İnsan yaşadığı kıtaya uzaktan baktığında sahip oldukları ile olmadıkları arasında bir kıyas yapabiliyor. Mesela bulunduğumuz ortamda gizlilik gerektiren durumlarda aramızda Türkçe konuşmamız; banka memurundan garsona, yöneticisinden tezgâhtara kadar pek çok kişinin merakını çekiyor.
Çok güzel bir aksanımız olduğunu, hangi dilde konuştuğumuzu sordular. Böylesi akıcı, ruha hitap eden bir lisanın varlığını dahi bilmediklerini belirtiyorlar. İnsanın kullanırken farkına varmadığı lisana değer verilmesi bize, ne kadar zengin olduğumuzu hatırlatıyor.
Mesela bir başka örnek de, NY’da kişi başına bir fare düşüyor olması. Neyse ki, İstanbul’un nüfusu ile orantılı değil fareleri. Bu bize ne kadar fakir olduğumuzu hatırlatıyor, aynı bu hikâyede olduğu gibi:
Zengin bir baba küçük oğlunu insanların ne kadar fakir olabileceğini göstermek için bir köye götürdü. Çok fakir bir aile, çiftliğinde baba ve oğlunu bir gün boyunca ağırladı. Yolculuktan dönerlerken baba oğluna sordu;
- İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?
- Evet! Gördüm baba
- Ne öğrendin peki? Anlat bakalım.
Oğlu cevap verdi;
- Bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu devam etti;
- Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için teşekkür ederim baba!