Günümüz insan ve eğitim probemlerini anlamak bakımından  felsefesiyle,  diliyle karşı duruşun bir simgesi olarak yaşayan  ve 19. yüzyılın en etkili filozoflarından biri olan  Friedrich (Wilhelm)  Nietzsche’nin  insan ve eğitim görüşleri kısaca ele alalım. Nietzsche’nin özgün yanı, batı uygarlığının temel problemlerini köktenci bir kuşkuyla ele alışıdır ve onun çağıyla hesaplaşması yaşadığı kıta Avrupa’sının kültürüyle hesaplaşması olarak karşımıza çıkmaktadır. Nietzsche, bir karşı çıkışı ifade eder. Karşı çıktığı şeyler  yaşadığı dünyanın gidişatıdır. Öznelliğe, yerleşik kültüre ve değer yargıları temelinde değerlendirme biçimlerine karşı çıkmaktadır  Nietzsche. Çünkü “realite”ye ve “doğruluğa” subjektif değer yargıları açısından bakılması “iyidir” ya da “kötüdür” biçiminde değerlendirmelere yol açmaktadır. Oysa  realite, doğruluk,  yaşam ve olup biten her şey  “yerleşik değerler”in dışında olan şeylerdir. Bu bakımdan, insan realiteyi bir yerleşik kültürün etkisiyle değerlendirmez. İnsanın doğru değerlendirme yapabilmesi, kendisi için onun anlamını kavramaklar mümkündür.

Nietzsche,  insanları  realiteye  yaklaşımlarına göre üç ana tipte toplamaktadır. Bunlara kısaca değinelim. Nietzsche’nin sürü insan dediği birinci tip insan, kendi gözleriyle göremediği realiteyi yerleşik kültüre göre değerlendiren insandır. Olup biteni anlamaya çalışmaktan çok yargılamayı tercih eder. İkinci tip insan, özgür insandır. Özgür insan içinde yetiştiği ve yaşadığı sürüden ayrışmış, kendi yolunu arayan,  olup bitene eleştirel bir gözle bakan,  insanla ilgili şeyleri kendi gözleriyle görmek ve değerlendirmek isteyen insandır. Üçüncü tip insan dediği üstinsan (trajik insan) ise kendi kendisi olan insandır. Kendi gözü, kendi yolu, kendi zevki, kendi değerlendirmeleri, kendi düşünceleri ve kendi eseri olan insandır. Üstinsan, insan eylemlerini ve bir durumu bir şeyin etkisinde kalmadan değerlendirebilen, dolayısıyla realiteyi olduğu gibi görebilen, kavrayabilen insandır. 

Nietzsche’de özgür insan, sürü insanı ile üstinsanı arasında yer alır. Nietzsche’nin amacı insanı ayakta tutan, ona değerini kazandıran ve tarihe yön veren  üstinsanların ortaya çıkışının tesadüfün elinden alınarak yeryüzünün amacı olarak ortaya koymaktır. Satır aralarında üstinsanların  varlıksal nedenlerini eğitim ve sanatla ilişkilendirmektedir Nietzsche.  Nietzsche’ye göre “Yunan Tragedyası”nın  temelinde, iki farklı karakteri temsil eden iki tanrının  varlığına vardır.  Bulardan biri değişimlerin tanrısı olan Dionysostur.  Dionysos  taşkınlığı, çoşmayı   ifade eden bir  içgüdü olurken, bu taşkın iç güdülerin yanında güzel biçimleri yoğurmada temel olan diğer bir içgüdü vardır ki, bu da denge ve ölçüye dayanarak insanları taşkınlıktan kurtarır. Bireyi kendi sınırları içerisinde tutar. Bu karakteri de Nietzsche, ölçü ve denge tanrısı olan Apollon’un adıyla özdeşleştirir.  İşte Antik Yunan’da, “Tragedya Sanatı” bu iki içgüdünün bağdaşması sonucunda insanın özgür ve özerk  özneler  olmasına olanak sağlamıştır. 

“İnsana nasıl üstinsan (trajik insan) kişiliği kazandırılır?” Nietzsche’nin “üstinsan” kavramının arkasında  Dionysosçu ve seçkinci bireyciliği görülmektedir. Trajik insan ya da üstinsan diye adlandırılan insan tipi insanlığın en yüksek örneğidir. Nietzsche Tragedyanın Doğuşu adlı kitabında Dionysos ile Apollon ikilisinin insanın doğasındaki işlevi açısından vurgulanan önemi, aynen eğitim koşullarının ne olduğu, eğitimin varlıksal olarak ne ve nasıl olduğu üzerine bir fikir veriyor bize: “Her varlığın temeli durumunda olan, evrenin bu Dionysosca tabanından, insan bireyinden yola çıkarak bilincin içine girebilir, işte o zaman bu Apollonca açıklama gücü karşısında yeniden yenilgiye uğranılabilir”.Dionysosça olan öğe insanın isteyen doğasıdır, eğitimin gerisindeki, önceki varlık temelidir. Fakat Dionysosça temel, insanın bireyselleşmesini, kendini tanımasını engeller, o doğa bütününün ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanın bireyselleşmek, kendini ve dünyayı tanımak, bilgi, görgü sahibi olmak için   bilgiye, eğitime, Apollonca olana gereksinimi vardır. Apollonca eğitimin Dianysosça özü yok etmemesine özen göstermek eğitimin en önemli, en problemli konusudur. Dionysosçu ve Apolloncu karekterin sentezi ile trajik insan hem eğitimli hem kişilikli bir birey olur çıkar. Böylece, insanın hem bilgi kazanması hem de kişilik kazanması için bu iki karakterin birlikteliği şarttır.

Sanat, Apollonca ve  Dionysosça olmak üzere iki boyutta gelişerek, insanın yaratıcılığını geliştirdiği gibi,  insana doğru değerlendirme ve değer yaratabilme olanağı kazandırmaktadır. Bu iki eğilimin yolları ayrı olmasına rağmen birbirini tamamlar. Eğitimin amacı,  çoşkulu yüreğe  sahip olan, aynı zamanda  sorgulayan, düşünebilen, eleştiren ve pratik yaşamda dengeli davranabilen insanı yetiştirmek olmalıdır. Fakat eğitimde sadece bilgiye ağırlık verilerek böyle bir insanın yetiştirilmesi olanaksız görünmektedir. Nietzsche, “Bilme ihtiyacı duymadan, bilgi açlığı duymadan eğitim sırasında kilo kilo bilgiyle doldurulan  modern insanda sindirme gücü ve yoğrulabilirlik yoktur. Sonunda modern insan, masaldaki gibi, arada sırada düzenli olarak bedeninde boğuk bir ses çıkaran bir sürü sindirilemeyen bilgi taşlarını kendisiyle birlikte dolaştırır.” sözüyle  eğitimde “ansiklopedik bilgi” yüklemenin gereksizliğine işaret etmektedir. Nietzsche’ye göre salt bilgi  depolamakla uğraşan, ezberci bir eğitim kültürel bir çöküntünün işaretidir. Özgür insanı yaratacak olan kültürel zemin yüksek bir kültür ve geleneği gerektirir. Kendi farkını, kendini özgünlüğünde yaratma gücünü ve cesaretini taşıyan özerk özneler yaratabilmek için, “Yunan Tragedya” geleneğinde kişinin kendi bireyselleşmesini bulabilmesi gibi, kişiye kendi bireyselliğini bulduracak açıklık, karmaşa ve zenginlikte bir gelenek sunmak gerekir. Eski Yunan’da   sanat, bireyin güçlü yanını göstermek, yeteneklerini geliştirmek ve kişilik eğitimi amacını taşır.  İnsanın  doğru, güçlü ve özgür bir karakter sahibi olması bakımından sanat genel olarak  bilimle ve ahlâkla sıkı bağlantı içindedir.  Bu yanıyla sanat ve  eğitiminin yaratıcı düşünmenin gelişmesinde önemli bir rol üstlenerek  doğru  ve hakikate  ulaşmada önemli bir adım olduğu düşünülmektedir.

Günümüzde yapılan araştırmalara  bakıldığında, sanatın  insanın biliş ve duyuş alanını besleyerek eğitim süreçlerinde iki boyutta etkili olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede sanat, bir yandan insanın zihinsel yetilerinin sınırlarını genişletirken, diğer yandan çevresini duyuşsal deneyimleriyle etkili şekilde “tanımasının” itici gücünü oluşturmaktadır. Sanatın duyuşsal ve zihinsel uyanıklık yaratarak algılamanın kanallarını açtığını vurgulamaktadır. Buradan hareketle, öğrencilerin olup bitenleri kavramsal düşünmenin sınırlayıcı ve indirgeyici çerçevesinin ötesine geçerek imgesel düşünmenin olanaklarıyla öğrenebilmeleri için öğrenme süreçlerinde estetik süreçler kritik bir önem taşımaktadır. 

Eğitim dünyanın ve özellikle de ülkemizin en önemli  sorun alanlarından biri. Nietzsche’nin  insana ve eğitime ilişkin görüşleri günümüze ışık tutabilecek nitelikte görünüyor.