Bu haftaki yazımı, bir gün önce mahkeme kararıyla beraat kararının çıktığı 3 Temmuz olayına, yani futbolda şike ve teşvik davasına programlamış, Cumartesi sabahı da klavyenin başına oturmuştum.
Tam da dört yılı aşkın bu süreçte yaşananları, bu olayın üzerinde döndüğü kişi ve kurumların içine düşürüldüğü mağduriyeti, kısacası ilk günden beri seslendirmeye çalıştığım hukuksuzluğu şöyle kısaca bir gözden geçirdiğim sırada, Ankara Tren Garı’nda patlayan bomba haberiyle adeta yıkıldım.
Evet, son dönemde ülkece yaşadığımız terör illetinde yeni bir acı, yeni bir kahroluştu televizyon ekranlarında izlediğim.
Her ne kadar yüreğim kanasa, beynim dursa da olay karşısında üzüntü ve acımı ifade edip, söyleyebileceklerim nedeniyle sıkıntı yaşamamak için, yutkunuyor, kaybettiğimiz insanlarımıza Allah’tan rahmet, yaralananlara da acil şifalar diliyor ve asli görevimize döneyim diyorum... Umarım bu son olur ve bir kez daha böyle acılar yaşamayız diye de ekliyorum.
Evet 3 Temmuz süreci, yani başta da belirttiğim gibi; şike, teşvik ve beraberinde örgüt kurma olayları, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, önceden beraat edenler dışında kalan 36 sanığın da beraatiyle noktalandı. Her ne kadar, olayda müdahil olmaları nedeniyle Trabzonspor, Bucaspor ve Türkiye Futbol Federasyonu için Yargıtay yolu açık olsa da, daha ortaya atıldığı ilk günden en son ana kadar, tam bir hukuk garabeti olan bu dava sona ermiştir.
Fenerbahçe ve Beşiktaş başta olmak üzere kulüplerimizi, özellikle Aziz Yıldırım, Serdal Adalı, Mecnun Odyakmaz gibi isimleri mağdur eden bu olay, aslında bundan sonra olacakların da başlangıcı gibi.
Bu hadise Fenerbahçe’yi üç, Beşiktaş’ı bir yıl Avrupa’nın dışında bıraktı. İnanılmaz maddi ve manevi zarara, prestij kaybına ve imaj erozyonuna uğrattı. Aziz Yıldırım ve diğer sanıklar hapis yattılar. Bu insanların özgürlüklerinden uzak kaldıkları sürelerin bir bedeli, bir karşılığı yok mu, olmayacak mı?
Sözü hiç uzatmadan söyleyeyim. Fenerbahçe ve Beşiktaş Türkiye Futbol Federasyonu ve UEFA’ya karşı dava açacak ve kelimenin tam karşılığı olarak, ‘çatır çatır’ maddi manevi tazminat alacaklar. Aziz Yıldırım ve tutuklanan diğer isimler de aynı şekilde davalar açıp, hukuk mücadelesi verecekler. Yani bir şekilde bu dosya daha çok uzun bir süre ve de farklı bir biçimde açık kalacak.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben bu olayın taraflarını yani Fenerbahçe Beşiktaş ve diğer olaya adı karışan kulüpleri, ya da Aziz Yıldırım ve tüm diğer isimleri ve karşılarındaki kurumları TFF ve UEFA’yı düşünmüyorum. Çünkü bu bir durum ve beraberinde gelişen olayları içinde barındıran bir süreçtir. Yani haklı olan, haksız olan karşısında kendini savunarak, gerçeklerin ortaya çıkması için bir mücadele verir. Bu son derece doğal bir durumdur.
Beni esas düşündüren, merakıma mucip olan konu; Anlayıp dinlemeden, daha ilk günden tarafgirlik dolu, kin ve nefret kokan açıklamalarda bulunan, o süreçte yaşanan bilgi kirliliğine karşın, sanki konunun ulemasıymış gibi fetvalar verenler ne yapacağı.
Daha yargı sürecindeyken, bırakın yargı sürecini, henüz ilk duruşma dahi görülmeden, bilerek kötü amaçlı bir biçimde basına çarpıtılmış kirli bilgi sızdırılarak oluşturulmaya çalışılan ortama ‘sazan gibi’ balıklama atlayıp ahkam kesenler hiç utanmayacaklar mı acaba?
Bence hiç utanmayacak, sanki o konuşmaları yapanlar, o ahkamları kesenler kendileri değilmiş gibi pişkin davranıp, şimdi de bu gelinen nokta üzerinden salyalarını akıtacaklardır.
... ... susuyorum.
Susmanın bazen atılan en canhıraş çığlıktan bile daha fazla ses getirdiğine inananlardanım. Tıpkı ülkemin genelinde yaşananlara olduğu gibi, bu noktada da susuyor ve yutkunmakla yetiniyorum...
Hoşçakalın...