Mostar isimli medeniyet, kültür, aktüalite dergisinin tam 43 sayısı çıkmış, bense ancak inceleyebildim. Oysa hep merak ederdim. Aklıma geldikçe sorduğum bayilerde bulamazdım. Bulunduğu bayilerin önünden geçerken ise muhtemelen hatırlayıp sormamışımdır. Nihayet bir yakınım, Eylül 2008 sayısını elime tutuşturuverdi. Tıpkı işittiğim övgülerindeki gibi: Güzel bir baskı, sağlıklı analizler, verimli sentezler ve zengin bir muhteva. İsmini, Osmanlı yapımı köprüsüyle ünlü bir Balkan şehrinden alan bu dergi; geçmişi, bugünü ve geleceği bizim medeniyetimizin ışığında yorumlamaya çalışan az sayıdaki yayın organlarından biri. İlgilendiği coğrafî saha ise başta Türkiye olmak üzere, aynı medeniyeti paylaştığımız insanların yaşadığı alan. Yani en geniş manasıyla bizim vatanımız... * * * Derginin, hepsi de birbirinden değerli olan yazıları içinde biri röportaj, diğerleri çeviri olmak üzere üç yazı dikkatimi çekti. Bu üç yazı, Türk kültürünün kardeş kültürlerle etkileşmesini göstermek açısından birbirlerini tamamlıyorlar. Kendisiyle yapılan röportajda Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu, 1908 İhtilali Türklerin de Arapların da Balkanların da tarihidir, diyor. Ürdünlü Gazeteci Abdülhamit El-Mecali, diğer bütün doğu ülkelerinden önce modernizmi ve demokrasiyi seçen "Türkiye'nin Kimlik Arayışı"nı inceliyor. Suudi Arabistanlı yazar Abdullah El-Mutayri ise "Türk Dizileri Bize Ne Yaptı Böyle?" diye soruyor. El-Mutayri yazısında şöyle diyor: "... Araplar Osmanlı hükümranlığında geçen zamanda yaşanan uzun ve güzel geçmişi pek de hatırlamıyorlar. Aynı zamanda Türkler, doğru ya da yanlış, Arapların Birinci Dünya Savaşı'nda Türkleri yalnız bıraktığına, düşman İngiliz ve Fransız safında yer aldığına inanıyorlar. Türkiye, Büyük Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp Cumhuriyet kurulunca geçmişle iplerinin çoğunu kopardı. Sırtını Doğu'ya, yüzünü Batı'ya döndü." El-Mutayri, geçmişin muhasebesini yukarıdaki hüzün dolu cümlelerle yaptıktan sonra, Arap ülkelerinde izlenme rekorları kıran Türk film dizilerinin, tekrar bir araya gelmemizde etkili bir rol oynayacağına olan ümidini yansıtıyor. Bu ümidin sebebi ise yaptığı sosyolojik gözlemler: 1- Arap ve Türk kültürleri arasındaki "müşterek sayısız değerler", 2- Son dönem Arap edebiyatındaki romantizm yoksunluğuna karşılık, halkta romantizme duyulan ihtiyacı Türk dizilerinin karşılaması, 3- Türklerin Arapları hayran bırakan güzelliği, 4- Türk kadınlarının toplumsal hayatta söz sahibi, etkin ve yapıcı bir konumda olmasının, Türk erkeklerinin eşlerine kibar davranmasının Arap kadınlarını etkilemesi ve erkeklerine "Siz de böyle olun" demesi. El-Mutayri'nin anlattıklarından Arap ülkelerinde "efsanevi" Türk güzelliğinin çok meşhur olduğunu, hatta güzel Arap aileleri için "onlara muhakkak bir Türk kanı karışmıştır" dendiğini de öğreniyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz röportaj ve çevirilerin bize verdiği mesajlar ise Osmanlı sınırlarında yaşamış olan Müslüman halklarla birbirimizi geçmişte etkilediğimiz gibi, bugün de etkilemekte olduğumuzdur. Devlet yöneticileri ve bazı "aydınlar" kabul etseler de etmeseler de durum böyle... Çünkü aynı medeniyetin çocuklarıyız. * * * Dergiden seçtiğimiz bu üç yazıdaki konuşmacının ve yazarların değerlendirmelerinden başka da önemli yönler var tabi: Bilindiği gibi röportajlarda sorular çok önemlidir. Konuşmacının fikirlerinin okuyucuya tam aksettirilebilmesi için sorular, birer anahtar vazifesi görürler. Bu yüzden röportajı yapanın da konuşulan konu hakkında yeterince malumat ve sorgulama mantığına sahip olması gerekir. Şükrü Hanioğlu ile bahsettiğimiz röportajı yapan Ali Ayçıl'da bu meziyetler açıkça görülüyor. Yeni Osmanlılar dönemindeki kalem erbabı bazı aydınlar ile yüksek bürokrasi arasındaki kavganın, sınıf esaslı olup olmadığı; Batılılaşmanın, merkezi Osmanlı sisteminin tahkim edilmesi şeklinde düşünülüp düşünülmediği, İttihatçılığın, kurumsal bir devamlılıktan ziyade zihinsel bir devamlılık olarak görülüp görülmeyeceği doğrultusundaki sorular, bilgi birikimine dayalı ufuk açıcı sorulardır. Çevirilerde ise konuya hâkimiyetin yanı sıra her iki dile de hâkimiyet gerekir. Çevrilecek metnin okuyucu için önem taşıması, sadece dil değil, ilgili bilim alanının kavramlarının da bilinmesi ve yazının dönüştüğü dilde akıcı bir üslup kullanılabilmesi çok önemlidir. Yukarıda tanıttığımız çevirilerden Türk dizilerinin Arap toplumu üzerindeki tesirlerini inceleyen yazının çevirisini, Rümeysa Zeynep Uylaş; Türkiye'deki kimlik arayışlarını inceleyen yazının çevirisini ise N. Zehra Küçükağa yapmış. Bu her iki hanım da gerekli ustalığı gösterebilmiş, yazıları hiç de çeviri olduğunu hissettirmeyen akıcı ve sıcacık üsluplarıyla bize sunabilmişler. Zevkle okunabilen ve detaylı düşündürebilen bu çeviriler, hem fikir hem de edebiyat eseri hüviyetindeler. Kapağından son satırına kadar güzel bir başarı sergilemiş olan Mostar dergisinin bütün kadrosunu takdir etmemek mümkün değil. Bu dergiyi okuduktan sonra, onu okuyucularıma tanıtmasam, kendi medeniyetimize vefasızlık etmiş olurdum.