Acımız büyük, çünkü bir günde onlarca şehit, onlarca yaralı verdik. Öfkemiz büyük, çünkü hak ve hürriyetler tanımak için en iyi niyetli çabalarımız, nankörlükle karşılandı. Endişemiz büyük, çünkü yükselen kinin iç savaşa yol açma ihtimali çok arttı… Siyaseten iktidara yakın olanlarda da muhalefete yakın olanlarda da aynı intizar: Terörün kökünün kazınması. Evet, Kuzey Irak’a başlatılan askerî harekât ve hassas bölgelerde alınan polisiye tedbirler, teröriste hiçbir taviz vermeden sürdürülmelidir. Ta ki kesin sonuç alınıncaya kadar. O sonuç da en kısa sürede alınmalıdır. Esasen bölücü ideolojinin başlangıcından beri, yani “PKK”nın selefi olan 1970’li yıllardaki “Doğu Kültür Ocakları”ının kuruluşundan beri pazarlıksız ve amansız bir savaş gerekiyordu. Yapılmadı. * * * Sadece son günlerde artan saldırılar değil, “Devlet’in PKK ile görüşmesi”nin, örgüt tarafından kamuoyuna duyurulması bile pazarlığın anlamsız olduğunu gösterdi. Faturayı ister Devlet’e ister gelmiş-geçmiş siyasî iktidarlara kesin, fark etmez; o görüşmeler, Türkiye adına küçültücü oldu. Üstelik o katliam örgütünün suçu hukuken sabitleşmiş, hüküm giymiş elebaşından, Devlet’i temsil edenler tarafından “Sayın Öcalan” diye bahsedilmesi, bunca şehide, bunca masum kurbana rağmen olacak şey değildi. Ortada PKK’nın merak edilecek bir fikri de yoktu. Fikirleri zaten biliniyordu: Ayrılıp “Bağımsız Kürdistan”ı kurmak. O talebin pazarlık yapılacak bir yönü olmadığına göre görüşmelere gerek de yoktu. Bugüne kadar yapılan ihtilallerde tevkif edilen hiçbir devlet büyüğü, onların elebaşıları gibi muteber tutulmamış, dışarıyla irtibat imkânına sahip olmamıştır. * * * Bu mesele, Devlet’in şu biriminin, bu biriminin görev alanında kalmaktan çoktan çıkmıştır. Bu mesele, beri tarafın milliyetçilerinin, öte tarafın milliyetçilerinin meselesi olmaktan da çoktan çıkmıştır. Bu, kapalı kapılar ardında bazı odaklar tarafından iktidara ve demokratikleşmeye komplo kurmak için de iktidar tarafından “çok gizli” görüşmelerle PKK’dan demokratikleşmeye destek almak için de kullanılacak bir mesele de değildir. Bugüne kadar “Devlet sırrı” diye adeta kutsallaştırılan her şey, sonunda devletin de milletin de başını derde soktu. Bu kadar tecrübe yeter. Artık bu meseleyi, milletin tamamının bilgisi dâhilinde, Devlet’in bütün organlarını seferber ederek acilen çözmek gerekiyor. Aksi halde inisiyatifi halk alır ki, asıl facia da o olur. Sosyal psikolojiye çok az vakıf olanlar bile bilir ki, kitleler yapmak için değil yıkmak için sokağa dökülür. BDP-PKK-KCK da muhtemelen zaten onu istiyorlar. * * * Kürtçü hareketin asıl maksadı, demokratik hak ve hürriyetler değildir. Tam tersine, onları en çok korkutan şey, ülkeyi daha da demokratikleştirme çalışmaları oldu. Çünkü o çalışmalar, dünya kamuoyu önünde “hak ve özgürlük savaşçıları” görünümlü meşruiyet kazanma ümitlerinin sonu demekti. Öyle olmasaydı, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde saldırılarını artırmazlardı. Onlar, halkımız arasında bir çatışma çıkarıp, problemin hak ve hürriyetlerde değil, birlikte yaşayamamakta olduğunu telkin etmek istiyorlar. O halde etkili mücadelenin en önemli iki temeli, askerî ve polisiye operasyonları ve demokratikleşmeyi, kesintiye uğratmadan tam kararlılıkla sürdürmektir. Operasyonlar, teröristi caydırmak için değil, yok etmek için yapılmalıdır. Demokratikleşme de onlar için değil, milletimiz istediği için yapılmalıdır.