33. Yaz Olimpiyat Oyunları, tüm ezberleri bozan, alışılmışın dışında güzellikte açılışıyla tam anlamıyla bir görsel şölendi.

100 yıl sonra, yeniden Olimpiyat düzenleyen Fransa, geleneksel stadyum açılışı yerine, ülke kafilelerini Sen nehri üzerinden teknelerle geçirerek, müzik ve animasyonlarla zenginleştirilmiş bir açılışa imza attı.

Fransa ve Paris’in simgelerinden biri olan Sen nehri kenarında 300 bini aşkın insan, 204 ülkeden 10 bin 500 sporcuyu izleme şansı buldu.

Türkiye de bu güzelliğin bir parçası olarak gittiği Fransa’da, 102 sporcuyla madalya mücadelesi veriyor.

Olimpiyattan bahsedince, şöyle biraz geriye gitmek ve hafızamda kalan geçmiş olimpiyat oyunları geldi aklıma. Orta yaş ve üzeri sporseverler daha iyi bilirler, eskiden olimpiyat oyunlarının hemen her branşını, çoğu zaman uykumuzdan bile fedakârlık yaparak gecenin ilerleyen saatlerine kadar izler, ertesi sabah yarı uykulu, yarı uykusuz işimize giderdik.

Nadia Comaneci’yle jimnastiğe, Mark Spitz ve Michael Phelps’le yüzmeye, Carl Lewis ve Sergei Bubka’yla atletizme ve tabi ki gururlarımız Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu’yla haltere gönül veren büyük kitleler oluşmuştu değil mi?

Bir de günümüze dönelim; 2024 Paris Yaz Olimpiyatlarının o sıra dışı, açılışı da dahil, izleyenlerin sayısının çok fazla olduğunu düşünen var mı acaba?

Reytinglere özellikle baktım. Olimpiyatların açılışı maalesef ilk on sırada yok.

Aynı saatlerde, kulüplerimizden herhangi birinin, bırakın Avrupa mücadelesini, sıradan bir rakiple özel bir maçı olsaydı, ilk sıralarda yer almaz mıydı?

Buradan hareketle, sporun futboldan ibaret olduğunu düşünenlerin sayısının giderek arttığını ve amatör branşların seyredilme oranının giderek düştüğü sonucuna ulaşabiliyoruz.

Oysa, olimpiyat oyunları, sporun çeşitliliğini en iyi şekilde ortaya konduğu etkinliklerden başında gelir. Farklı branşlarda yarışan sporcular, sadece fiziksel yeteneklerini değil, aynı zamanda azim, disiplin ve sportmenlik gibi değerleri de sergilerler. Olimpiyat ruhu, dünya genelinde milyonlarca insana ilham verir ve sporu birleştirici bir güç olarak ön plana çıkarır. Ancak futbolun giderek artan baskınlığı, bu ruhun da yavaş yavaş kaybolmasına neden oluyor.

Buradan bu vesileyle tüm meslektaşlarıma da iki cümlem var. Tabi ki futbola sırtımızı çeviremeyiz. Böyle bir saflıkta bulunacak değilim. Ancak, futbolun hegemonyasına karşı durmak adına, ara ara da olsa diğer branşlara da gözümüzü kulağımızı çevirelim.

Yani kısacası, futbolun her şekilde egemen olduğu konusunda hemfikiriz. Burası kesin. Ancak, futbolla diğer branşlar arasındaki giderek açılan makasın daha da genişlememesi adına, en azından katkı sağlamamız gerekiyor diye düşünüyorum efendim.

Hoşçakalın…