Büyük Devlet Adamı, Eşsiz Vatanseveri,  

Ebedî Âleme İntikalinin 8’inci Yılında Hasretle Anıyoruz:  

Kıbrıs Gazisi Emekli Yarbay ATTİLA ÇİLİNGİR Anlatıyor.

Oğuz Çetinoğlu: Atilla Bey sizinle; Dostunuz, Cumhurbaşkanınız, Türklük âleminin Cumhurbaşkanı Büyük Devlet Adamı, Eşsiz Vatansever Rauf Denktaş’ı konuşacağız. Girişi siz yapar mısınız?

Attila Çilingir: Ebediyete intikalinin 8’inci yıldönümünde; o büyük Hürriyet Mücahidinin, Devlet Kurucusunun, Devlet Adamının, Türk Milletinden aldığı güç ve Kıbrıs Türk’üne olan sarsılmaz inancıyla vermiş olduğu mücâdele sonucunda, ata yadigârı ‘o gazi topraklarda’, kan çanağından bir devlet çıkardığı gerçeğinin altını çizerek… Onu; minnet ve hasret duygularıyla anıyorum. 

Mekânı cennet olsun.  Vatan ona minnettardır. 

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Gönlü vatan sevgisiyle dolu idi. Uzun yıllar yakınında bulundunuz. Az bilinen hasletlerinden üstün vasıflarından bahseder misiniz?

Çilingir: O; Toros Dağları’nın yüceliğine, Karkot Deresi’nin hür, sâkin ve gür akışına sevdalıydı. Son nefesine kadar Kıbrıs Türklerinin hür yaşaması ve bağımsızlığı için direndi,  mücâdele verdi ve sonunda kan çanağından bir devlet çıkardı.  

Hayatının hiçbir döneminde Anavatan Türkiye’den, Türk Milletinden ve Mehmetçikten asla vazgeçmedi…

Çetinoğlu: O’na pek çok sıfatlar yakıştırıldı. Siz nasıl anıyorsunuz? 

Çilingir: Rauf Raif Denktaş. Kıbrıs Millî Dâvâmızın lideridir.   Adı; Türk Dünyası Târihine altın harflerle yazılan bir devlet adamı, milletinin kazanılmış târihî ve hukûkî haklarını ısrarla savunan bir hürriyet mücâhidi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin Kurucu Cumhurbaşkanıdır. İyi bir hukukçu, şâir, yazar, fotoğraf sanatkârı, iyi bir eş, mükemmel bir baba, duygu dolu şahsiyetini tabiata, tabiattaki bütün güzelliklere ve değerlere ve de dostlara yansıtan bir büyük insandır.

Sıralamaya çalıştığım ve daha pek çok üstün vasıfları, meziyetleri şahsında toplayabilen, 88 yıllık ömrü boyunca, Türk Milletinin ve onun ayrılmaz parçası Kıbrıs Türkleri için gerçekleştirdiği başarılarıyla; adını târih sayfalarına, Türk Milletinin, Kıbrıs Türk’ünün başarıları için çarpan yüreklerimize kazıyan bir liderdir. Ata yadigârı Kıbrıs adasının son bayraktarıdır. 

Çetinoğlu: Yılmaz, yorulmaz çetin bir mücâdele adamı idi. Bu hususiyetlerinden de söz eder misiniz?

Çilingir: Mücâdele yıllarında, Rumların sebep olduğu kan ve ateş bulutlarının sarmaladığı toplumuna umut veren, Türk Milletine olan inancıyla, Mehmetçiğe olan güveniyle, Rum’a asla ve hiçbir dönemde diz çökmeyen bir mücâdele adamıydı. En zor durumlarda bile ümidini kaybetmemiş, kendisinin ve milletinin moralini doruklarda tutabilmiş inançlı bir insandı. Toros Dağları kadar heybetli, buna rağmen mütevazı bir gönül adamı idi.

Çetinoğlu: Kıbrıs’a ilk defa ayak bastığınız 20 Temmuz 1974 târihine dönelim. Manzara ve durum ne idi?

Çilingir: 46 yıl önce Kıbrıs’ta: Kıbrıs Türklerinin Rumlar tarafından topyekûn imha edilmesini, adanın Yunanistan’a bağlanmasını, Lozan’da kurulan Türk-Yunan dengesinin bozulmasını önlemek adına; 20 Temmuz 1974 târihinde garantörlük hakkını kullanarak adaya müdâhale kararı alan dönemin T.C. Hükümetinin, bu savaşa gönderdiği Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Birlikleri içerisinde Bölük Komutanı olarak görev aldım. Rahmetli Denktaş’ı o yıldan beri tanıyorum. 

Ama o büyük devlet ve Dâvâ adamını, ‘İnsan Denktaş’ı’ iyice tanımam, ona daha yakın olmam; kendisinin Cumhurbaşkanlığı görevindeyken 1994 yılında, bana ait savaş hâtıralarımı yazdığım,  ‘Özgürlük Nefesi’ isimli kitabımı Lefkoşa’da bastırması vesilesiyle oldu. Cumhurbaşkanlığı görevini bırakmasıyla başlayacak, aynı dâvâyı savunmak için yemin eden ‘Kıbrıs Gazileri’ olarak, bu yakınlığımız O’nun son nefesine kadar devam etti. 

Çetinoğlu: İlk karşılaşma ânınıza gidelim: Sizde uyandırdığı ilk intiba ve hissettikleriniz nelerdi… Bunları anlatır mısınız?

       

Çilingir: Rahmetliyi ilk defa 21 Temmuz 1974 günü, akşam saatlerinde savaşın devam ettiği Kıbrıs’ın Boğaz bölgesinde görmüştüm. Kendinden emin, insana büyük bir güven veren, cana yakın bir görüntüsü vardı. Savaş ortamına rağmen yüzündeki gülümsemesiyle, ‘Hoş geldiniz be kardaşlar, hürriyetimizi de getirdiniz. Allah sizden razı olsun.’ Cümlesiyle o zaman kesitinde orada bulunan herkesin gönlünü kazanmıştı. Adada görev yaptığım 1985-1987 yılları arasında da görevim gereği çok defa görüştük. Her defasında Gaziliğime vurgu yaparak; ‘Hoş Geldin Gazi Dostum’ diyerek karşılar, büyük bir sevgi gösterirdi. Sâdece bana değil bütün Kıbrıs Gazilerine aynı şefkat ve sevgiyle yaklaşırdı. Ama onu daha yakından tanıdığım, liderlik vasıflarına yakinen tanıklık ettiğim yıllar 2004-2012 yılları arasıdır. Çünkü Cumhurbaşkanlığı görevini Sayın Mehmet Ali Talat’a teslim ettikten sonra; yeniden mücâdele yıllarındaki Mücâhit Denktaş ruhuna geri döndü. Son nefesine kadar da kurucusu olduğu devletini, Türk Milletinin ‘Millî Dâvâmız’ adını verdiği Kıbrıs konusu savundu. Gerçekleri hiç çekinmeden söyledi. Günü geldi sırf doğruları söylediği için Anavatanı bellediği Türkiye’den ‘çek git kendi dâvânı Ada’da anlat’ dendiği zaman dahi Türkiye’ye, bu cümleyi kuranlara hiçbir zaman kırılmadı. Çünkü o biliyordu ki, Türk Milleti yavru vatan bellediği Kıbrıs’tan asla vazgeçmeyecekti. Ömrünün son sekiz yılında onunla birlikte geçen her ânım benim için gurur duyacağım zaman kesitidir. Böylesine büyük bir devlet adamını yakinen tanımış olmam aileme bırakacağım en değerli mirastır. O; hayatı boyunca vatanım, Türkiye’m ve Türk Askeri dedi.

Çetinoğlu: Sonraki yıllarda…

Çilingir: Sanki aramızda özel bir iletişim kurulmuştu. Her yazdığım makaleyi, Türkiye’den çalışma ofisine göndererek, o büyük insanın yorumuna arz ediyor; Kıbrıs konusuyla ilgili güncel ve târihe ışık tutacak değerli görüşlerini alıyordum. 

Öylesine nâzik, öylesine öğretici ve öylesine bilgi doluydu ki, O’nun yanında geçen zamana unutamayacağım hâtıralar sığdırarak, böylesine târihe mal olmuş bir devlet adamının çok yakınında bulunabildiğim için kendimi çok şanslı addediyorum. 

Kıbrıs konusunda kendisinden öğrendiğim doğruları, Kıbrıs Millî Dâvâmıza damgasını vuran olayları, târihe yazan ve târihe mal olmuş bir Türk Büyüğünden dinlediğim için, can liderimle birlikte geçirdiğim yılları, bu süreçten bana kalan hâtıraları,  ömrümün en önemli, en değerli kazancı olarak görüyorum. 

Unutulmasın ki, Kıbrıs Adası elimizden kayıp gitmemiş, hâlâ üzerinde ay yıldızlı bayraklarımız şan ve şerefle dalgalanıyorsa; Kıbrıs Türkleri adada hür ve bağımsız bir devlet olgusu içinde yaşayabiliyor ise; bu millî ve ulvî değerleri,  öncelikle bu uğurda hayatlarını seve, seve fedâ eden şehitlerimize, 50’li yıllardan son nefeslerine kadar, Kıbrıs’taki târihî ve hukûkî haklarımızın korunması ve geliştirilmesi için yılmadan çalışan, çabalayan; târihin hiçbir döneminde Rum tarafına tâviz vermeyen…

Dâima anavatanı Türkiye’ye ve Türk Milletine güvenen Kıbrıs Dâvâsının simge isimleri Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif Denktaş ve Dâvâ arkadaşlarına… 

Ve tabii ki, bu uzun süreçte Kıbrıs konusunu Türk milletinin vazgeçilmez en önemli meselesi olarak gören, bu konuyu millî menfaatlerimize uygun bir şekilde her platformda yılmadan savunan siyasetçilerimize borçluyuz. 

Çetinoğlu: Cumhurbaşkanlığı sırasındaki tavır ve davranışlarını tahlil eder misiniz?

Çilingir: Rahmetli Denktaş, kurucusu olduğu KKTC Cumhurbaşkanlığında görev aldığı yıllar boyunca etmiş olduğu yemine sadâkatle bağlı kaldı. Daima Kıbrıs Türk Halkının adadaki kazanılmış târihî ve hukûkî haklılıklarını savundu. Hiçbir zaman kazanılmış bu haklardan asla vazgeçmedi, bu hakların sulandırılmasına hiçbir zaman müsaade etmedi Hele ki Türk askerinin adadaki varlığı ve Türkiye’nin garantörlüğünün Ada’da olmaması gerektiğinin müzâkere masasına gelmesini değil kabul etmek, görüşmeler sürecinde söz edilmesine dahi müsaade etmedi. Görevde kaldığı sürece daima Kıbrıs Türk’ünün müreffeh geleceği için gayret gösterdi. Anavatan yöneticileriyle her zaman iyi geçindi.

Çetinoğlu: Batılı ülkeler ve ‘uzak batı’ diyebileceğimiz ABD’li siyâsetçiler, devlet adamları, Sayın Denktaş’ın uzlaşmaya kapalı bir insan olduğu iddiasındaydılar. Halbuki gerek Kıbrıs’taki siyâyetçiler gerekse Türkiye’deki devlet adamları ve siyâsetçilerle ilişkileri son derece düzgün ve seviyeli idi. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Çilingir: Denktaş’ın Ada’daki gerçeklere, Kıbrıs Türklerinin kazanılmış hukûkî ve târihî kazanımlarına dayanarak; müzâkereler süresince Rumların Ada Türklerine azınlık haklarından bir fazlasını vermemelerine O’nun müzâkerelere kapalı, Rumların her haksız talebine daima hayır demesi onun ‘Mr. No’ olarak anılmasına sebep oldu. Ama bilir misiniz bu haksız nitelenmesine karşın, bugüne kadar Sayın Denktaş ne dediyse o oldu. Annan Planı döneminde de, sonraki müzâkereler sürecinde de… 

Özellikle AB döneminde bir ara neredeyse Kıbrıs’tan vazgeçilmesi süreci yaşanırken, ada gerçeklerini görmezden gelen, göz ardı eden siyâsîlerimiz; günümüz dünyasında adeta Denktaş’ın savundukları doğruları savunmaktadırlar. Özellikle mavi vatan Akdeniz’de mevcut enerji yatakları üzerinde hak iddia ediyor, hakkımız olan sularda arama faaliyetleri yapabiliyorsak eğer… Bu haklılığımızı Denktaş’ın kurucusu olduğu KKTC devletinin bölgedeki varlığına borçlu olduğumuz unutulmamalıdır. Ya KKTC bu kritik süreçte var olmasaydı? Ya 1968 yılından beri süregelen Kıbrıs görüşmelerinde başlangıçtan beri Denktaş’ın savunmuş olduğu târihî ve hukûkî gerçekler olmasaydı… Bugün Kıbrıs elimizden kayıp gitmiş olurdu. 

Çetinoğlu: Londra ve Zürih Anlaşmalarının Kıbrıs’ın varlığının korumasına etkilerini yorumlar mısınız?

Çilingir: Her iki anlaşmada gerek Türkiye, gerekse Ada Türkleri için Ada’da varoluş sebeplerini ortaya koyan milletlerarası camianın kabul ettiği, bugün de geçerliliği devam eden anlaşmalardır. Her iki anlaşmanın imzalanmasında büyük emeği olan dönemin Türkiye Hükümetine özellikle Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya minnet borçluyuz. Bakınız târihî gerçekleri biz unutsak da târihe yazılı gerçekler o süreci hiç unutmaz. Günümüzde Ada’da yaşananlara bakıldığında Denktaş’ın yaptıkları, bâzı çevrelerce tenkit edilebilmekte, ‘şu şöyle olmasaydı da…’ denebilmektedir. Ama yıllar geçtikten sonra tıpkı Menderes ve Zorlu örneğinde olduğu gibi târih sayfaları bütün gerçekliği ile yine karşımıza çıkacaktır. Bunu şu sebeple söyledim. Evet, Ada’da büyük bir mücâdele verilmiştir. Zaferler kazanılmış, yeni bir Türk devleti de kurulmuştur. Ama unutulmasın ki, 1959-1960 Londra ve Zürih Antlaşmalarında kazanılan başarı olmasaydı, Ada’da yaşayan Kıbrıs Türklerinin bu günleri görmesi de mümkün olmayacaktı. İşte Denktaş’ın Kıbrıs Türk’ü için verdiği mücâdeleye bu çerçeveden bakmak gerekir.

(DEVAM EDECEK)

RAUF DENKTAŞ’IN ARDINDAN

Rauf Denktaş kişiliği, prensipleri ve mücâdelesiyle bütün Türk dünyasını, hatta bazı İslam ülkelerindeki insanları da etkilemiş gerçek bir karizmatik liderdi.

Rauf Denktaş bir kahramandır. İçinden çıktığı Kıbrıs Türk toplumu için genç yaşından itibaren her şeyi göze alarak çok büyük fedakârlık göstermiş ve Kıbrıs Türklerinin adada var olmalarını, kalıcı olmalarını sağlayan Türk Mukavemet Teşkilatı gibi kahramanca işlerin hem başlatıcısı hem de yürütücüsü olmuştur.

Rauf Denktaş milliyetçilik şuuruna sâhip, ileri görüşlü ve millî konularda tâviz vermeyecek kadar kararlı ve teşkilatçı bir liderdir. Elbette ondan önce de onunla birlikte de Kıbrıs Türkünün mücâdelesini devam ettiren liderleri olmuştur. Rauf Denktaş ve mücâdele arkadaşlarının bu kararlı ve ısrarcı tutumları bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ni ortaya çıkarmıştır. Unutmamak lâzımdır ki, Kıbrıs adasında Türkler 1878 yılından itibaren sıkıntılar çekmeye başlamışlardır. Adanın hemen hemen her yerine dağılmış olan Kıbrıs Türkleri 1950’li yıllarda başlayan ENOSİS olayları ile adada çok zor durumlarda yaşamışlar dağınık ve az sayıda bulunmaları sebebiyle fanatik Rumların saldırı ve katliamına mâruz kalmışlardır. Rauf Denktaş ve arkadaşlarının kararlı ve istikrarlı mücâdeleleri sonucu Türkler adanın kuzeyine tedrici ve sistemli olarak göç ettirilmiş ve 1974 Barış Harekâtı sonrası da adanın kuzeyinde toplanmıştır. Ada Türkleri küçük bir cemaat olarak görülürken, önce Türk toplumuna sonra da Türk devletine geçmeyi başarmış ve bu sâyede Rum saldırı ve katliamlarından, hatta soykırımdan kurtulmuşlardır.

Rauf Denktaş’ın genç yaşlardan itibaren Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Türklüğü için verdiği mücâdele başta Türkiye olmak üzere bütün Türk illerinde olumlu yankı bulmuş; Rauf Denktaş insanımız tarafından benimsenmiş, sevilmiş ve mücâdelesine sonuna kadar destek olunmuştur. Böylece de Rauf Denktaş sadece Kıbrıs Türklerinin değil, dünya Türklüğünün önemli bir lideri olarak ortaya çıkmıştır.

Her fırsatta Kıbrıs Türk Türklerine, devletine sâhip çıkması için çağrıda bulunan Rauf Denktaş, ‘Devletsiz kalmak her şeyiyle âciz kalmak, başkasına muhtaç olmak demektir. Devletsiz yaşayan insanlar olabilir. Ama devletsiz yaşayan millet yoktur. Kıbrıs Türkleri, Türk milletinin ayrılmaz, kopmaz bir parçasıdır’ demiş ve ‘Mücâdelenin yeni nesle anlatılması herkesin vatan borcudur’ diyerek genç kuşakların tâkip edeceği yolu da net bir şekilde göstermiştir.

Kıbrıs Türklerinin, geçmişte yaşananların bir daha olmaması için dik durması, Türklüğüyle gurur duyarak, Atatürk ilkelerinden tâviz vermemesi ve mutlaka tam bağımsızlığına sâhip çıkması gerektiğini sürekli vurgulayan Denktaş, ‘Devlet demek hürriyet demektir, dimdik ayakta durup, kimsenin boyunduruğu altına girmemek demektir. Bağımsızlığınızdan asla vazgeçmeyin’ diyerek, Türk’ün bağımlı yaşayamayacağını ve her zaman müzâkere masasına bu şuurla oturulması gerektiğini her vesile ile açıklamıştır. Denktaş, KKTC Devleti’nin bir evlat gibi olduğunu, bu evladı mutlaka yaşatmak gerektiğini, ona zarar vermeye çalışan herkese ‘Dur’ demenin bütün Türklerin görevi olduğunu vurgulamıştır.

Kimse bizi bu yurttan, vatandan mahrum edemez. Arkamızda Anavatan var’ diyen Denktaş, Kıbrıs Türklerinin           

Anavatan Türkiye’ye güvenmesini istemiştir. ‘Anavatana gelecek her zarar, bize de zarar verecektir’ ifâdesini çok sık kullanmıştır.

(DEVAMI ÜÇÜNCÜ BÖLÜMLE BİRLİKTE VERİLECEKTİR)