ARAFTA BİR YAZAR: HAKAN DÖLGEN
''Her sabah suratıma çarptığım susun,
Hiç eksilmedim ben senden.''
İyi bir okuyucu olduğumun altını çizerek başlamak istiyorum ‘’ÇEMBER’’i ve yazarını anlatmaya, izninizle.
Eski ve yeni herkesin tanıdığı, isimlerini altın harflerle yazdıran yazarları okuyan, okurken kendimden geçer ve uzun bir süre kendime gelemem.
İlk karşılaştığım insana susmadan, virgülsüz, noktasız, ünlemlerle dolu nasıl muhteşem yazdığını anlatırım kitabında yazdığı her ne ise.
‘'CEMBER''in yazarın ilk kitabı olduğuna inanmakta güçlük çektim okuyup bitirdiğimde. Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Vedat Türkali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk'ların kalemleri ellerinde, yürekleri dillerinde yeni yazarların ve şairlerin doğacağına olan inancımı hiç kaybetmedim iyi bir okur olarak.
İnandım ve rastladım ellerinde ‘’ÇEMBER’’i, mimar, yazar Sayın Hakan Dölgen’e.
Yazar Tekirdağ doğumlu. Mimar, üniversitede öğretim görevlisi… Hayatı projeler ve sanatla iç içe geçmiş. 8 yıl NewYork’ta yaşamış. Çocukluğundan beri yazı yazmış edebiyatın içinde olmuş ama bunları yayımlamamış. Merak edenler için kitabın girişinde daha geniş bir özgeçmişi var.
Vee.
Gökten zembille indi bir kitap kucaklarımıza. Acıyan yerlerimizi öper gibi yapıp, tırmalamaya.
‘’ÇEMBER’’in içi ucu bucağı görünmeyen bir evren. Nasıl girdik ‘’ÇEMBER’’in içine bilmeden, düştük sanırım, ta ki bir suyun içine dalıp kim olduğumuzu unutana kadar. Yazar anlattıkça kim olduğumuzu anlamamızı engelleyen tabular bir bir yıkılıyor. Okuyan herkes ama herkes kendisine rastlayacak, satır aralarında. Yaşadıklarına, yaşattıklarına, duygu selinde boğulurcasına.
Yazarın anlattığı gibi; “Bu yazdıklarım her ne kadar yaşadığım aşkın anısı olsa da bunları yazarken aynı acıyı çekenlerle dayanışmayı düşündüğümü de söyleyebilirim. Yalnız değiller. İçinde güneş açmayan tek ev onlarınki değil. Kapkara bulutlar sadece onların ışığını kesmiyor. Nasıl ki gökkuşağı çok nadir zamanlarda ortaya çıkıyor, aşk acısı yaşayanların anları da böyle...”
O’nsuz ne yağmur yağdı, ne yıldırım çaktı, ne gökkuşağı süzüldü gökyüzünde. Yazarın sert esen rüzgarına yenilir, dağılır bulut, çok uzaklara.
Aşkını, umudunu, umutsuzluğunu, acısını, ayrılığını, aldanmasını, mutluluğunu, ruhunu, yüreğini, araya şiirler koyarak anlatır,
''Ben seni yaşayabilmek için sevmedim,
Seni sevmek için yaşadım.
Ben seni, umutlu bir gelecek için beklemedim;
Umutlu bir geleceği, senin için bekledim.''
Demiştim.
Okumuş muydun?
güncesinden alıntılar, ''Bu karmaşanın günbegün hayatımdan süzülmesinin güncesini iyi ki tutmuşum. Sonra bunun tarihlerini sildim.
Zamansızlık sonsuzluktu.
Sen ise bir ömür...''
serpiştirerek yazdıklarını okuyup okuyup, bir sağa bir sola savrulacaksınız ‘’ÇEMBER’’in içinde.
Sizlere yalnız değilsiniz hissini yaşatacak harika ötesi bir kitap.
Yazarın gözlerinden bakacaksınız aşkına, acısına, körü körüne bağlandığı umuduna, gözlerinizin rengi mavinin en koyusunda.
Bile bile lades demek gibiydi yazarın tutunduğu aşk. Oysa hep aklımda diye bağırıyordu duyulmamasını dileyerek. Ama duyduk biz; “Benim nokta dediğime, sen üç nokta dedin. Güya sevmeye devam ediyordun. Başka bedene dokuna dokuna.”
Çaresizliğin çaresini ararken kaybolmanın azizliğine uğrayan yazara tanıklık ederken, özel hissedeceksiniz kendinizi. Bitirdiğinizde kitabı göğsünüze bastırıp‘’ Vay be ne büyük sevmiş ’’ diye de kazınacak hafızalarınıza.
“İçine gömülmek...
Benim vasiyetim olsun sana.” Yazdıkları çok manidar değil mi?
Kitap bittiğinde dağılacaksınız. Gidip biraz için, ağlayın, yalnız kalın, gülebilirseniz gülün. Vee ‘’ÇEMBER’’ i tekrar okuyun, benim gibi.
Yazar tekrar eski günlerine, eski kendine dönebilecek mi? Döndüğünü var sayalım aynı kişi olabilecek mi? Bu soruları kendisine sorabilecek mi? Sordu diyelim. Cevaplarını ararken bulabilecek mi? Kendini.
İşinin ehli ustalar gibi tamir edebilecek mi? Kırılan, dökülen, paramparça edilen yerlerini.
Taşkın duyguların iç dünyasında, bir nevi boşlukta, bir o yana, bir bu yana çarpa çarpa gezineceksiniz, bazen güneşe, bazen de yıldızlara hasret. Yazarın duygularını ‘’ÇEMBER’’in içine hapsettiği gibi.
Devi andıran aşkının karıncaya dönüşmesi mucizesini bekliyor yazar. Yüreğini kıpırdatmadan. Nasıl olacaksa.
Debeleniyor yazar çamurlarda. Bilmiyor ki güneş açınca çamurlar kuruyacak, toprak eski haline dönecek. Güneşin doğmasına izin vermiyor, seviyor acısını da, O'ndan gelene minnet edercesine. Eski günlerine, O'nsuz geçen günlerini yaşanmamış saymaya, geri dönmemeye yemin etmişçesine.
Belirsizlik belki de kim bilir.
Yaşattığı, yaşadığı güzele dair ne varsa düşünüp düşünüp yelliyor aşkının ateşini, yanıyor ve bir avuç küle dönüyor. Essin sert bir rüzgar savursun o banka diye.
''Yenikapıda'ki bankımızın önünden geçtim az öce.
Seni gördüm yanımda.
Selam verdim, yürüdüm.
Ayrıydık biz..''
Mesleği yardım edecek yazara yeni aşkı bulmaya. Mimarı kendisi olduğu. Acıtmayan, kanatmayan. Mevsimlerden baharın eksilmediği, kışın uğramadığı, hiç eskimeyecek, hep yeni kalacak güzel günleri selamlamaya. Aşkının eli elinde, yüreği yüreğinde. Düşle gerçek iç içe. Ah ne güzel bir manzara çizdim.
Yazarın gözüyle gördük O’nu, sevilmeye açlığını, şımarıklığını, varmış gibi yapıp yokluğunu, ateşin kor halini, değdiğinde nasıl yaktığını, cennetle cehennemin raks edişini.
Satırlarında anlattığı gibi; ''Ama itinayla hazırladığın bir kutuya kendini koyup, anahtarını benden sakladığını söyleyebilirim. Gizlenmeyi seviyordun.
Saklambaç oynamayı da...
Beni ikna ettin ama saklandın sandığımda tümden yok oldun.
Savaşın bile kuralı olur. Sende kural yoktu. Her yolun çıktığı tek kişi ''O''ydu sende.''
Susmalarını, bencilliğini, yalanlarını. O’nu olduğu gibi kabul etmesini. O’nun için her şeyi yapabileceğini çok sevdik, gözyaşlarımız eşliğinde.
''ÇEMBER''i okurken bir film izledik başrollerinde Yananın ve yakanın olduğu. Ellerimizde gazoz ve patlamış mısır yoktu bu sefer, gözyaşlarımızın ıslattığı mendiller vardı. Lanetler okuduk ayrılığın, acının yazıldığı kadere. Sonunda kavuşmak yoksa aşk neden var?
Gururun olduğu yerde aşk tarumar olur. Aşk ve gurur yan yana gelmez, istese de gelemez. Yazar da hiçe saydı incinen kırılan gururunu, biz olabiliriz umuduyla. Biz olacakları günü hep bekledi, hayaller kurdu, inandı o güzel günlerin geleceğine, gururunun okşanmasını dileyerek. O gün gelir gibi yaptı ama hiç gelmedi. Yazarın da söylediği gibi;
''Ben her ''Bitti, tamam artık istemiyorum, kendime yeni bir düzen kuracağım.'' dediğimde bile aylarca seni bekledim.
''Hayır, benimsin ne pahasına olursa olsun seni bırakmam.'' demeni bekledim. Çünkü ben hiç bırakmadım seni. Sen bıraktı bildin. Bir iğrenç gurur salıncağıydı bu. Sırtımda acının elleri...Salladıkça salladı...Hiç vazgeçmedim. Çok düştüm çünkü sen benim için bir düştün.''
Yazara söylemek istediklerim var, okur musunuz?
Terki diyar eyle, kalma O'nda.
Ayrılık acınızı atlatacaksınız isterseniz eğer. Mutluluğu yakalama yolculuğuna çevireceğiniz güzel günler ufukta sizi bekliyor. Yolunuz aşkla keşişsin.
Nietzsche'nin ''Umut en son kötülüktür işkenceyi uzatır.'' sözleri karamsar olsa da gerçekçi bir yaklaşımdır. Nietzsche'ye kulak vermek lazım.
Acını yaşa dibine kadar, tüket, tüket ki yeniden doğ küllerinden. Yeni limanlara yelken aç beklediğin, bekleyen sevdana. Geç kalma, hadi.
Ayrılık bıraksın yerini kavuşmalarına.
Tutunduğun aşka,
Vedalaşamadığın ayrılığa,
Çektikçe uzayan acına,
Şerefe.
Gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bile bile, her şehirde canan’ını bekleyen bir derviş, Yazar.
İyi kitap hayatınızı kurtarır, iyi kitap dünyanızı değiştirir.
Hayatınızı kurtarmaya, dünyanızı değiştirmeye hazırsanız, ki‘’hazırız’’ dediğinizi duyuyorum, hadi o zaman ‘’Çember’'i okumaya. Yazarını anlamaya.
Kitaptan alıntılar yaparak bitiriyorum yazımı. Haaaa bir de şiddetle tavsiye ediyorum “ÇEMBER”le tanışmanızı.
“Bugün ayrılığın 144.575.555.762. günü,
Ne dalgalar kıyıya vuruyor ne de kırlangıçların uçuşunu görebiliyorum artık.”
''Hayat işte...''