O; bir kahraman, bir komutan, bir devlet kurucusu, bir istiklal sevdalısı, millet sevdalısı, bir önder, bir devlet kurucusu; işte O’nun dünya kamuoyu, tarafından hala hayranlıkla izlenen başarısının hikâyesi:

“7 yaşındayken, babasını kaybetti ve yetim kaldı. Oradan oraya sürüklendi durdu!  

8 yaşında, okuldan alındı ve köyde yaşadı. Zamanının büyük bir bölümünü tarlalarda geçirdi! 

10 yaşında yeni okulundaki hocasından dayak yedi, ailesi onu tekrar okuldan aldı! 

17 yaşında, hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı! 

24 yaşında, tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı! 

25 yaşında, 50 derece sıcaklığın yaşandığı Suriye’ye sürgüne gönderildi. Ama o, yine de, bıkmadı, usanmadı “Vatan ve Hürriyet” dedi! 

27 yaşında, kendisinden bir yaş büyük meslektaşı, kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, “O” bu durumu hiç mi hiç önemsemedi!

28 yaşında, doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, O kalabalık arasında tek başına olanları sessizce izledi! 

30 yaşında, amiri O’nu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı Aylarca boşta kaldı!

30 yaşında, kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçmişti!

31 yaşında, savaş anında gözünden yaralandı; ama savaşa devam etti!

32 Yaşında, vatanı için savaşmak istediği halde, O’nun kahraman olmasından korkanlar çareyi, onu yurt dışında pasif göreve göndermekte gördüler!  

37 yaşında, böbrek rahatsızlığı nedeniyle, Viyana’da 2 ay yalnız ve kimsesiz bir halde hasta, yattı! 

37 Yaşında, komutan olarak atadılar. Vatanın işgal edilmesine, karşı çıkınca, atandığı ordusunu da dağıttılar!

38 Yaşında, vatanı işgale uğrayınca, arkasına bakmadan İstanbul’dan Anadolu yollarına düştü Büyük tehlikelere rağmen; Samsun’a, Amasya’ya, Erzurum’a, Sivas’a gitti!

38 yaşında, Harbiye Nazırı tarafından görevinden alındı! 

38 yaşında, vatanın kurtuluşu için yapılacak toplantı da giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından ödünç bir elbise aldı.  …Ve de cebinde sadece 80 lira parası kalmıştı! 

38 yaşında, tutuklama kararı çıkarıldı! 

38 yaşında, en yakın beş arkadaşından üçü, O’nun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı! 

38 yaşında, idam cezasına çarptırıldı!

40 yaşında, savaş meydanında attan düşüp kaburgaları kırıldı; ama yine de savaşı sedyede yönetti! 

SONRA,  NE Mİ OLDU?

Türk Milleti’nin; Sarı Paşası oldu, Gazi Paşası oldu.  …ve 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu!  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK oldu.

Şimdi düşünün bakalım; sizin başarılı olmanızı engelleyen; ama Mustafa Kemal’in karşısına çıkmamış başka bir engel mi var? Öyleyse, başarınızın önündeki engel ne? 

Paranız mı yok? O’nun da yoktu!

Sağlığınız mı bozuk? O’nun da bozuktu!

Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? O’nun da vardı! 

Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu?  O’nun da başına gelmişti!

Aileniz iyi durumda değil mi? O’nun da iyi değildi!

Çalıştığınız halde hakkınızı mı yeniyor? O’nun da hakkını yemişlerdi!

Sizden daha beceriksiz insanlar, sizden daha hızlı yükselip size emirler mi veriyor? O’na da yapmışlardı!

…Dahası hakkınızda idam fermanı mı çıktı ki başarılı olamıyorsunuz? ( Hoş ülkemizde zaten idam kanunu yok…) O’nun başına bu da gelmişti!”(Her Şey Seninle Başlar; Mümin Sekman-Alfa Yayınları) 

Sevgili gençler umutsuzluğa ve ümitsizliğe düşmeyiniz!

Neden onu örnek almıyorsunuz!

Unutmayınız ki; kişisel kurtuluş savaşı, toplumsal kurtuluşu da getirir.

Görüldüğü gibi; Mustafa Kemal, kişisel kurtuluş savaşı ile ülkeyi kurtarma savaşını birlikte götürmeyi başarmıştı. 

Öyle ki o günlerde; para bulunmuyordu, silah yoktu,  düşman çoktu ve  devletin gücü yoktu!….

Ve sonunda; milletinin desteği ile parayı buldu, silahı aldı, düşmanı yendi, devleti kurdu! 

Adına da; Türkiye Cumhuriyeti, dedi!

Kısacası; “O’nun başarısı, milletin başarısı oldu!” Ne mutlu 19 Mayıs 1919’da kurtuluşu başlatan ve bize bu güzel vatanı bırakanlara!