Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918’de, Suriye ve Irak’ta Türk Orduları; Halep kuzeyi, Deyrüzor, Musul güneyi ile Kerkük kuzeyi hattında İngiliz orduları ile temas halinde idi.

Ateşkesten önce Alman General Limon Von Sanders, Suriye’de Yıldırım Orduları Grubu’nun, Ali İhsan Paşa da Irak’ta 6. Ordu’nun komutanları idiler. Ateşkesin hemen ardından Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı Adana’da teslim alan Mustafa Kemal Paşa; Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı ile 7. Ordu Komutanlığı Harbiye Nezareti tarafından lağvedildiğinden 10 Kasım gecesi İstanbul’a hareket etmişti.

Şimdi batıda, Nihat Paşa’nın komutasında 2. Ordu, doğuda da Ali İhsan Paşa’nın komutasında 6. Ordu İngilizlerle temas halinde idi.

Dünya habrine dört yıldır cephelerde, insan gücü yanında geniş topraklarını da kaybeden Osmanlı, çekildiği Anadolu’da güney cephesi dışında halen hiçbir yerde İtilfa Devletleri ile karşı karşıya değildi. Bilindiği gibi ateşkesten hemen sonra İtilaf Devletleri, Yıldırım hızı ile İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Trakya’da demiryollarını ve İstanbul şehrini, tek kurşun atmadan kontrol altına almışlar, güneyde de hem Suriye’de hem de Irak’ta Osmanlı birliklerinin derhal Torosların kuzeyine çekilmelerini talep etmişlerdi.

İstanbul’un emri ile iki ay içinde Suriye’deki birliklerimiz, Toroslara, Pozantı’ya kadar, Iraktakiler de Musul’dan sonra kuzeye doğru bölgeyi, yine tek kurşun atmadan, ağır kış şartları altında, büyük zorluklarla boşaltmışlardı.

Türk Ordusu’nun boşalttığı bu bölgede; İngilizler 1919’un ilk üç ayında Antep, Maraş, Birceik ve Urfa’yı, Fransızlar da 1918 yılı sonuna kadar Dörtyol’u, Adana’yı ve Tarsus’u işgal etmişlerdi.

Güney cephesinde Türk birlikleri karşısında biri Musul’da, diğeri Bağdat’ta iki İngiliz Tümeni ile Fırat Nehri’nun batısında ikisi Kilikya’da, ikisi de Suriye’de dört Fransız Tümeni ve ayrıca on bin kadar da silahlı Ermeni de bulunuyordu. Ve bu Ermenilerin bir kısmı, Fransız üniforması ile Fransız birlikleri içinde görev yapmakta idiler.

Değerli okurlarım, Türk Ordusu, ateşkes şartları icabı yeniden düzenlendiğinden, Güney cephesinde Diyarbakır’da 13., Sivas’ta 3., Konya’da da 12. Kolordular görevlendirilmişlerdi. Her kolordunun, toplam mevcutları 2.500 bile olmayan ikişer tümeni vardı.

Bunların yanında bölgede, Toroslar her türlü harekatı büyük ölçüde tahdit etmektedir. Düşük evsaflı yollar ve mevcut kaynaklarla ulaşım ve iletişim imkanları alabildiğine yetersizdir. Ayrıca ordunun elinden silah ve cephanesi alınmış, halk yorgun ve bitkin, yokluk ve yoksulluk içindeydi. Padişah ve hükümeti ise, geleceklerini koruma peşinde, korkak ve beceriksiz, azınlıklar da Osmanlı mirasından pay kapma peşindeydiler.

Güney Anadolu’da bölgenin etnik ve sosyal yapısını alabildiğine kullanan İngilizler, Fransızlar, hem Ermenileri hem de Kürtleri destekleseler de, İngilizlerin yanında ne Ermeni lejyonerleri, ne de kendi birlikleri içinde Ermeni asıllı askerleri vardı. Ayrıca Fransızlar gibi Ermenileri açıkça desteklemeyip, Türk halkını da incitmemeye özen gösteriyorlardı.

Bu nedenle bölgede Türklerle İngilzler arasında çatışma çıkmamış, bütün Osmanlı ülkesinde ateşkesten sonra ilk silahlı mücadele Dörtyol’da Fransızlarla yapılmış ve devam etmişti.

Nitekim ateşkesten iki hafta sonra İskenderun’a çıkan Fransızlar, 11 Aralık 1918’de 400 yerli Ermeni’den teşkil edilen bir birlikle Dörtyol kasabasını işgal etmişti.

Bu birlik, hemen Türk evlerini basıp soymuş, kasabanın jandarma ve memurlarını kasabadan çıkartmıştı. Civar köylerde de Türklere işkence ve kötü muamele ediyorlardı. Özerli Köyü halkı bu zulüm ve işkenceye karşı koyunca, iki Türk’ün süngülenerek şehadeti adeta bardağı taşırmıştı. Dörtyol’un güneyindeki Karakese köylüleri, köylerine de saldıran bu Ermeni askerlere ateşle karşılık vermişler, çıkan çatışmada onbeş Ermeni asker ölmüştü.

19 Aralık 1918’de yapılan bu çarpışma Türk Milletinin saldıran düşmana karşı ilk direnmesi, ilk karşı koyması idi.

Daha sonra Fransızların işledikleri cinayetlerin uyandırdığı kin ve nefret, halkı milli bir teşkilat kurup mücadeleye sevk etmiş ve Karakese Köyü’nden Kara Hasan’ın kurduğu müfreze, Ermenilerle ve Fransızlarla mücadeleye başlamıştı.

Mevcudu üçyüze kadar çıkan bu Kara Hasan Müfrezesi; 1919 yılı başında halk arasında teşkil edilen ilk Milli Mukavemet unsuruydu.

Değerli okurlarım, Adana ve İskenderun’da Fransızları işgal ettiği bölgelerde bu kanlı olaylar olurken, Toroslara çekilen Türk Ordusu’nun ardından 17 Aralık 1918’de Antep, bilahare de malumları Maraş, Birecik ve Urfa İngilizler tarafından işgal edilmişti. Bilahare İngilizler, 1919 yılı sonunda Fırat’ın doğusunu, aralarında yaptıkları anlaşma gereği Fransızlara devredecektir.

Değerli okurlarım, 1919 yılı başlarında Güney cephesinde bu mücadele devam ederken, Mustafa Kemal Paşa daha malumları İstanbul’da idi.

Yunan Ordusu da daha aylar sonra İzmir’e çıkacaktı.

İşgale karşı ilk kurşun Dörtyol’un Karakese Köyü’nde atılmış, ilk milli mukavemet unsuru, yani Kuvay-ı Milliye de yine Dörtyol’da kurulmuştu.

Yüzyıllardır düşmanın ayak bile basmadığı Güney cephesinde, işgallerle birlikte facialarla dolu kanlı bir dönem başlamıştı. Özellikle Fransızlar, işgal bölgelerinde her fırsatta Ermenilerin Türkler üzerinde hakimiyet kurmaları için her şeyi yapmışlar ancak muvaffak olamayacakları anlaşılınca Ankara ile ilk anlaşmayı da Fransızlar yapacaklardı.

İngilizlerden Antep, Maraş ve Urfa’yı Fransızların teslim almalarından sonra güneyde, bu cephede kahraman bölge halkının muhteşem direnişlerini bilahare sunacağım.

Selam ve saygılarımla.