilkelerine bağlılık ruhu aşılamaya yönelen rahmetli Sayın Reşit Galip Bey’in 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftası’nı açış konuşmasında da bu metni tekrar etmişti. Bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile Cumhuriyet’in 10. Yılından başlayarak okullarda bu ant sürekli hep bir ağızdan okutulmuştur. Ta ki Mustafa Kemal Atatürk’ten korkanlara kadar. Şunu unutuyorlar ama, korkunun ecele faydası yoktur. Andımızı haftanın 5 günü sadece ağzı ile değil yüreğiyle okuyan bir öğrencinin ileride; dürüst, doğru, çalışkan, Atatürk’e layık bir insan olması kaçınılmazdır. Ettiği anda noktasına, virgülüne, ünlemine kadar bağlı kalan,  Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi de yerinde bir örnektir. 

Türk'üm, doğruyum, çalışkanım, 

İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. 

Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir. 

Ey Büyük Atatürk! 

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. 

Varlığım Türk varlığına armağan olsun. 

Ne mutlu Türk'üm diyene! 

Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi’nin ‘’ADALETİN PEŞİNDE BİR ÖMÜR’’ Kitabında Gazetem Önce Vatan ve Ben Sacide Z. Saraç olarak daha önce beni kırmayıp yaptığımız röportajımın girizgahına yer verdiği için şeref duydum. Gözyaşlarımı tutamayıp okudum satırları çok kez. Bu vesile ile bir şeyi açıklamak istiyorum. Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi röportajımızla ilgili 80 soru sorduğumu yazmış kitabında, evet 80 soru sordum kendisine. 80 soru olmasının özel bir nedeni vardı; Yazar Avukat Yalçın Oğuz Beyefendi röportaj yaptığımızda 80 yaşındaydı çünkü. 

Sırrı Oğuz İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesinde  (NASA’da yönetici), Hakan Oğuz İTÜ Metalürji Mühendisliği Fakültesinde,  Neslihan Oğuz Çukurova Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünde, Gökhan Oğuz İTÜ Tekstil Mühendisliğinde,  Aslıhan Oğuz İTÜ Endüstriyel Tasarım okuyarak meslek sahibi olan evlatlarıyla gurur duyan baba olmanın tarifsiz hazzı, yıkılmaz dağı. Ahmet Mert’in, Buket’in ve kız kardeşinin, Irmak’ın canlarına can katan dedesi. 

Denizin derinlerinde istiridyenin sakladığı İNCİ'yi bulduğu için şans gülümseyerek selamladı Yazar Avukat Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi’yi. Sayın İnci Oğuz Hanımefendi ile sağlıklı, mutlu uzun ömürler diliyorum. 

Hâkim, Avukat, CHP Sinop Milletvekili, Adalet Komisyonu Başkanı, CHP Sinop İl Başkanı, SODEP Sinop İl Başkanı, Sinop Baro Başkanı, Atatürkçü Düşünce Derneğinin Sinop Şubesi Başkanı, Yazar Sayın Yalçın Oğuz Beyefendi’nin, ‘’ADALETİN PEŞİNDE BİR ÖMÜR’’ Kitabının adı ve her satırı yaşadıklarının kanıtı. Doğrulara, gerçeklere açız biliyorum ve diyorum ki hadi doyalım, lütfen okuyun, okuyun…   

SACİDE Z. SARAÇ 

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz? 

Y.0ğuz-Ben Sinop merkez Avdan köyünde 1938 yılında doğmuşum. İlkokulu doğum yerim Avdan köyü, Karapınar köyü ve Kabalı nahiyesi ilkokullarında okudum. Ortaokulu 1 ve 2. sınıfları Sinop ortaokulunda 3. sınıfı Ayancık’ta okudum. Lise 1. sınıfı İstanbul Kabataş Erkek Lisesinde 2 ve 3. sınıfları Zonguldak M. Çelikel lisesinde okudum. 1955 yılında girdiğim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun oldum. Askerliğimi yedek subay olarak Hopa’da yaptım. Dönüşte Sinop’ta hakimlik stajı yaptıktan sonra Van Gürpınar hakimliğine atandım. 1968 yılında Sinop Türkeli hâkimi oldum. 3 Eylül 1969’da hakimlik-ten istifa ederek avukatlığa başladım. Sinop Barosunun ilk Başkanı, CHP Sinop İl Başkanlığı yaptım. 1973 seçimlerinde CHP’den Sinop milletvekili olarak seçildim. 1977’de tekrar aday olmayarak Sinop’a dönüp yeniden avukatlığa başladım. 1983’te Sinop’ta SODEP il teşkilatını kurdum. 1985 yılında İstanbul’a taşındım. 1999’da deprem sonrası Sinop’a dönerek avukatlık mesleğime Sinop’ta devam ettim. 2001 yılında partililerin ısrarı üzerine tekrar CHP Sinop İl Başkanlığı görevine seçildim. 2003 CHP Kurultayında Deniz Baykal’ın Kurultayda kabul ettirdiği anti-demokratik tüzük değişikliği üzerine il başkanlığımdan istifa ederek fiili politika hayatımı sonlandırdım. 2004-2020 yılları arasında Atatürkçü Düşünce Derneği Sinop Şube Başkanlığı yaptım. 3 erkek 2 kız çocuğum vardır. 

- Kitabınızı okudum. Öncelikle belirtmek istiyorum okurken amatörce değil de usta bir yazar tarafından yazıldığı hissine kapıldım, tebrik ediyorum. 

Y. Oğuz-Bilemiyorum bu kitap ilk denememdir. Takdir okuyucularımındır. 

- Yaşamınızı anlatan bir kitap yazma fikri ne zaman oluştu? 

Y. Oğuz-Yaşamımı anlatan kitap yazmayı 10 yıla dayanan uzun yıllardan beri düşünüyordum. Dostlarımın özellikle çocuklarımın ısrarları ve teşvikleriyle kesin yazma kararımı 2020 yılında verdim. 6 ayda tamamladım. 

- Adaletin peşinde koşan sevilesi, sayılası bir insan olmak nasıl bir duygudur? 

Y. Oğuz- İnsanların sevilen ve sayılan bir kimse olması ideali olmalıdır. Sevilip sayılmak çok onur verici bir duygudur. Tabii bende tüm insanlığı sevip sayarım. 

- Kadim Kafkas halklarından Çerkesler desem?

Y. Oğuz-Benim babamın dedesi Dipşov Halil Kafkasya’dan göç etmiş. Gerek baba tarafım ve gerekse anne tarafım çerkesdir. Çerkes kökenimle iftihar ediyorum ama Türk vatandaşı olmaktan da gurur duyuyorum. 

- O zor günlerin Türkiye’sinde zor şartlar altında okumak neleri alırken neleri kattı size? 

Y. Oğuz- Zor şartlar içinde okumak benim belki çocukluk devremi yaşamamı engelledi. Ama bunu hiç dert etmedim. O zor şartlar bana hayat mücadelesini zorluklar karşısında yılmamayı öğretti. Beni hayata erken hazırladı. Bu bakımdan mutluyum. 

- Öncelikle sevgili annenize ve babanıza rahmet diliyorum. Babanızın pisi pisine katil olması ve cezaevine düşmesini kısaca anlatır mısınız? 

Y. Oğuz-Babam sakin zamanda dünyanın en tatlı insanı idi. Şakacı, büyüklerle büyük, küçüklerle küçük kalabilen yardım isteyenleri geri çevirmeyen bir kişiydi. Ama sinirlendiği zaman da önüne durmanın ve hele ilk 5 dakika içerisinde sakinleştirilmesinin mümkün olmadığı bir kişiydi. Aslında bu olay insanlara başkaları tarafından dolduruşa getirilmesi halinde nelerin olabileceğini gösteren ibretlik bir olaydır. Kitabımda da geniş olarak anlattığım gibi babam sabaha karşı başka bir köyden köyümüze dönerken Tangal köyünde ev ihtiyacı olan bazı şeyleri almak için bir kahvehane de dükkanların açılmasını beklerken oraya gelen daha önceden arkadaşı olan ve kendi köyünde biraz kabadayı geçinen Sancak ismindeki kişinin kahvehaneye gelmesi, vakit geçirmek için babamla bu şahsın tavla oynarken Sancak ile birlikte gelen babamı da hiç tanımayan bir kişinin hiç yokken babama hakaret etmesi, bıçak çekip dışarı çıkmaya davet etmesi ve babamın da elinde bıçak olan kişinin ayaklarının yanına doğru bir el boşa silah atması ile başlamıştır. Bu olaydan sonra Sancak ve yanındakiler babamla vedalaşıp ayrılmış. Bunlar dışarı çıktıktan sonra Sancak’a silah verip küfür ederek kahvenin önüne gelmeleri, kahvecinin kovması üzerine oradan uzaklaşmış gibi yapıp babamın kahvehaneden çıkışını beklemeleri ve çıkar çıkmaz babama 3 el silahla ateş etmesi üzerine babamda tabancası ile 9 mermiden 8’ini boşa attıktan sonra kulağından taşla yaralanması üzerine Sancak’a son kurşunu atmış ve bu kurşunla adam ölmüştür. Aslında babamla maktul arasında hiçbir sorun yoktur, arkadaştırlar. Sancak’ın yanındakilerin silah verip onu dolduruşa getirip babamın üzerine göndermelerinden bu olay olmuştur. Maksatları köyde kabadayı olan Sancak’tan her türlü kurtulma oyunudur. Bunlar eline silah verip babamın üzerine göndererek babamın da geri çekilmeyeceğini bildikleri için Hüseyin’i ya vurur hapse düşer kurtuluruz ya da kendisi vurulur mezara gider kurtuluruz düşüncesiyle maktulü dolduruş yaparak bir kişinin ölümüne bir kişinin de hapislerde sürünmesine neden olmuşlardır. 

- Babanızın hapse girmesi küçük Yalçın Oğuz’u avukat olmaya itmiş olabilir mi? 

Y. Oğuz-Avukatlığa başlamamda ve hukuku tercih etmem de babamın olayının bir etkisi yoktur. Ben lise fen kolundan mezun oldum. Ankara’ya tıp fakültesi için gittim. Mühendis olan hala oğulları beni vazgeçirip teknik üniversite imtihanına soktular, kazanamadım. Ankara’ya gelişte tıp fakültesi kayıtları dolmuştu. Bende siyasal bilgiler fakültesi imtihanına girdim. Ayrıca imtihansız girilen hukuk fakültesine de kayıt yaptırdım. Siyasalı kazanınca hukukla ikisi arasında tercih yapma durumuna girince ben hukuk fakültesini tercih ettim. 

- Kitabınızı okurken çok dikkatimi çekti ve gülümsetti beni Zonguldak Mehmet Çelikel lisesinde okurken Çetin Yılmaz adında bir beden eğitimi öğretmeniniz varmış, kendisi palavracıymış. Birde fizik öğretmeniniz Filiz Hoca varmış. Çetin hoca hep Filiz Hanıma kur yaparmış. Anınızı okurken birden gözümün önüne Hababam sınıfı geldi. Rıfat Ilgaz 1959’da yazdığı Hababam sınıfı romanını 1975’te Ertem Eğilmez beyazperdeye aktardı ve sinemada Şener Şen’in canlandırdığı Badi Ekrem vardı. Aynı sizin anlattığınız Çetin Hoca gibi palavracı, güzel öğretmenlere kur yapan biri. Aklıma ilk gelen Rıfat Ilgaz hocanızı yazmış sanki izlenimini verdi bana. Fikirlerinizi alabilir miyim? 

Y. Oğuz-Hababam sınıfını senelerdir defalarca zevkle seyrettim. Bizim Çetin hoca aslında çok iyi bir insandı. Genç ve yakışıklıydı. Yıldız Hanımda çok genç ve güzel bir kızdı. Ona kur yapardı. Çetin hoca birazda palavracıydı. Gerçekten Badi Ekrem’i andırıyordu. Sonradan milletvekilliğim döneminde O da İçel milletvekiliydi. Çok güzel arkadaşlığımız vardı. Çetin hoca o zaman tam olgunlaşmıştı. 

- Sinop cezaevinin ünü konumundan dolayı mıydı, yoksa bu kadar azılı ve ünlü mahkumları ağırladığı için mi sizce? 

Y.Oğuz-Sinop cezaevi konumu itibariyle öncelikle meşhurdur. Dış kalenin içinde ayrıca bir iç kale bulunmakta ve cezaevi buradadır. Burası tarihte uzun zamandan beri sürgün yeri ve hapishane olarak kullanılmış. Buradan kimsenin kaçmasının mümkün olmadığı bir cezaevi idi. Ayrıca birçok meşhur kişinin yattığı cezaevi oluşu, ayrıca en muhafazalı cezaevi olarak en ağır suçluların gönderilmesi nedeniyle Sinop cezaevi ünlüdür. 

- Rahmetli babanızın cezaevinde koğuş arkadaşı meşhur Abaza Basri Ersoy’un hediye ettiği saati hala saklıyor musunuz? 

Y. Oğuz- Liseyi bitirmem nedeniyle babamın koğuş arkadaşı meşhur Abaza Basri’nin kolundan çıkarıp verdiği saat 1962 yılında Hopa’daki yağmurlu bir günde yapılan askeri tatbikat sırasında kayışının kopması sonucu kolumdan düşmüş. Ben fark etmedim böylece maalesef bu saat kayboldu. 

- Siyasal bilgiler fakültesini de kazanmışsınız. Ankara hukuk fakültesini de. Siyasal bilgiler fakültesini tercih etmediğiniz için hiç keşke dediniz mi? 

Y. Oğuz- Siyasal bilgiler fakültesiyle hukuk fakültesi arasındaki tercihte hukuk fakültesini tercih etmem dolayısıyla keşke demedim. Çünkü hakimlik mesleğini sevmiştim. 

- Köyünüzde tütüncülük yapmanız, babanızın cezaevine düşmesi, farklı okullarda akrabalarınızın yanında kalmanız, şantiyede çalışmanız, yedek öğretmenlik yapmanız sizi erken büyüttü diyebilir miyiz? 

Y.Oğuz-Babamın hapse düşmesi sonucu köyde başta tütüncülük olmak üzere köy işlerinin birçoğunun bana kalışı, okurken ki zorluklar, yaz aylarında inşaatlarda yaptığım çalışmalar bende sorumluluk duygusunu geliştirdi. Elbette bizi erken büyüttü diyebiliriz. 

- Siyasete özellikle CHP’ye ilginiz üniversite yıllarınızla mı başladı? 

Y. Oğuz- Benim CHP’ye ilgim daha 1954 seçimleri öncesi lise çağlarında başlamış ve özellikle üniversite yıllarımda artarak devam etmiştir. 

- Seçimlerde yolsuzluklar her dönemde var mıydı? 

Y.Oğuz-1946 seçiminde bazı yolsuzluklar olduğu söylenir. Henüz seçim sistemi oturmamıştı. 1950 seçimleri hakkında bir iddia yok. 1954’ten itibaren özellikle 1957 seçimlerinde Türkiye demokrasi tarihinin en büyük yolsuzluklarının yapıldığı seçimlerdir. 1960’tan sonra çıkarılan anayasa ve seçim kanunları nedeniyle seçimlerin dürüst yapılmadığı yönünde de fazla bir şikâyet yok. Ancak 2002’de AKP iktidarından sonra devamlı seçim kanununda oynamalar, yüksek seçim kurulunun bir partinin seçim organı gibi çalışması bilhassa referandum ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kanun yerine kendini koyan YSK kararlarıyla çok büyük yolsuzluklar olmuştur. Bunu herkes bilmektedir. 

- Rahmetli Adnan Menderes ve bazı bakanlarının Türkiye Cumhuriyeti’ne rahmetli İsmet İnönü’ye ve CHP’ye haksızlık yaptığını düşünüyor musunuz? 

Y. Oğuz-İsmet İnönü ile Celal Bayar arasındaki çekişmenin daha Atatürk zamanından devam ettiği bilinmektedir. 10 yılık DP zamanında Adnan Menderes ve bazı bakanları kendileri için en büyük engelin İsmet İnönü olduğunu düşünerek, özellikle halk nazarında itibarlarının düştüğü 1957 seçimlerinden başlayarak 27 Mayıs 1960’a kadar hep kendilerini iktidardan düşürebilecek tehlikenin İsmet İnönü’nün varlığını görmüşler. Uşak olayları, Topkapı olayları başta olmak üzere İsmet Paşa’nın hayatına kast edecek tertipleri düzenlemiş ve bu tertiplere göz yummuşlardır. Bunlar aslında İnönü’ye yapılmış en büyük haksızlık olmanın yanında ülkeye ve demokrasiye yapılmış en büyük haksızlıklardır. 

- Askerliğinizi yedek subay olarak Hopa’da yapmışsınız. Askerliğimi bir an önce yapayım bitsin diye düşünmek yerine verilen görev ne olursa olsun daha iyisini başarmak isteği nereden geliyor? 

Y.Oğuz-Ben aldığım bir görevi ülke görevi kabul ederim. Bir görev bana verilmiş ise her zaman gücümün yettiğince en iyi şekilde yapmayı düşünürüm. Bu benim karakterim. Her yaptığım hizmetten sonra kimsenin hakkımda kötü düşünmesine imkân vermeyecek şekilde hizmet etmeyi düşünürüm. 

- Hakimlik stajını yaparken gösterdiğiniz dikkat, özen işinize olan saygınız başarınızın anahtarı diyebilir miyiz? 

Y. Oğuz- Özellikle hakimlik mesleği çok dikkat ve özen isteyen bir meslektir. Vatandaşın malının, canının, özgürlüğünün ve insanca yaşamasının garantisi hakimler olmalıdır. Onun için çok sorumluluk isteyen bir meslektir. Benim görüşüme göre fakülteler bir takım nazari bilgiler verir ama esas hakimlik mesleği stajda başlar. Onun için de stajyer hakimlerin stajlarında çok ciddi şekilde adliyenin bütün işlemlerini en iyi şekilde öğrenmelidir. Ben bu düşünceyle staj yaptım. Hakimlik mesleğimde böyle düşündüm. Bu düşüncelerim ölünceye kadar da devam edecektir. 

- Hâkim olarak ilk görev yeriniz gitmek için hayalini kurduğunuz Van ilinin Gürpınar ilçesi. Neden Gürpınar? 

Y.Oğuz- Gürpınar dememin aslında hiçbir gerekçesi yoktur. Hakimlikte ilk tayinlerin ekseriya 5. derece yer olarak böyle geri kalmış küçük yerlere olduğunu biliyordum. Savcılık kaleminde ilk stajıma başladığımda oturduğum yerin karşısında duvarda bir harita vardı. Haritaya her bakışımda büyük harflerle yazılmış GÜRPINAR yazısı gözüme çarpar. Herhalde üniversite hayatım sırasında hala oğlu ile Hakkari’ye giderken buraları gördüğüm için öyle her kaleme gelişimde ben buraya tayin olacağım derdim. Hani bir şeyi 40 defa tekrarlarsan olur derler ya herhalde benimki de öyle oldu. 

-Gürpınar’da hakimlik yaparken üç taş atma yemini var. Ve sizde uygulamışsınız. Anlatır mısınız? 

Y.Oğuz-Bu üçtaş yemini Gürpınar bölgesinde çok etkili bir yemindir. Hatta diyebilirim ki onların nazarında Kurandan daha etkilidir. Bu yemin evli erkekler için önemlidir. Adama üç tane küçük taşı verirsin, kendisine karısının ismiyle, karısının babasının ismini sorarsın. Kendisinden bu taşları teker teker başının üzerinde çevirip ‘eğer yalan söylersem falan kızı falan benden boş olsun’ demesini istersin. Eğer evliyse kesinlikle yalan yere bu taşları atamaz. Eğer atarsa o daha evine varmadan karısı evini terk edip gider. Tabi ondan sonra yeniden evlenmesi çok masraflıdır. 

- Rahmetli Ecevit ile ilk karşılaşmanızı anlatır mısınız? 

Y.Oğuz: Hatırladığıma göre 1967 yılıydı. Ecevit yakın zaman önce CHP genel sekreteri olmuştu. Yurt gezisi sırasında Van’a geleceğini oradan da Hakkari’ye gideceğini benim Ecevit’i çok sevdiğimi bilen CHP Van il başkanı hukuk doktoru Avukat Azmi Soydan söyledi. Gürpınar Van- Hakkâri yolu üzerinde yoldan 1.5-2 km içerde il başkanına Ecevit’in Gürpınar’a uğrayıp uğramayacağını sordum. Uğramayacağını söyledi. O zaman ben kendisine şaka olarak ‘eğer Ecevit’i buraya uğratmazsan seni bir daha o adliyeden içeri sokmam’ demiştim. Ecevit Van’a geldiğinde akşam orada yemekte il başkanı bunu Ecevit’e anlatmış. Ecevit’te o zaman geçerken uğrayalım demiş. Bir sabah erken saatlerde kalabalık korna sesleri geldi. Adliyenin önünde gördüğüm mübaşir Abdülmelaf Atan’a bu seslerin ne olduğunu sordum. Ecevit geldi dedi. Ben hemen giyinip çıktım. Ecevit oraya yakın bir kahvehanenin önünde oturmuş 25-30 kişilik vatandaşta etrafında toplanmış çay içiyor. Ben yanlarına gittim. Kendisine hoş geldin sayın Ecevit dedim. Hemen il başkanı Avukat Azmi Soydan’ın Ecevit’in kulağına işte o hâkim dediğini duydum. Hâl hatırdan sonra yanında bir yere oturdum. O sıralarda Ecevit özellikle güneydoğuya gittiğinde ilk olarak toprak reformundan bahsetmeye başlardı. Yine toprak reformunu anlatmaya başladı. Dinleyenler arasından bir köy muhtarı hemen ayağa kalktı, kendini tanıttı ve Ecevit’e hitaben ‘ Sayın Ecevit bizim buralarda toprak reformundan bahsetmenize gerek yok dedi’. Ecevit ‘neden’ diye sorunca muhtar ‘ Allah razı olsun bizim Hâkim Bey buralarda toprak reformunu yaptı, hepimizin tapularını verdi’ dedi. Ecevit şaşırdı. Biraz sonra benimle özel sohbet etti, nasıl yaptığımı sordu. Bende tescil davası ile hallettiğimi anlattım. Çok hoşuna gitti. Benim ismimi falan almış devamlı bana bayramlarda ve yılbaşlarında tebrik göndermeye başladı. Böyle tanıştık. Hakimlikten istifa edince de hemen Sinop’a bir parti heyeti göndererek beni Sinop CHP il başkanı olarak atadılar. 

- Gürpınar’da toprak reformunu yapan hâkim olmak nasıl bir duygu? Rahmetli Ecevit’in şaşkınlığını anlatır mısınız? 

Y.Oğuz-Tabi ki benim yaptığım gerçek bir toprak reformu değildir. Benim yaptığım senelerce vatandaşın ekip biçtikleri karınlarını zorla doyurabildikleri bir mahsulü ancak aldıkları o ufacık arazilerini de toprak tevzi komisyonları tarafından haksız olarak elinden alınıp, hazineye verilmesini önlemekten ibarettir. Reform başka bir şeydir. Ama vatandaş bu benim yaptığıma da minnettar olmaktadır. Sayın Ecevit muhtarın mutlu olarak kalkıp bu şekilde konuşmasına şaşırmıştır. Tabii sonradan benden bunu nasıl sağladığımı öğrenmesinden sonraki memnuniyeti de görülmeye değerdir. Vatandaşın mutluluğu benimde mutluluğumdur. Oraya adaleti sağlamak için gitmişim. Hem adaleti ağlamış hem de vatandaşı mutlu etmiş olmak tabi ki beni de çok mutlu etmektedir. 

-İnsanlara insanca davranan hâkim olmak sizin vizyonunuz muydu? 

Y.Oğuz-Bir davaya bakan hâkim elbette ortadaki anlaşmazlıkları bir şekilde verdiği kararla ortadan kaldırır. Ben hâkim olarak anlaşmazlığı taraflar arasındaki kırgınlıkları da ortadan kaldırarak adaleti sağlama yolunu seçtim. Onun için tabii insanlara insanca yaklaşmak suretiyle bunu sağlayabilirsin. Ben önce tarafların rızaları ile anlaşmalarını sağlamaya çalıştım. Çok zaman da başarılı olduğumu zannediyorum. 

- Ayaklarınızın altını öpmeye çalışan yaşlı Serhenk dayıyı anlatır mısınız? 

Y. Oğuz-Serhenk dayı (Ocakçı) köyün en fakiri. 70 yaşının üstünde, üstü başı perişan belki yiyecek ekmeği de zor bulan bir vatandaştı. Çok küçük 4-5 parça tarlası vardı. Benim keşif yaptığım 3 günde hava çok soğuk kasım ayı içindeydi. Hatta 3. gün hafif kar serpiştiriyordu. Benden evvel o köyde keşfe giden hâkim bir vatandaşın 9 parça tarlasından 3 parçasının keşfini yapmış hem de ağustos ayında keşfi yarıda bırakıp ava gitmiş. Yalnız keşfe 2. defa gitmiş. Yine 3 parçanın keşfini yapmış benim canımı siz mi verdiniz diyerek ayrılıp ava gitmiş. Keşfi tamamlamadan da tayini çıkmış. Ben bir günde o soğuk havada 60-65 parça tarla keşfi yapıp 3 günde bütün köyün keşfini bitirince adamcağız bana teşekkür ediyordu. Çünkü at üstünde sabahtan akşama kadar tarla tarla dolaşmama inanamıyorlardı. Ben atın üzengisinde bastığım ayağımın altını Serhenk dayı öpmek isteyince hemen attan inip kendisini kucaklayarak , neden bunu yaptığını sordum. Oda sen bu soğukta 3 günde bütün köyün keşfini yaptın dedi. Bende kendisine bu keşifleri yapmak benim görevim dedim. O zaman Serhenk dayı peki senden önceki hâkimin görevi değil miydi? diye sorunca ben onun işine karışmayacağımı söyledim. Bütün köy halkı kadın, çoluk-çocuk orada toplanmıştı. Kendilerine bu keşfi yapmanın benim görevim olduğunu bir daha görevi yapan kişinin ne elini öpün ne de ayağını diye nasihat ettim. Ondan sonra da köylülere bizim adetlerimize göre büyük mü küçüğün elini öper, küçük mü büyüğün elini öper diye sordum. Küçük büyüğün elini öper dediler. O zaman ben Serhenk dayıya bak sen babamdan daha yaşlısın bizim adetlerimize göre ben küçük olarak ver senin elini öpeyim diye zorla elini öptüm. Ve kucakladım. O sırada Serhenk dayının ve bütün köylünün ağlamasını unutamam. Bende ağlamamak için kendimi zor tuttum. 

- İmkansızı imkana çeviren hâkim diyebilir miyiz size? Arabanın gideceği bir yolu olmayan yerlere halkın işini çözüme kavuşturmak için ata binensiniz. 

Y. Oğuz- Bence imkânsız bir şey yoktur. İlçede keşfe gidecek vasıta yok Van’dan tutulacak araba çok pahalı. Zavallı fakir halkın bunu karşılayacak parası yok. Bu durumda adamın keşfi yapılmayacak mı? Bunun tek çaresi ata binip gitmek. Çokta güzel atlar vardı. Bende çok iyi ata binerdim. Ata binmeyi çok severim. Böylece vatandaşın hakkını vererek adaleti sağlayabilmekte benim için çok zevkliydi. 

- Silahların bile dize getiremediği Şahman Ağa’yı bir sözünüz ile dize getiren hem insan hem hâkim olmak nasıldır? Anlatır mısınız? 

Y.Oğuz- Ben ilk gittiğimde ağalarla karşılaşacağımı biliyordum. Önce ağaların gücünü nereden aldığını kendimce araştırdım. Ağa en büyük gücünü yöneticilerden alıyor. Ben güçlerini kesince devlet karşısında kuzu gibi oluyorlar. Birde benim ağa veya normal vatandaş arasında hiçbir ayrım yapmayacağımı hakkı olan herkesin kim olursa olsun hakkını alacağını onlara gösterdim. Yani vatandaşı korumak için haklı da olsalar onları ezmek gibi hareket etmedim. Her zaman kendilerine doğru yolu göstermeye çalıştım. Onlarda bana inanıyorlardı. Onun için dediklerimi itiraz etmeden kabul ederlerdi. 

- Nadir ağanın köyüne gitmek gençliğinizin verdiği cesaret mi desek, yoksa hukukun üstünlüğüne olan inancınız mı desek? 

Y.Oğuz- Nadir ağanın köyüne jandarma almadan gitmek biraz gençlik cesareti olmakla birlikte aslında özellikle hakimlere karşı saygılı insanlar olduğunu biliyordum. Aslında Gürpınar halkı memurlara karşı saygılılar. Güvendikleri, inandıkları bir memur ve devlet görevlisi için canlarını verecek kadar saygılıdır. Tabi ki o köye gitmekte hukukun üstünlüğüne olan inancım da bir neden olmuştur. 

- Gürpınar ilçesinde hâkim olarak görev yaptığınız sürece ağalık sistemine tabiri caizse sağlı sollu okkalı tokatlar attığınızı söyleyebilir miyiz? 

Y. Oğuz- Tokat attığımı söyleyemem ama ben orada hizmet yaptığım sürece ağaları epeyce yola getirdiğime, halka baskılarını oldukça önlediğimi söyleyebilirim. 

- Gürpınar’dan gözyaşlarıyla sevgiyle uğurlanmak herkese nasip olmaz. Buyurun… 

Y. Oğuz- Gürpınar’dan gözyaşlarıyla ve sevgiyle uğurlandığım günü duyduğum mutluluğu unutmadım. Yaşamım boyunca da unutmayacağım. Gürpınar çok geri kalmış bir yerdi ama 3,5 yıl kaldığım bu ilçede hiçbir zaman hayatımdan şikayetçi olmadım. Benim tek düşüncem Türkiye’nin neresi olursa olsun halka hizmet ve adaleti sağlayabilmektir. Orada adalet dağıtırken insanların ağa denilen kişi veya vatandaş ayrımı yapmadan nasıl adil hareket edilebileceğini, haksızlığa uğrayanın kim olursa olsun hakkını alabileceğini gösterdim. Onlara görev yapan her devlet görevlisini o hizmeti görmesinin görevi olduğunu görevini yapan memura teşekkürden başka el ayak öpmenin olamayacağını öğrettim. Halkın kafasına yerleşmiş bulunan rüşvetsiz işinin olmayacağı veya bir istekte bulunurken ille de bu ilçede onlarca ileri gelen birini önlerine katıp gitmenin gerekli olmadığını anlatmaya çalıştım. Bunda da oldukça başarı sağladığıma inanıyorum. Onları nerede olursa olsun bir sıkıntılarında kendilerine yardımcı olabilecek birinin bulunabileceğini gösterdim. O gün ayrılırken o halkın birçok şeyi algıladıklarını görmenin mutluluğunu yaşadım. 

-Sinop’un Türkeli ilçesine , memleketine hâkim olmak, adaleti korumak ve savunmak zorladı mı sizi 

Y. Oğuz- Ben merkez ilçede doğdum. Türkeli de bir ilçemiz. Elbette ki kendi ilim. Genellikle böyle durumda hizmet edebilmek oldukça zordur. Ama ben fazla bir zorluk çektiğimi düşünmüyorum. Çünkü ilk günden bana bir iş için aracı olarak gelmenin kendi lehlerine değil aleyhlerine olduğunu gösterdim. Benim yanıma gelen kişinin birinin lehine herhangi bir talepte bulunmasını derhal engel oldum. Zaten benim bütün akrabalarımda benim vereceğim tepkiyi bildikleri için bana hiçbir zaman gelip aracı olmaya kalkmadılar. Zaten bende hâkim olarak herkese aynı muameleyi yaptığımı bildikleri için hiç kimse de beni rahatsız etmedi. O bakımdan rahat olarak görevimi sürdürdüm. 

- Çocuklarınıza tüm sevgi ve şefkatiyle anne olan ablanızı anlatır mısınız? 

Y. Oğuz- Nahide benim küçük ablam. Benden 3 yaş büyük. Daha 14 yaşındayken ağır bir mide ameliyatı geçirdi. Ameliyat sonrasında yanlış serum takmaları nedeniyle eğer son anda biraz geç kalsalar bacağını kesmek zorunda kalacaklardı. Dizinden yukarıda kaba etleri kemiğe kadar çürüyüp döküldü. 6 ay hastanede yattı. Sonra diğer bacağından deri alarak etleri dökülen bacağına yamalar yaptılar. Yani hastalıklarla uğraşan biri. Bana son derece düşkündür. İlk eşim 2 doğum yaptı ben Gürpınar’da olduğum için eşim Sinop’ta doğum yaptı. Gerek doğum öncesi gerekse doğumlardan sonra hep eşimin yardımında olduğu eşim ölmeden evvel ablama ‘çocuklarım sana emanet’ dedi. O da onlara kendi çocukları gibi baktı. Sonra 2. eşimin hastalığında kendi evini kapattı. Eniştemle birlikte bizim eve geldi. Aylarca hasta eşime ve 4 çocuğuma yine o annelik yaptı. Benim 5 çocuğum var. Onlar için canını verecek kadar çok sever. Çocuklarımda halalarına çok düşkündür. Kendi çocuğu yok. 10 sene önce eşi öldü . Evinde yalnız kalıyor. En güvendiği kişi benim. Her sıkıntısında yanında olmaya çalışıyorum ama gittikçe unutkan olmaya başladı. Her gün durumu zorlaşıyor. Allah kendine uzun ömürler ve sağlıklar versin. 

- Bir insanı iyice tanımadan iyi ya da kötü dememek gerekir mi? 

Y. Oğuz- Bence insanlar hakkında kesin hükümlü olmamak hemen çok iyi veya kötü olduğuna karar vermemelidir. Bir müddet tanımadan bu hususta bir şey dememek gerektiğini yaşayarak öğrendim. Hani bir laf vardır. Görünüşe aldanmayalım diye çok doğru bir laftır diye düşünüyorum. 

- Rahmetli Ecevit’in cevaplayamadığı sorunun cevabını verecek kadar adilsiniz. Anlatır mısınız o günü? 

Y. Oğuz- Zannediyorum Deniz Baykal ve 7 arkadaşının istifasının akabinde grupta yaptığım konuşmayı kastediyorsunuz. Meclis yaz tatilinde, bende Sinop’ta idim. Baykal ve arkadaşları genel yürütme kolundan istifa ettiler. Ankara’ya dönerken uğradığım Boyabat ve Durağan ilçelerinde teşkilat ve CHP’liler tedirgin, bana parti yine mi bölünecek diye soruyorlardı. Tabii bende gerçek sebebi bilmediğimden bu bir görev alma yarışıdır diye partilileri sakinleştirmeye çalışıyordum. Ankara’ya döndüm. CHP’nin senato ve meclis gruplarının müşterek toplantısı vardı. Toplantıyı İstanbul Senatörü Fikret Gündoğan yönetiyor. Ben gündem dışı söz aldım. Kürsüye geldim bu istifalardan bahisle partililerin parti yine mühürlenecek diye tedirgin olduklarını bende bu bir görev yarışıdır desem de gerçek sebebi bilmiyorum dedim. Devam ederek Ecevit’e bunun gerçek sebebi nedir? Bir görev alma yarışı mı yoksa ideolojik bir kavga mı diye sordum. Sonrada parti içinde huzursuzlukların olduğunu belirterek kendisine sayın genel başkanım bu huzursuzluğun baş müsebbibi sizsiniz dedim . Şaşırdı. Ben etrafınıza 3-5 kişi almışsınız onlar ne derse doğru zannediyorsunuz bu milletin gözü kulağı olan milletvekillerinin %90’ının seçildikleri günden beri sizinle konuşmak değil bir tokalaşma imkânı bile bulamadıklarını milletvekillerine haftada 2 saat görüşme imkânı verseniz her şeyi anlarsınız dedim. Sakıp Sabancı ve Halit Narin’in Ecevit ve partideki istifalar ile ilgili sözlerini hatırlatarak bunlara partiden ve sizden hiç tepki yok. Biz işçi, köylü, emekli, memur ve dar gelirlilerin partisi olmaktan vazgeçip işverenlerin partisi mi oluyoruz. Eğer böyle ise bu partide bir ideolojik durum vardır. Bu durumda size rağmen bu ideoloji kavgayı da veririz. Bütün grubun alkışları arasında kürsüden indim. Ecevit 1 hafta sonraki grup toplantısında benim solculuğumdan şüphe ediyorlar diyordu. 

- Rahmetli sayın Bülent Ecevit’e sonsuz sevgi ve saygımız vardı. O bizim dürüstlük abidesi ‘Karaoğlan'ımızdı. Kitabınızı okuduktan sonra bağlılığımızı, sevgimizi, saygımızı sorgulamak istiyoruz. Doğru mu düşünüyorum? 

Y. Oğuz- Ben bir Ecevit hayranı olarak politikaya girdim. Ama onun yüzünden bir daha aday olmadım. Dürüstlüğüne, cesaretine bir diyeceğim kesinlikle yok. Ama parti içi demokrasi anlayışında hayal kırıklığına uğradım. Eleştirileri kabul edemeyen bir yapıda. Bir eleştiri yapsan ani tepkiler gösteren bir lider. Gençlik kollarının 2 toplantısında Hasan Belovacıklı ve Sabri Ergül’e yapılanlara karşı gösterdiği ters tepkiler beni hayal kırıklığına uğrattı. 

- ‘Benim aldığım dava benim namusumdur.’ diyen başka avukat duymadım. Siz duydunuz mu? 

Y. Oğuz- Benim inancıma göre aldığı dava avukatın namusudur. Namusa halel getirmek olmaz. Bütün avukatların da böyle düşündüklerini ve düşüneceklerini kabul ediyorum. 

-12 Mart 1971 günü Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşmüştür diye muhtıra ilan ediliyor. Bugün ki devletin idaresi Atatürk’ü silmeye, yok etmeye çalışıyor. Düşüncelerinizi alabilir miyim? 

Y. Oğuz- Kitabımda geniş olarak anlattığım gibi askeri ve sivil darbelerin demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. En kötü demokrasiler bile darbe yönetimlerinden daha iyidir. Onun için seçimle gelen iktidar kesin olarak seçimle gitmelidir. Seçimle gelen iktidarların da iktidardan gitmemek için birçok anti demokratik yollara başvurarak darbe heveslilerine çanak tutmamaları gerekir. 19 yıldan beri iktidarda bulunan iktidar esas mücadelesi ve 2023 yılını hedef olarak alması, Atatürk ve Atatürk Cumhuriyeti ile hesaplaşmalıdır. Bütün mücadele Atatürk’ü onun ilkelerini, milletin beyninden ve kalbinden silip Atatürk’ü unutturmaktır. Çünkü onlara göre özledikleri rejimin önündeki en büyük engel Atatürk’tür. Bunun için kendi destekleriyle özledikleri rejimin gelmesini önleyen yargı, silahlı kuvvetler ve emniyeti FETÖ eliyle ellerine geçirmişlerdir. Atatürk’ün adını her yerden silmeye, hatta TC’yi kaldırmaya, Atatürk’ün bu millete emanet ettiği ulusal bayramların bile kutlanmasına engel olmaya çalışıyorlar. Ama ben hiçbir gücün Atatürk’ü ve onun düşüncelerini Türk milletinin beyninden ve kalbinden söküp atmaya, Atasını unutturmaya gücü yetmeyecektir. Bu baskılar milletin Atatürk sevgisini daha da arttırmaktadır. Ulusal bayramlarda ve sair zamanlarda Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayılarının her gün daha da artması bunun kanıtıdır. Bu millet 1923’ün rövanşını 2023’te vermeyecektir. Buna candan inanıyorum. 

- 14 Ekim 1973’te CHP’den Sinop milletvekili olmanızı anlatır mısınız? 

Y. Oğuz -1969’da hakimlikten ayrılıp Sinop’ta avukatlığa başlayınca eski il başkanı Haşim Tarı’nın İsmet Paşa’ya mektup yazıp benim il başkanı olmamı istemesi, daha önce beni tanıyan genel sekreter Sayın Bülent Ecevit’in , İsmet Paşa’ya beni iyi tanıdığını belirtmesi üzerine hemen bir heyet gönderip beni Sinop il başkanı yaptılar. Ben o zaman henüz 30 yaşımı doldurmamıştım. Benim gönlümde de meclise girmek yatıyordu. 1973 seçimlerine kadar il başkanı olarak çok büyük çalışmalar yaptım. Sinop’un bütün köylerini en aşağı 2 defa ziyaret ettim. Parti farkı gözetmeden bütün vatandaşların düğününde, bayramında, cenazesinde ve her sıkıntılarında yanlarında oldum. Seçimlerden 6 ay önce aday olmak için il başkanlığından istifa ettim. Ön seçimlerde ben listede 2. sıraya düştüm. 1969’da CHP Sinop’ta çıkan 4 milletvekilliğinden bir milletvekilliğini zor almış. 1973’te milletvekilliği sayısı 3’e düştü. Bende CHP listesinde 2. sıradayım. Bu durumda en yakınlarım bile milletvekili olacağıma inanmıyordu. Ama ben inanıyordum. Özellikle il başkanı genç Avukat Ali Galip Ergül, merkez ilçe başkanı Av. Haydar Yılmaz olduğu halde 5-6 kişilik bir grupla gerçekten çok büyük bir çalışma yaptık. İl başkanı olarak 4 yıl boyunca köylerde yaptığım çalışmaların faydasını gördüm. Böylece kimsenin beklemediği şekilde bizden sonra en fazla oyu alan Adalet Partisini 10.000’nin üzerinde oyla geçerek 3 milletvekilliğinin 2’sini CHP olarak kazanarak milletvekili oldum. 

- Adalet komisyonu başkanı seçilmek ve o görevinizi de hakkı ile yapabilmek. O günlere gidelim mi? 

Y. Oğuz - Ben meclis komisyonlarının seçiminde adalet komisyonu üyeliğini istedim. CHP- MSP koalisyonunda partiler arasındaki anlaşmaya göre Adalet komisyonu başkanlığı CHP’ye verilmişti. Kendi içimizden bir başkan adayı seçmek için CHP’li 11 komisyon üyesi toplanarak başkan adayı tespit ettik. Ben arkadaşlarımızın teveccühü ile başkan adayı seçildim. Genel kurulda da oylanıp kabul edildi. Tabii önemli bir görev aldık en iyi şekilde yapmak gerekir. Komisyondaki arkadaşlarımın da önemli katkıları ile başarılı olduğumuzu düşünüyorum. 

- TBMM'nde yapılan bazı yanlışlara dur denilmesi gerektiğinin, dürüst, çalışkan, ilkeli milletvekillerine ihtiyaç olduğunu düşünenlerin tüm ısrarlarına rağmen tekrar adaylığınızı koymadınız. Peki zavallı halkın haklarını kim alacak söke söke ? Gecikilmiş bir soru biliyorum yine de düşüncelerinizi almak istiyorum. Buyurun… 

Y.Oğuz- Meclisin özellikle grup arkadaşlarımın büyük ekseriyeti dürüst ve meclise layık arkadaşlarımdır. Aslında meclis doğruların ve dürüstlerin yeridir. Öyle de olmalıdır. Ama her devirde lider sultaları rahat hareket etmeyi engellemektedir. Aslında mecliste lider sultasını yıkmak gerekir. Ben bizim partinin çok güvendiğim bazı etkili yöneticilerinin güvenimi yok etmeleri sonucu bir daha aday olmadım. Birçok çevreden ve parti teşkilatından aday ol ısrarlarına rağmen aday olmamaya karar verdim. Bazen iyi mi yaptım, kötü yaptım? Diye düşündüğüm olmuştur. Ama hiçbir zaman yaptığımdan da pişmanlık duymadım. 

- Darbelerde haksız yere tutuklanan gençlerin umudu sizdiniz ve yanılmadılar. Özgürlüklerine kavuşturdunuz. Anlatır mısınız? 

Y. Oğuz- Ben insanların fikirlerini, düşüncelerini serbestçe söyleyebilmesinden yanayım. Hiç kimsenin fikirlerini söylediğinden dolayı hapislere düşmemesini istiyorum, ayrıca hiç kimsenin kendi görüşlerini, düşüncelerini başkalarına zorla kabul ettirmeye kalkışmalarına da karşıyım. 12 Eylül öncesinde gençlere çok nasihat ettim. Durup dururken olay çıkaranlara yardımcı olmayacağımı, ama her türlü mağduriyetlerinde yanlarında olacağımı söyledim. Pek görüşlerimiz uyuşmazdı. 12 Eylül’den sonra tutuklanan işkenceler gören bu gençlerin yanında olmayı kendime görev kabul ettim. Onlarda bana inandılar. Cezaevlerinden kurtulmaları için büyük mücadeleler verdik. Aslında hepsinin yüreğinde ülke sevgisi vardı. Ülkenin iyiliği düşüncesi vardı. Belki tuttukları bazı yollar yanlıştı ama birazda bu gençlik ateşiydi. Şimdi hepsini olgun, ülkeye yararlı insanlar görmek beni mutlu ediyor. 

- 17 yaşındaki Erdal Eren 18 yaşında diye asılıyor. Adalet nerede? 

Y. Oğuz- 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşının büyütülmek suretiyle idam edilmesi en büyük insanlık yüz karasıdır. O yüz karası Kenan Evren’e yakışırdı. Her zaman söylediğim gibi darbelerin adaleti yoktur. Onun için bu olayda da adaletten bahsetmek mümkün değildir. Gencecik fidanın idamı gerçekten çok üzücüdür. Allahtan kendisine rahmet diliyorum. 

- Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamları için düşüncelerini alabilir miyiz? 

Y. Oğuz - Ben her zaman idam cezasının aleyhinde oldum. Hukuk fakültesinde ceza hukuku dersinde idamın lehinde ve aleyhinde nazariyeler okutulurdu. Hocamız Prof. Faruk Erem derste idam cezasının lehinde ve aleyhinde olanlar için anket oylaması yapardı. Ben her zaman idamın aleyhinde oy kullanırdım. 12 Mart muhtırasından 4 gün sonra Deniz Gezmiş ve Yusuf Arslan Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandılar. 1 hafta sonra da Hüseyin İnan Kayseri’de yakalandı. Ankara 1 no’lu sıkıyönetim mahkemesinde idama mahkûm oldular. İdam cezaları onanmak için meclise geldiğinde 1960 İhtilalinden sonra Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamlarının rövanşı olarak görerek sağcı milletvekillerinin 3-3 bağırışları arasında idamının onayına oy verdiler. Bu 3 fidan idam sehpasına giderken dimdik, eğilmeden, bükülmeden, korku nedir bilmeden yürümüşlerdir. İdam sehpasında Deniz Gezmiş’in son sözü ‘’Yaşasın bağımsız Türkiye’’ olmuştur. Bu gençler tam bağımsız Türkiye mücadelesinde hayatlarını feda etmişlerdir. Ruhları şad olsun. 

- CHP’nin Sinop il başkanı seçilmenizi anlatır mısınız? 

Y. Oğuz-Daha önce anlattığım gibi ilk CHP il başkanlığım 1969-1973 yıllarında olmuştu. 1999 depreminden sonra İstanbul’dan Sinop’a döndüm. 1 yıl kadar yazıhane açmadım. 2001 yılında yazıhanemi açtım. Bu sırada CHP İlçe kongreleri başlıyordu. Ben artık kesin olarak siyasette görev almayı düşünmüyordum. İlk kongre Erfelek ilçe kongresiydi. Caddede yürürken arabası ile Erfelek ilçe Kongresine gitmekte olan CHP il başkanı ve kayınbiraderim arabasıyla yanımda durdu. Ağabey gel seni Erfelek kongresine götüreyim dedi. Bende eski arkadaşlarımı görürüm diye kabul ettim. Gittiğimizde kongre başlamak üzereydi. Kongre başkanı o anda Erfelek belediye başkanı olan 12 Eylül’den sonra kendisini de savunduğum müvekkilim Cemil Özdemir idi. Kongrede çok az insan vardı. Bu duruma üzülmüştüm. Kongre başladı. İl başkanı falan konuşma yaptılar, gündemde sıra misafirlerin konuşmaları maddesine gelmişti. Kongre başkanı bana Ağabey konuşmak ister misin dedi. Ben konuşmayacağımı söyledim. Tam bu sırada sıkı yönetimde avukatlığını yaptığım ve çok sevdiğim CHP eski il başkanı ve 1999 Sinop milletvekili adayı Cafer Yüksel ve eşi salona geldiler. Cafer Yüksel konuşmak üzere söz aldı. O sırada CHP’den ayrılıp Murat Karayalçın ile yeni parti kurmaya çalışanlardandı. Yarım saat CHP ve Baykal hakkında çok ağır suçlayıcı bir konuşma yaptı. Kürsüden indi. Partide birinin bu konuşmaya cevap vermesi lazımdı. Ama kimse sesini çıkarmadı. Bunun üzerine kongre başkanına sayın başkan benim konuşma sıram geçti mi ? Konuşma imkânım var mı dedim. O da bana ağabey senin burada her zaman konuşma hakkın vardır dedi. Bana söz verdi. Kürsüye çıktım oldukça etkili ama Cafer Yüksel’e cevap olarak bir konuşma yaptım. Bu konuşmamdan herkes memnundu. Bu konuşmadan sonra Ayancık, Gerze ve Dikmen teşkilatları beni kongrelerine davet ettiler. En son Dikmen’den dönüşte bizim il başkanı kayınbiraderim biz yeni il başkanını bulduk dedi. Kim dediğimde ise sen diye cevap verdi. Kendisine öyle bir önerinin bana yapılması CHP’nin ayıbı olur, ben 30 yıl önce CHP İl başkanlığı yapmışım genç kuşaklar yetişmiş onlar dururken benim il başkanlığım ayıp dedim. Sonra teşkilat geldi bana ısrar ettiler, ısrarlar üzerine il başkanı olmayı kabul ettim. Kongrede de ben bu başkanlığı teşkilatın ısrarı ile kabul ettim. Kimsenin aklına partide yeniden bir yerlere gelmek için bu görevi aldığım gelmesin. Bundan sonra partiden hiçbir talebim yoktur. Bu parti bana milletvekilliği gibi onurlu bir görev verdi. Bu onurlu görevi bana veren partimin şu anda bana ihtiyacı olduğunu söylüyorsunuz. Bu onurlu görevi bana veren partime olan borcumu bir nebze ödeyebilmek için bu görevi kabul ettiğimi söyledim. Nitekim hiçbir yere aday olmadım partim için mücadele ettim. 

- Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Sinop şubesinin başkanlığını Atamıza yakışır bir şekilde temsil etmek nasıl da şık durdu üzerinizde buyurun. 

Y.Oğuz- CHP il başkanlığından ayrıldıktan sonra arkadaşlar bana Atatürkçü Düşünce Derneği’nin başkanlığını almam için ısrar ettiler. Bu derneği toparlamamı istediler. Benim yapmaktan geri duramayacağım tek şey Atatürk ismi ve düşüncesinin geçtiği görevlerdir. Bu nedenle görevi kabul ettim. 2020 yılına kadar bu görevi yaptım. Bir görevi almışsan o görevi en iyi şekilde yapmak gerekir. Laf olsun diye bir görev kabul edilmez. Hele Atatürk ile ilgili bir görev ise her zaman o büyük atamıza layık olmak zorundayız. Bende bu görevde kaldığım sürede Atatürk’e layık ve onun düşüncelerini halka, gençliğe anlatmak için tüm arkadaşlarla birlikte çalıştık. Bu hususta bütün beraber çalıştığım arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Bundan sonra da her zaman görev yapan arkadaşların yanında ve destekçisi olacağım. 

- Dürüst, adil avukat diye tanınmak, saygı ve sevgi görmek, insana insanca davranmaktan mı geçiyor yolu? 

Y.Oğuz - Avukatlığım süresince hiç kimseyi kandırmaya çalışmadım. Müvekkile her şeyi doğru olarak söyledim. Hakimlere adaletin ortaya çıkmasında yardımcı olmaya çalıştım. Bundan da mutluyum. 

- Eşlerinizin erken ölümleri, geride kalan 4 öksüz ile dimdik ayakta kalmanızın sırrı nedir? 

Y. Oğuz- Elbette 2 eşimin de 2’şer çocuk bırakarak genç yaşta vefat etmeleri beni çok sarstı. Büyük sıkıntılar, üzüntüler çektim. Eşlerimin vefatından sonra beni hayata bağlayan tek şey çocuklarımdır. Onları yetiştirebilmem, onları dürüst ve devletine yararlı kişiler olarak yetiştirebilmem tek düşüncemdi. Benim bu şanssızlıklarımın yanında en büyük şansım yeniden evlendiğim eşlerimin kendinden olmayan çocukları kendi çocukları gibi görmeleri onları öyle kabul etmeleridir. Onların da yardımı ve sevgisiyle dimdik ayakta kaldım. Çocuklarımı da tam arzu ettiğim şekilde yetiştirdim. 5 çocuğumun hepsiyle gurur duyuyorum. 

- Doğru bildiğine inanan ve yanılmayan ve doğruları söylemekten çekinmeyen biri olarak okuyucularımıza tavsiyelerinizi alabilir miyiz? 

Y. Oğuz - Ben herhangi bir konuda gerekli araştırma ve çalışmaları yapmadan fikir yürütmem. Bu suretle doğruları tespit etmeye çalışırım. Bir şeyin doğruluğuna inanıyorsan o doğruları kesinlikle karşındaki kim olursa olsun çekinmeden söylerim. Okuyucularıma şunu tavsiye ederim. Bir konu üzerinde çok iyi araştırma yapsınlar. Önce o konunun doğruluğuna kendilerini inandırsınlar. Ama doğrulara kendileri inandıktan sonra hiç kimseden çekinmeden söylesinler. Başkalarının hoşuna gitmek için inanmadıkları şeyleri söylemesinler. Aslında inanmadıkları halde karşısındakine bir şeyler söylemek daha çok karşındaki kişiye zarar vermek demektir. 

- Dürüst, ilkeli, güvenilir, saygın siyasetçi olarak anılmak nasıl bir duygudur? 

Y. Oğuz - Bütün siyasetçilerin dürüst, ilkeli, güvenilir olması şarttır. Hakkımda böyle düşünenlere teşekkür ediyorum. Böyle olmaktan da gurur duyuyorum. Mutluluk duyuyorum. 

- Verilen görev ne olursa olsun doğru yapmak, yaptıklarınızda açığınızın olmaması harika ötesi. Yalçın Oğuz denilince akılda kalan doğruluk cesaretin özüdür diyebilir miyiz? 

Y. Oğuz - Bir insanın hiç hata yapmadım demesi mümkün değildir. Benim de hatalarım olmuştur. Ama hatayı minimuma indirmek önemlidir. Eğer yaşamında bir kara leken yoksa doğruları söylemek bir cesaretten çok ilkeli olmaktır. Kendine güvenin varsa doğruları söylemekten çekinmek için de bir neden yoktur. 

- Mesleğinizin zorlukları, CHP’nin her zaman içinde oluşunuz, baro başkanlığı, ADD’nin başkanlığı 5 harika çocuk yetiştirmenize engel teşkil edememiş. Ne mutlu size,  çocuklarınızı anlatır mısınız? 

Y. Oğuz- Ben görevlerimi en iyi şekilde yapmaya onları aksatmamaya çalıştım. Ama bunun yanında çocuklarımı hiçbir zaman ihmal etmedim. Onların her sıkıntılarında yanlarında oldum. Bunu kendime ayırmam gereken zamandan keserek yapmaya çalıştım. Tabii onların kendi gayretlerini de hesaba katmak gerekir. En büyük oğlum Sırrı daha 1. sınıftan başlayarak çok düzenli çalışmayı seçti. Tabii zekâ olarak da üstün seviyedeydi. Ortaokul ve liseyi Sinop lisesinde okudu. Sinop lisesinin en çalışkan öğrencisiydi. 9.93 not ortalaması ile liseyi bitirdi. Lisede hep ‘ben uçak mühendisi ‘ derdi. Üniversite imtihanlarında yalnızca İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesini yazdı orayı kazandı. 4 yılda bitirdi. Master ve Doktora imtihanlarına girdi. İTÜ ve ODTÜ’yü kazandı. Ama bu sırada bakanlıkça uçak inşaat ve uçak malzemeleri üzerinde Master ve Doktora yapmak için açılan yurt dışı imtihanını 1.’likle kazanarak Amerika’ya gitti. Orada Master yaptı. O sırada büyük bir uçak şirketi onu işe aldı. Orada çok başarılı olduğu için NASA ısrarla kendisini istedi. Türkiye’ye gelip askerliğini yaptı. Amerika’ya dönüşte çifte vatandaşlığı kabul ettikten sonra NASA’ya geçti. Şu anda NASA’nın en yetkili mühendislerinden biri. Türkiye’de Ziynet kızım ile evlendiler. Oğlumla gurur duyuyorum. Oğlum Hakan İTÜ Metalürji mühendisliği fakültesini kazandı ve oradan mezun oldu. Fakültedeki talebeliğinden beri Hakan Madencilik diye bir kömür şirketinde çalıştı. Şirket sahibinin yeğeni Hülya kızım ile evlendiler. Biri Acıbadem eczacılıkta okuyan Buket, diğeri de 9. sınıfta okuyan Elif kızlarıyla mutlu yaşıyorlar. 2. Eşim Aysel’den biri erkek diğeri kız ikiz çocuklarım oldu. Oğlum Gökhan İTÜ Tekstil mühendisliğini bitirdi. Master yaptı. Kendisi gibi tekstil mühendisi olan gelinim Işıl ile evli. Çok tatlı Irmak torunum var. Karı koca bir İsveç tekstil şirketinde çalışıyorlar. Mutlular. İkiz kızım Neslihan Çukurova üniversitesi Turizm işletmeciliği ve otelcilik bölümünü okudu. Bir okul arkadaşıyla evlendi. Torunum Ahmet Mert var. Çocukları 5-6 yaşında iken boşandılar. Oğlunu yetiştirdi. Torunum şu anda Mimar Sinan Üniversitesinde matematik bölümü 3. sınıfta. Ayrıca arkadaşları ile bir müzik grubu kurdular. Gitarist olarak çalışıyor. Kızım 2 sene önce Amerika’da yaşayan Gökhan ile evlendiler. Şu an Amerika’da yaşıyorlar. Eşim İnci’den olan en küçük kızım Aslıhan Nişantaşı Anadolu lisesini bitirdikten sonra ODTÜ matematiği kazandı. Orada 2 sene okudu. Sonra tekrar üniversite imtihanlarına girdi. İTÜ Mimarlık Endüstriyel Tasarıma geçti. Oradan mezun oldu. Master ve Doktora yapmak için Helsinki’ye gitti. Masterını yaptı. Doktora çalışmaları yanında yemek tasarımı ve yemek işleri yapıyor. Bizde eşim İnci ile baş başa onlarla iftihar edip oturuyoruz. 

- Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmaları için gençlere tavsiyelerinizi alabilir miyim? 

Y. Oğuz : Atatürk’ün kurduğu demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan bu Cumhuriyet’i gençlere emanet ettiğini, gençlerin hiç unutmamalarını öneririm. Öncelikle Nutuk kitabını özümseyerek birkaç kere okumalarını, bu ülkenin ne gibi şartlar altında kurulduğunu çok iyi öğrenmelerini, İlim ve Fen'e çok değer vermelerini, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesinden ve neme lazımcılıktan kesinlikle çekinmelerini öneririm. 

- Engin tecrübelerinizden, bilgi birikimlerinizden yararlanalım diye 2. bir kitap daha yazmayı düşünüyor musunuz? 

Y. Oğuz -Bu kitabın değerlendirilmesinden sonra gönlümde özellikle son 20 senede ülkemizin nereden nereye geldiğini konu alan bir kitap yazmayı düşünüyorum. 

- Yaşamınıza baktığınızda keşke leriniz mi daha çok, iyi kileriniz mi? 

Y.Oğuz - Bazı şeyleri şöyle yapsaydım daha mı iyi olurdu diye düşündüğüm olmuştur ama bu keşke şekline dönüşmemiştir. Yaşamımda iyi kilerimin daha çok olduğunu söyleyebilirim. 

- Rahmetli Sayın Ecevit sizin karşınızdaki kim olursa olsun, yanlış yapıyorsa, yanlışı birileri gibi arkasından değil de yüzüne söyleyebilecek kadar yürekli olduğunuzu bilseydi sizi yine de milletvekilliğine aday gösterir miydi? Rahmetli Sayın Ecevit’i sorumun cevabını verecek kadar iyi tanıdığınıza inandığım için sormak istiyorum. 

Y. Oğuz - Milletvekilliğimin ilk yıllarında Ecevit ile çok iyi ilişkilerimiz vardı. Adalet komisyonu başkanı olarak kendisiyle devamlı görüşürdük. Henüz daha o sıralarda Ecevit’in durumunu tam olarak anlamamıştım. 1975’e doğru kitabımda anlattığım bazı eleştirilere başlayınca kendisini çok daha iyi tanımaya başladım. Onda da eleştirilere tahammülsüzlüğün hat safhada olduğunu gördüm. Ondan sonra aramızda geçen bu tartışmalardan edindiğim kanaat eğer 1977 seçimlerinde adaylığımı koysaydım kesinlikle benim adaylığımı veto edebileceğini düşünüyorum. 

- CHP Atatürk’ün kurduğu parti. Siz dürüst, cesur, çalışkan, gerçekten milletin vekili olarak, asil bir görevi hakkıyla yerine getirmek nasıl bir duygu olduğunu anlatır mısınız? 

Y.Oğuz - Cumhuriyet Halk Partisi devlet kuran bir partidir. Benim en büyük eserim Türkiye 

Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisidir diyen büyük Atatürk’e layık olmak her Cumhuriyet Halk Partilinin görevidir. Ben gerek milletvekilliği hayatımda gerekse tüm yaşamımda Atamıza layık olmaya çalıştım. Onun için de mutlu duygular içindeyim. Ölünceye kadarda bu tutumumu devam ettireceğim. 

- İsimlerini tekrar etmek istemiyorum, sadece sormak istiyorum. Üst düzeyde bulunanların kaç tane yüzü var? 

Y. Oğuz - Ben birçoğunun en aşağıya 2 yüzü olduğunu gördüm. Ama daha fazlalarının da olduğunu zannediyorum. 

- Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santrale Sinop halkıyla birlikte var gücünüzle engel olmaya çalışacak mısınız? 

Y.Oğuz - 2006 yılından bu yana nükleer karşıtı platform üyesi olarak Sinop’ta nükleer santral kurulmasını önleme çalışmaları için aktif olarak mücadele ettim. Bu mücadelemiz ölünceye kadar devam edecektir. Şimdi hukuk süreci devam ediyor. Gerekirse oraya gelecek makineleri sokmamak için ancak bizi çiğneyerek geçebilecekleri bir insan zinciri oluşturacağız. Bu zincir sevgi zinciri, yaşam zinciri olacaktır. Bu zinciri kırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir inşallah. 

Ben size ve ÖNCE VATAN Gazetinize çok teşekkür ediyorum. Sizinle tanışmış olmak, 5 çocuğumun yanında sizin gibi bir manevi kızımın da olmasından çok büyük mutluluk duyuyorum. Size de eşinizle çocuğunuzla birlikte sağlıklı ve mutlu, uzun bir yaşam dilerim.