AB ?Atatürk ilkeleri AB normları ile bağdaşmaz? diyeli ?milliyetçilik kaka? diyenler cesaretlendirilmiş oldu. ?Yurtta barış, dünyada barış? diyen ve ?millet tehlikede olmadıkça savaşı ?cinayet? addeden, ?milli misak? diyerek vatan topraklarını korumanın ötesinde sadece komşularıyla dostluk ve ittifak politikasını başarı ile yaşatmış olan Atatürk?ün ilkelerini ?normlarına aykırı bulan? AB?nin maksadını bilmeyen kalmamıştır herhalde. Atatürk ilkeleri emperyalizme karşıdır, tam egemenlikten ve tam bağımsızlıktan yanadır, ?Ne Mutlu Türküm Diyene? görüşü ile Türkiye?de yaşayanları bir bayrak altında birleştirmektedir, laiklik ilkesi ile devlet işlerini din işlerinden ayırmakta ve kişiyi kendi vicdanı ile başbaşa bırakmaktadır, milli eğitim sistemi ile Cumhuriyeti yaşatacak ?fikri hür? nesiller yetiştirmeyi öngörmektedir, ?Türk, çalış, övün, güven? diyerek ?yabancılar önünde başını dik tut, sen her şeye kadirsin, çalışırsan başarırsın? mesajını vermektedir. Kısacası bu ilkeler kendine güvenen, emperyalizmin yolunu kesen, güçlü, üniter bir Türk devletinin temelini ve omurgasını oluşturmaktadır. AB?nin hazmedemediği ve değiştirmek istediği işte budur! AB güçlü üniter bir Türkiye?yi hazmedemez. Bu nedenledir ki ?ucu açık, on beş yirmi yıllık yolculuk? sonunda Türkiye?yi ?özel şartlara? bağlamak olasılığını da açık tutmakta, bu da olmadı ?Türkiye?yi bizim limanlarımıza demirleyelim, büsbütün elden kaçırmayalım? düşüncesi ile hareket etmektedir. Konuya soğukkanlılıkla bakabilenler muhakkak AB?nin Türkiye?yi ?tam üye? yapmak niyetinde olmadığını anlamışlardır. ?Nüfusunuz nedeniyle (ve Avrupadaki işsizlik nedeniyle) size uzun bir süre ve belki de kalıcı olarak ?serbest dolaşım hakkı veremeyiz? şartının altında kimse başka bir mana aramamalıdır. AB ?idare edebileceği?, ?avucunun içinde tutabileceği? bir Türkiye istemektedir. Bu nedenledir ki üniter bir Türkiye?den yana değildir. Türkiye?nin önüne konmuş olan ve her fırsatta yeni taleplerle ?zenginleştirilen? üyelik şartlarına bakmak bu yargıya varmak için yeterlidir. Sayın Başbakan Erdoğan?ın son günlerde ?tek bayrak, tek dil, tek millet? gibi beyanatları karşısında AB?nin kaşlarını çatıp ?Başbakan da eski milliyetçi deyimleri kullanmaya başladı; bu kabul edilemez? konumuna gelmesi ?milliyetçilik kakadır? yaklaşımlarından vazgeçmeyeceklerini ve Atatürk ilkelerini silip süpürmek için Türkiye?nin AB üyeliği sürecini alabildiğince istismar edeceklerini açıkça göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye?nin ?ucu açık? AB yolculuğunda, ilgili makamların ?milli meselelere? milli gözle bakmaması gerekmektedir. Kıbrıs meselesinin milli bir mesele olduğunu söylememek gerekmektedir. Bu meseleyi ?Türk ulusunun çıkarları? açısından değerlendirmemek gerekmektedir. Kısacası ?Türkiye AB?ye giriş sürecini devam ettirmek istiyorsa masaya konucak konulara milli açıdan bakmamalıdır? çünkü milliyetçilik, ulusun çıkarlarını gözetmek ?AB normlarına aykırıdır?! Bu nedenledir ki Sn. Başbakan Erdoğan?ın Kıbrıs?tan ?taviz verilemeyecek milli bir mesele? olarak bahsetmesi AB tarafından anında ?uygun bulunmamıştır?. Bu nedenledir ki AB Papadopullos?un Annan Planını reddederek Kıbrıs?ın tümüne sahip çıkma eylemini araştırmak ihtiyacını duymamaktadır. Neden? Çünkü Papadopullos ?milli? kelimesini kullanmamakta, sadece Helenizmin haklı davasını savunduğunu söylemekte ve Kıbrıs?ın bağımsızlığına sahip çıkmakla yetinmekte, işgalden bahsetmekte, 1963-74 arası tek bir Türk?ün öldürülmediğini açıklayabilmekte ve ?zavallı mağdur? Rumların haklarını savunmaktadır! AB, Rum liderliğinin şöven bir milliyetçilik ve Nazi ırkçılığına denk bir ırkçılıkla Kıbrıs?tan 400 yıllık Türk varlığını kökünden yok etmek için gizlice silâhlanarak 43 yıldır bir milliyetçilik davasını sürdürdüğünü görmek istememektedir. AB, Kıbrıs?taki kavganın, Rumlar tarafından başlatılmış, iki etnik HALK/MİLLET arasında bir kavga olduğunu da kabul etmemekte ve meseleyi ?işgale uğramış bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetinin işgalden kaynaklanan haklı direnişi? olarak algılamaktadır. Böylelikle Papadopullos?un ?işgalden kurtulma? yalanı yutulup hazmedilebilmekte, fakat Türkiye?nin ve Kıbrıs Türklerinin 1960 Uluslararası Antlaşmalardan kaynaklanan hak ve hukuku kaale alınmamaktadır! Kıbrıs Türkleri?nin ?kurucu ortaklıktan? 1963?de silahla dışlandıkları, Rumun böylelikle yıkıp Türk haklarını gasbettiği Kıbrıs Cumhuriyetindeki eşitliklerinden kaynaklanan egemenlikteki ve bağımsızlıktaki hak ve statülerini korumak için verdikleri mücadele AB tarafından göz ardı edilmektedir. Herhalde bunun nedeni bizim bu mücadeleye ?milli mücadele? dediğimiz içindir. AB içinde Türk tarafına kırk yıldır yapılmakta olan haksızlığı, Rum-Yunan ikilisinin Bizans oyunlarını ve şantaja, yalana dayalı davranışlarını görecek ve bize hak verecek tek bir ülke kalmamışsa AB üyeliği ile uğraşmak, kendi boğazımıza idam ilmiğini kendi elimizle geçirmek anlamına gelecektir. Bu ipin, hakkımızı-hukukumuzu ve statümüzü koruyacağını sandığımız Garantör İngilterenin ipi olacağı da başka bir faciadır. Fransa?da Tunuslularla Cezayirliler hak talebinde ortalığı günlerce yıkıp yaktılar. ?Bunlara azınlık hakkı verilsin? dendiğinde Fransız makamlar kükredi: Fransa?da yaşayanlar Fransızdır. Azınlık yoktur. Bize azınlık grupları kabul ettirerek Fransa?yı bölemezsiniz ! İşte alkışlanacak (azınlıklara acısanız dahi) milli bir tutum! Ancak ayni Fransa, diğer AB üyeleri ile birlikte birleşmiş Türkiye?ye ?azınlık olmayanlara da azınlık hakkı tanı? diye bastırıyor. Türkiye?nin cevabı: Lozan Antlaşması ile azınlıklar belirlenmiştir, bunların dışında azınlık yoktur. Türkiye?de yaşayan herkes Türk?tür! Milli cevap bu fakat AB ?olmaz? diyor ve direniyor. ?Olmaz? çünkü bu ?milli bir davranıştır? ve AB ?milli davranışları kabul edemez?. Böylelikle Fransa için ?azınlık haklarının? Fransa?yı bölmek anlamına geldiğini ancak Türkiye?de bu hakların - hem de azınlık olmayanlara ? verilmesinin ?Türkiye?yi bölme? anlamına gelmeyeceğini bizim hazmetmemiz gerekiyor. ?Ucu açık? yolda daha neler göreceğiz? Bu güne kadar gördüğümüz aksaklıklar ve haksızlıklar karşısında bukadar umursamaz kalmanın karşılığı herhalde parmak ısırtacak kadar acı olacaktır. Milli davalara milli kararlılıkla sahip çıkılacağının mesajını vermek zamanı şimdidir. KKTC?nin varlığı ve gelecekteki bir anlaşmada da var olacağı, Kıbrıs kaybedilmeyecekse, milli davanın gereğidir. Bunu açıklamaktan çekinmeyelim. Kimseyi de KKTC olmaksızın varılacak bir anlaşmanın kalıcı olabileceği konusunda kandırmayalım. Kıbrıs?ta Megali İdea fırtınası bütün hızı ile devam etmektedir.