Yapılan araştırmalara göre ülkemizin en büyük sorunu işsizlikmiş. İnsanlar ya kendileri ya da bir yakınları nedeniyle işsizlikten yakınıyorlar. Sorduğunuzda verdikleri cevap, ‘İş olsunda, ne iş olursa yaparım. Ama yok’ diyorlar. Yaptığım televizyon programımda da benzer örneklerini izleyenleriniz olmuştur. Bu arada işverenlerle de görüştük onlarda ‘İş var ama işçi bulamıyorum’ diyorlar. Büyük bir çelişki görünüyor değil mi? O zaman inceleyelim. Benim hayat tecrübem ve bu konuyu yazmak için araştırırken, görüştüğüm uzmanlar olayların farklı yönlerine işaret etti.
İlk olarak ‘Ne iş Olursa Yaparım’  anlayışı çok yanlış. Bunu söyleyen otomatikman ben hiçbir işten anlamam da diyor. Çünkü mesleğim yok diyemiyor. Bir konudan çok iyi anlarım diyemiyor. Çünkü yetiştiriliş tarzımız böyle. Çocuklarımızı eğitirken onları hayata hazırlamak ve bir meslek sahibi yapmak yerine, onları hayatın ortasına getirip bırakıyoruz. Okullarımızda meslek eğitimi, meslek liseleri dışında verilmiyor. Soruna bu açıdan bakılınca konunun işsizlik değil, mesleksizlik olduğu ortaya çıkıyor. Meslek sahibi olmak çok değil, Özal zamanına kadar bir maharet olarak görülürmüş toplumda ve kimse mesleğinden utanıp, çekinmezmiş. Hatta ailelerin adları mesleklerine göre söylenirmiş. Bıçakçılar, yoğurtçular vb. O zamana kadar alın teriyle kazanmak önemli bir özellik olarak kabul edildiği için, şimdiki gibi değil, gerçekten sorarlarmış kız istemeye giden müstakbel damadın ailesine, ‘Oğlunuz ne iş yapar?’ diye. Eğer bir zanaat ve meslek sahibiyse gönül rahatlığı ile verirlermiş aileler kızlarını. Şimdi size komik gelecek ama o zamanların en gözde mesleklerinden biri de kasaplıkmış. ‘Bizim kızımızı ne avukatlar, doktorlar istedi de vermedik’ lafı da o zamandan kalma. Şimdi avukatla doktora bakan yok. Çünkü halleri ortada. Damat adayının en istenileni devlet memuru olanıymış. Dürüst olsun, az kazansın ama emekliliği ve iş garantisi olsun istenirmiş. Bugün olduğu için sigorta primlerine bile göz konulmamış çünkü o zamanlar.
Bu anlayış değişmiş ama bu anlayışın temel aldığı eğitim sistemi değişmediği için meslek sahibi yapmak yerine, liseyi bitirenleri o günlerde olduğu gibi devlet memuru olmak üzere yetiştirmeye yani kendisinden ne istenirse yapacak, okuma yazma, oturup kalkma bilecek birilerini yetiştirmeye devam etmişiz. Ama zamanla devlet küçülüp, memura ve çalışana ihtiyaç azalınca ortalığı mesleksiz ve memur bile olamayan milyonlarca işsiz doldurmuş.
İşveren haliyle işine yarayacak kişiyi arıyor. Memur gibi çalışacak birilerini değil. Çaycısı ve muhasebecisi zaten var. Yani memur gibi çalışacak birine ihtiyacı yok. İşini yapacak çalışana ihtiyacı var. O da yetiştirilmediği için yok. Bu konuda meslek kursları açıldı yakın zamanlarda ama onlarda büyük bir yığılma gerçekleştiren milyonlar yığınına yetmiyor. Bir de devletin politik amaçlarla da olsa dağıttığı yardımlar işin içine girince, Türk aile yapısı da devreye alındığında, işsizim diyen ne aç kalıyor ne açıkta. Zaten böyle sadaka kabul ederek yaşamaya alışmış biri neden gidip de meslek sahibi olsun ki? Rahatını asgari ücret için neden bozsun ki? 
Konu geniş sevgili okuyucularım, haftaya diğer etkenlere de değineceğim.
Saygılarımla.