RIFAT HİSARCIKLIOĞLU 64. GENEL KURULDA İKİNCİ KEZ BAŞKAN SEÇİLDİ. RIFAT BAŞKAN GENEL KURULDA YAPTIĞI KONUŞMADA YİNE ANADOLU KAPLANLARININ DİLEKLERİNİ DİLE GETİRDİ, ÇEŞİTLİ KONULARDA ÇOK ÖNEMLİ MESAJLAR VERDİ. "HERKESI; BU ÜLKEYI IHTIRASLARINDAN DAHA FAZLA SEVMEYE, DEMOKRASIYE SAHIP ÇIKMAYA, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAYA, VICDANINA KULAK VERMEYE, FITNE VE FESATTAN VAZGEÇMEYE, ÜLKEMIZIN KURUMLARINI YIPRATMAMAYA, HER KURUMU ŞEFFAF OLMAYA, HESAP VEREBILMEYE, KOMŞUSUNU ÖTEKI DIYE GÖRMEMEYE, HEPIMIZI BIR ARADA TUTMAYA DEVAM EDECEK ORTAK BIR ZEMINDE MUTABAKAT SAĞLAMAYA, SADECE IŞ VE AŞ KAVGASI VERMEYE DAVET EDIYORUM." M.KEMAL SALLI Dow Jones endeksine bakarak, "Dip döründü, reel ekonomide ve finanas piyasalarda geri dönüş sinyalleri alınmaktadır" şeklindeki yorumlar, derin küresel bir resesyonun yaşanmakta olduğu günümüzde soluklanma refleksleri olarak değerlendirilmelidir. Dünyamız likidite bolluğu ve mortgage kredilendirme sistemi çerçevesinde finansal piyasalar üzerinden bir soygun yaşanmış ve trilyon dolarlarla ifade edilen toksik varlık üreten bu krizin yarattığı olumsuz etkilerin kısa sürede tamir edebileceği düşünülmemelidir. O nedenle, yeni hükümet, küresel krizi, Türkiye'ye olan etkilerini ve bunların yaratacağı sonuçları biran önce öngörebilmeli ve gerekli önlemleri, zaman geçirmeden almalıdır. Türkiye, yaşanmakta olan küresel krize deneyimli ve sağlam bir bankacılık sistemi ve borç düzeyi tehlikeli sayılmayacak bir hane halkı borç oranı ile girmiş olmasına rağmen, büyümede beklenmeyen bir daralma ve bu daralmanın doğal bir sonucu olarak bir işsizlik patlaması yaşamaktadır. İşsizlik oranının bir "patlama" olarak ifade ediliyor olması, toplum sağlığı açısından bir tehlike işareti sayılmalıdır. İşsizlik, sonuçları göz önüne alındığında, toplumun en öncelikli sorunudur. Yeni hükümetin tam kadro olarak katıldığı TOBB'un 64. Genel Kurulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Turizm ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Bayırdırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Devlet Bakanı Egemen Bağış, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal katılımıyla TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB'un 64. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Rıfat Hisarcıklıoğlu, yukarıda altını çiziğimiz konularla ilgili olarak çok önemli açıklamalar yaptı. Rıfat Başkan'ın yeni hükümete yaptığı uyarılar ve iş dünyasının beklentilerine ilişkin konuşmasından yaptığımız derlemeyi hep birlikte okuyalım: KÜRESEL KRİZ ÜLKEMİZİ ETKİLEMEYE BAŞLAYINCA... "Kriz zamanları, muhasebe yapma zamanıdır. Yaşamakta olduğumuz sıkıntıların, kapanan dükkânlarımızın, sanayi tesislerimizin, işsiz kalan insanlarımızın muhasebesini yapma zamanıdır. 2002 sonrasında sağlanan siyasi istikrar ve reform süreci, Türk özel sektörünün becerisi ve dinamizmiyle birleşince, 2003-2006 arasında, yıllık ortalama yüzde 7,5'lik ekonomik büyümeyi yakalamıştık. Bu yıllar siyasi istikrarın, ekonomik istikrara dönüştüğü yıllardı. Bu yıllar, dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline gelmenin sağladığı güvenle, hep büyümeyi, kalkınmayı, yaşam kalitesinin yükseldiği, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alan bir Türkiye'yi düşünmenin getirdiği heyecanla yaşadığımız yıllardı. 2007'den itibaren siyasi kutuplaşmalar ön plana çıktı. Reform süreci aksadı ve dolayısıyla ekonomi geri planda kaldı. Sonuçta, büyüme hızı 2007'de yüzde 4,7'ye, 2008'in ilk dokuz ayındaysa yüzde 3'e geriledi. Küresel kriz de ülkemizi etkilemeye başlayınca, zaten yavaşlamış olan büyüme, ağır bir küçülmeye dönüştü. Şimdi itiraf edelim ki, 2007'den itibaren; uzlaşmaya ve ülkemizin ortak çıkarlarına odaklanamadık. (...) Bütün bunların sonunda ne oldu? Bugün her dört makineden biri sustu. Küresel kriz bizim dışımızda başlasa da, Türkiye bu krizden etkilenmiştir. 2008 son çeyreğindeki yüzde 6,2'lik küçülme, bunun en somut göstergesidir. Ekim-2008 ile Şubat-2009 arasında sanayi üretimi yüzde 27 azalmıştır. Nisan sonu itibariyle ihracattaki gerileme yüzde 35 civarındadır. Sadece ihracat ağırlıklı olanlar değil, tüm sektörlerimiz küçülüyor. Buna paralel olarak iç piyasadaki sıkıntılar giderek artıyor. 2009'un ilk 2 ayındaki karşılıksız çek ve protestolu senet tutarı, 2008'in aynı dönemine göre yüzde 27, 2007'ye göreyse yüzde 61 oranında artmıştır. Son 6 ayda bankaların TL. kredileri 14 milyar TL. azalırken, takipteki krediler yüzde 46 büyüyerek 17 milyar TL'ye ulaşmıştır. Bankacılık kesimindeki daralma özellikle Kobileri olumsuz etkilemiştir. Kobi'lere verilen krediler (2008/Eylül - 2009/Şubat arasında) yüzde 13 düşmüş, bankalarla çalışan Kobi sayısı 202 bin adet azalmıştır. Halen 149 bin Kobi'nin, kredileri takibe alınmıştır. (...) Gençler bizim geleceğimiz, genç nüfusumuz övünç kaynağımız. Ancak tarım dışındaki gençler arasındaki işsizlik, son bir yılda yüzde 35 arttı. Her üç gençten biri işsiz artık. Gençleri işsiz bir toplum, kalkınmanın değil köşe dönmeciliğin, hukukun değil kuralsızlığın, ahlâkın değil bencilliğin egemen olduğu bir toplum olur. Gençleri işsiz bir toplum, geleceğe umutla bakamaz. Bakın bizler, mahallede büyüdük. Sırt sırta vermiş evlerde komşulukla, saygıyla, muhabbetle büyüdük. Duvarlarla ayrılmadık, ortak sofralarda bir arada büyüdük. Ama geleceğe umutla bakamayan bir toplumun sonu, Güney Amerika gibi 7 metrelik duvarlarla çevrili evlerdir. Türkiye böyle bir geleceğe mahkûm edilmemelidir. Vakit çözüm üretme zamanıdır. Ortak çıkar, ortak akıl ve ortak paydayı yüceltmeli, sorunlarımızı sağduyuyla aşmalıyız. Adalet ve hakkaniyet kavramlarını canla başla savunmalıyız. Toplumsal hayatta ötekini göstererek kendimizi tarif etmekten vazgeçmeliyiz. Mevlânâ, ölümsüz eseri Mesnevi'de der ki; "Murad muradsızlıkta, varlık yokluktadır! Her şey zıddıyla birlikte var edilmiştir. Hayata anlam veren yegâne şey de, onun zıddı, yani ölümdür". O halde farklılıklarımıza, farklı düşüncelere ve inançlara saygı göstermek zorundayız. Aslında hepimiz, aynı bütünün parçalarıyız ve ancak birlikte varız." SADECE IŞ VE AŞ KAVGASI VERMEYE DAVET EDIYORUM. "Şimdi yapmamız gereken, 2001 krizinden nasıl çıktıysak, benzer bir atılımı göstermektir. İktisadi ve sosyal reform sürecine yeniden ivme kazandırmaktır. Bunun ilk adımı da, toplumsal mutabakatı sağlamaktan geçiyor. Zira dün bu mutabakat zemini olmadığı için 2 yılımızı israf ettik. (...) Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? İçine kapanarak ve dünyadan kopmuş, aşırı görüşlerin esiri olarak birbirine düşmüş, hukuk ve demokrasiden uzaklaşarak, geri kalmış ve yoksullaşmış bir ülkede mi? Yoksa insanları mutlu ve huzurlu, evrensel standartlarda yaşam kalitesini yakalamış, dünyada sözü geçen, kalkınmış ve güçlü bir ülkede mi? Bunlardan hangisinin vatandaşı olmak size gurur verir, yaşama sevinci verir? Eğer ikincisi diyorsanız, o zaman değişmek zorundayız. (...) Sadece biz değil, dünya da değişmek zorunda. Sistem kendisini yenilemek zorunda. Yoksa bu çöküşün sonu gelmez. Dünya şimdi, yeni bir yapılanmaya, kontrollü bir piyasa ekonomisi sistemine geçmeye çalışıyor. Biz de bu krizin boşa gitmesine müsaade etmeyelim. (...) Bizim Türkiye hedefimiz; özgür birey, demokratik devlet ve rekabetçi piyasa ekonomisini benimsemiş ülke olmalıdır. Kendi insanımızı daha özgür ve mutlu kılacak ve daha yüksek bir refah düzeyine ulaştıracak yapısal dönüşümü, başkalarının zorlaması olmadan, biz kendimiz yapabilmeliyiz. Demokrasiyi sloganlaştırmak yerine kurumsallaştırmak zorundayız. O halde gelin, Güçlü bir Türkiye yaratalım." NE İSTİYORUZ? Değerli konuklar, biz; Cumhuriyetin kazanımlarının korunduğu, değerlerimize saygılı ve dünya standartlarında bir yaşam tarzı istiyoruz, özgürlükler alanının genişlediği bir ülke istiyoruz, güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir Türkiye istiyoruz, ilişkilerin değil kuralların belirleyici olmasını istiyoruz, eşit şartlarda rekabete dayalı, fırsat eşitliğinin olduğu piyasalar istiyoruz, adaletin görevinin, öncelikle masumları korumak olduğu, bir sistem istiyoruz, şeffaf bir kamu yönetimi anlayışının yerleştirilmesini istiyoruz, siyasetin siyasi platformlarda yapıldığı bir Türkiye istiyoruz, vehimlere kapılıp, kendi yarattığı korkularına esir olmayan, kendine güvenen bir Türkiye istiyoruz. Biz böyle bir gelecek arıyoruz, bu geleceğe ulaşmak için çalışıyoruz, bu yönde çalışanların da yanında ve destekleyicisi olacağız. (...) Mevcut Anayasamızdaki sorunlar, devletimizin asli yapısına dair maddeler korunmak suretiyle çözülebilir. Türkiye değişecekse, önce siyasal sistemimizi daha demokratik ve daha katılımcı yapmak zorundayız. Milletin kendi vekilini belirlemesi, vekilin de, kendini seçen asıl makam olan milletin sesi olması sağlanmalıdır. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları bu çerçevede mutlaka yenilenmelidir. Biz bunu 2002 yılındaki, 57. Genel Kurulumuzdan bu tarafa söylüyoruz. Aradan 7 yıl geçmiş hala söylüyoruz. Gerçekleştirilene kadar da, bıkmadan, usanmadan söylemeye devam edeceğiz. (...) Anayasa'nın yenilenmesini takiben, yargı reformu yapılmalıdır. Şu anda en haklı olduğunuz bir davanın sonuçlanması bile, neredeyse 2 yıl sürüyor. Sadece Danıştay'da 150 bin dosya bekliyor. (...) Suç cezasız kalıyor. Toplumun vicdanı kanıyor. En tehlikelisi de, adalet kavramı siliniyor. Mahkemeye güven kalmıyor. (...) Oysa yargı, güçlünün değil, mağdurun, haksızın değil haklının savunucusu olmalı. AVRUPA'NIN OTOMOTİV ÜSSÜ OLAN TÜRKİYE, MİLYONLARCA DOLARLIK OTOBÜS İTHAL EDİYOR (...) Peki, ülkemiz, şirketlerimiz, insanlarımız, değişen dünyaya uyum sağlama mücadelesi verirken, kamu idaresi aynı mı kalacak? Bir yanda, yeniliklere açık, aktif ve modern bir Türkiye, diğer tarafta durağan kamu kurumları. Bir yanda, muasır medeniyet yolundaki yürüyüşünü Avrupa Birliği üyeliği ile taçlandırmak isteyen bir ülke, diğer tarafta bürokratik uygulamaları ile kendi insanına zorluk yaşatan bir idari yapı. Bir yanda "işi ehline verin" kültüründen gelen bir toplum, diğer tarafta liyakatin değil, ilişkilerin geçerli olduğu bir atama sistemi. Eğer bunları değiştiremiyorsak, 21. yüzyılda güçlü bir ülke olarak var olmayı bekleyebilir miyiz? Merak etmiyor musunuz, halkın vergileriyle çalışan kamu kurumlarında, yeterli tasarruf tedbiri alınıyor mu? Peki, Sayın Başbakanımızın talimatı olmasına rağmen, Avrupa'nın en büyük otobüs üreticisi Türkiye'de, milyonlarca dolarlık ithal malı otobüsler niye tercih edilmektedir? GÜÇLÜ EKONOMİNİN YOLU.. (...) Kıymetli dostlar, güçlü ekonominin yolu, sağlıklı özel sektörden geçer. O halde özel sektörümüze bu krizden çıkış yolu göstermeli ve kriz sonrasına yönelik bir yol haritası belirlemeliyiz. Zira bu kriz geçip de, dünyada yeni bir rekabet ortamı ortaya çıktığında, nasıl ayakta kalacağımızı şimdiden planlamak ve hazır olmak zorundayız. (...) Sanayimizin teknolojik yapısını geliştirmek, tarımda verimliliği artıracak modernleşmeyi sağlamak, hizmet sektörlerindeyse daha fazla katma değer üretecek iş süreçlerini tasarlamalıyız. Bakın, bir tır dolusu mal gönderip, bununla ancak bir kutu cep telefonu veya bilgisayar aldığımız sürece, ihracat rakamları ile övünmek, sadece kendimizi kandırmaktır. Bu noktada hükümetimizin ar-ge konusundaki atılımlarını ve TÜBİTAK ile KOSGEB'i özel sektörle daha yakın işbirliği yapan, destek veren kurumlara dönüştürme sürecini başlatmasını takdir ettiğimizi belirtmek isterim. (...) Bizim yıllardır ısrarla gerekliliğini vurguladığımız sanayi stratejisinin ve buna bağlı yeni yatırım teşvik sisteminin hazırlanmasında büyük aşama kaydeden hükümetimize ve emeği geçenlere de camiamız adına teşekkürlerimizi sunuyoruz. İÇ PAZAR BÜYÜK ŞANSTIR Bu krizde ülkemizin geniş iç pazarı bizim için bir şanstır. Dış pazarları düzeltemeyeceğimize göre, iç talebi arttıracak tedbirlerin alınması, krizden çıkış yolunu kısaltabilir. İç tüketimi canlandırmak üzere, düşük gelir gurubundaki vatandaşlarımıza yönelik harcama çeki verilmesi konusu mutlaka değerlendirilmelidir. Öte yandan kendi iç pazarımızda, yabancı firma kaynaklı haksız rekabete müsaade edilmemelidir. Benim müteşebbisim Çin'e, İran'a mal satarken türlü sıkıntıyı yaşıyor, ama bakıyorum da, bu ülkelerden otomobil dâhil her mal rahatlıkla ülkemize girebiliyor. Her ithalatçı firmanın elini kolunu sallayarak iç pazarımıza girmesi, ülkemize kalıcı hiçbir katkı bırakmadan, iç pazarımızdan faydalanmasına müsaade edilmemelidir. (...) Değerli dostlarım, içinde yaşadığımız coğrafyada Türkiye, doğal kaynakları olmadan elde ettiği, özel sektör kaynaklı güçlü ekonomisiyle, bölgedeki istikrarın kalbidir. Bu pozisyonumuzu en etkin şekilde değerlendirmeliyiz. Şirketlerimiz, ülke sınırlarını aşarak, dünya piyasalarına ihracatla ve yatırımla açılırken, dış politikamızın merkezine, ekonomi politikalarını yerleştirmeliyiz. ALLAH YARDIMCIMIZ OLSUN 8 yıl önce sizlerle beraber yola çıktığımızda, bizi zor bir mücadelenin beklediğini, ama umudumuzu korumamız gerektiğini söylemiştim. (...)Elde ettiğimiz başarının tamamı sizlerin, yönetim kurulumun, konseylerimizin, oda ve borsalarımızın ekip çalışmasının başarısıdır. Sizlerle gurur duyuyorum. Hep beraber, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'ni; sadece şikayet eden değil, sorunu teşhis eden, inisiyatif alan, çözüm üreten, aktif ve yapıcı bir kuruma dönüştürdük. Sizlerin sesi olmaya gayret ettik. Bu camia sizlerle büyük, bu ülke sizlerle var. Sizler Türkiye'nin geleceğisiniz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün ve aziz şehitlerimizin emaneti olan Türkiye'yi, sizler küresel güç yapacaksınız. Güçlü ve büyük Türkiye'nin gerçek mimarları sizler olacaksınız. Size hizmet ülkeye hizmettir. Sizlerin başkanı olmaktan ve hep birlikte omuz omuza çalışmaktan büyük bir onur duyuyorum. İnanıyoruz ve kararlıyız. Umudumuzu yitirmeyeceğiz. Hedeflerimize ulaşacağız. Güçlü Türkiye'nin mimarları olarak, yılmadan, yorulmadan ve bir dakikamızı boşa geçirmeden çalışacağız. Necip Fazıl'ın o unutulmaz dizelerindeki gibi: "Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun! Zaman çabuk, yol uzun". Yolun açık olsun Türkiye. Allah yardımcımız olsun."