Osmanlı Devleti döneminde yabancı elçiler nasıl karşılanırdı, “elçiye zevval olmaz mıydı” soranlara verilecek cevap çok şatafatlı karşılanır, ağırlanır; asla zarar görmezlerdi.Yabancı elçilerin Osmanlı topraklarına girdikleri andan itibaren tüm giderleri Osmanlı imparatorluğu tarafından karşılanmaktaydı. Bunun dünyada hiçbir örneği yoktur. (Türkmisafirperverliği söylemi buradan gelmektedir esasen.) daha sonra yasakçı adı verilen iki yeniçeri, elçilere her yerde eşlik etmekle görevlendirilirdi. Elçilerin direkt Padişah’la görüşmeleri mümkün değildi. İlk olarak reisülküttap ile görüşür; isteklerini ve mesajlarını ona belirtirlerdi.

Reisülküttap(Dış İşleri Bakanı), elçilerin belirttikleri hususları önemli bulursa konuyu Divan’a taşırdı. Bazen ise elçilerin görüşme isteği Divan-u hümayun’a bile gelmeden elçiler ülkelerine geri gönderilirlerdi. Eğer Divan-u hümâyun'dan olumlu sonuç çıkarsa bu sefer de Vezir-i azâmSadrazam) karşılardı elçileri. Elçiler önce Tophane İskelesi’ne götürülür, burada merasim taburu onları selamlar, kendilerine çeşitli ikramlarda bulunulur idi.

Daha sonra elçiler, Divan-u hümâyun'a, Vezir-i azâm’ınhuzuruna getirilirlerdi. Burada Sadrazam’ın eteğini öptükten sonra eğer elçi Gayr-i Müslim ise bir iskemleye; Müslümanise sedir veya yastığa oturur idi. Burada meramını tekrar anlatan elçi, daha sonra Padişah tarafından huzura kabul edileceği günü beklemek üzere misafir edildiği yere geri gönderilirdi. Osmanlı Padişahları genellikle yabancı elçileri ulufe dağıtım günlerinde huzura kabul ederlerdi ki böylece elçiler o ihtişamlı ortamdan çokça etkilenirlerdi.

Padişah tarafından huzura kabul günü geldiğinde elçiler önce bir hamama götürülüp yıkanır daha sonra yeni ve uygun kıyafetler giyerlerdi. Ardından “Orta Kapı‘ya” kadar at üzerinde gelip buradan sonrasını yürüyerek devam ederlerdi. Avludaki binlerce yeniçerinin çıt dahi çıkarmadan nizamî şekilde beklemeleri çoğu yabancı elçinin hatıratlarında ve mektuplarında en çok etkilendikleri vaziyet olarak görülmüştür. Ulufe törenini izleyen ve yemek yiyen elçi daha sonra hilat giydirilir ve Padişahın huzuruna çıkarılırdı.

Burada da şöyle bir nokta var eğer elçi Gayr-i Müslim ise yeri; Müslüman ise Padişah’ın eteğini öper idi. Elçilerin Osmanlı Padişahı’nın yüzüne bakarak konuşmaları kesinlikle yasak idi. Elçi yere bakarak konuşur, söyledikleri tercüman tarafından Sadrazam’a iletilir, Sadrazam da padişaha söyler idi.

Ardından Padişah: " Destuuur " diye bağırır ve iki kapıcıbaşı elçinin kafasını yere eğerek ona tekrar yeri öptürür ve geri geri çıkarırlardı kafasını aşağıya eğerek. KöprülüzadeFazıl Ahmet Paşa döneminde bir Rus Elçi, Padişahın huzuruna yeri öpmek istemeyince dayak yiyerek zindana atılmıştır.

Yine II. Bayezit döneminde Moskova Prensliği Elçisi Plechtcheef, Sadrazam’la değil Padişah’la görüşeceğini söyleyip askerlerin arasından fırlayıp koşmaya başlayınca yakalanıp iyice dövülmüş, bir hafta zindanda bekletildikten sonra ülkesine gönderilmiştir. Moskova Prensliği affedilmek için Padişah’a çeşitli hediyeler göndermiştir daha sonra Köprülü Mehmet Paşa da Fransız elçiyi ve oğlunu Venedikiçin casusluk yaptıkları gerekçesiyle zindana artırmış, falaka cezası verdirmiştir. Fransız Kralı’na çok sert bir mektup gönderilmiş; kral, Osmanlı Padişahı’ndan özür dilemiş ve elçilerin cezalandırılacağını belirtmiştir.

Son olarak: Osmanlı Devleti, diğer devletlerin yaptıkları gibi; elçilere zarar vermemiş, tam tersine iyi bakmış ağırlamış ve harçlıklarını vermiş, ülkeyi terk ettikleri gün hem ülkenin hükümdarına hem de elçiyi hediyelere boğmuştur. Ama haddini bilmeyen elçilere de gereken cevap verilmiştir.