Finansal Kriz ve Küresel Çaylaklar
Prof. Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
ABD ve finansal alt bölgesinde yıllardır hazırlanmakta olan kriz, icraatını gerçekleştirirken Dünya Bankası Başkanı bir cevher yumurtladı: Gelişmekte olan ülkelerin 'daha kötü günlere' hazırlıklı olması gerekmekte ve IMF ile Dünya Bankası'yla olan temaslarını yoğunlaştırmalarına, yeni reçeteleri sadakatle uygulamalarına işaret etmekte.
Kapitalizmin krizi, ilk değildir. Bununla beraber, kapitalizmin, serbest piyasa, hür teşebbüs, özel mülkiyet gibi unsurlarıyla ortadan kalkacağını beklemek hayalcilik olur. Belki, daha önceki bunalımlar sonrasında olduğu gibi devletin görevi, kamu kaynaklarının kullanımı, uluslararası sermaye hareketleri gibi konularda yeni düzenlemeler gelecektir.
Öncelikle krizin kaynağı üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Böyle bir krize yol açacak tarzda kıtlık veya doğal felaket gerçekleşmedi. ABD'deki Mortgage krizi, günah keçisi yapılmaktadır, fakat bu ülkede planlama, araştırma tahminlerin de ötesinde. Yapılan konutlar, değerinin üzerinde hisse senetlerine dönüştürüldü ise, temsil ettiği varlığın üstündeki rakamlar gerçek rakama dönüşür. Binalar yerinde dururken senetlerin değeri sıfırlanmaz, yarıya iner, üçte bire iner. Kimsenin ihtiyacı olmayan, kimseye satılamayacak yerde ve miktarda konutlar yapılabilir, ancak bunlar ülke ekonomisini kökünden sarsacak bir miktara ulaşamaz. Böyle bir fotoğraf veya adres de görülmedi.
Belki ABD başkanının daha önce söylediklerinden bir şey çıkarabiliriz: Irak'ta sandığımız kadar petrol bulamadık. ABD bütçesi, Afganistan ve Irak masraflarını, Irak'tan elde edeceği petrolle karşılayacaktı. Ancak henüz bu aşamaya gelinmedi. Bu iki merkez ABD bütçesini kemirirken, ülkeden çıkan değer ekonomiye dönmüyor. Bu miktardaki dev ekonomi yanında az da olsa, net çıkışın eninde sonunda krize yol açması normaldir. Tıpkı ülkemizin bu denli bütçe ve dış ticaret açığı ile yüksek faizle ayakta durabilmesinin bir vadesi olduğu gibi.
Burada kriz tahlili yapmaktan çok, "krizciler"in varlığına, krizi kendi sermayelerini şişirmek isteyenlerin planlarına işaret etmek istiyorum. Yaklaşık bir yıldır, medya ve finans gücünün yarısından fazlasını elinde tutan çevreler, belirli aralıklarla "kriz müjdesi" veriyorlar. Bir finans kurumu yetkilisi veya onun adına başkası, ekonomik gücünü kullanarak medyada niye krizin geleceğini haber verir? Haberin doğru veya yalan olması ayrı bir şey. Ancak, böyle bir haber çıkınca, halk, elindeki hisse senetlerini yok pahasına satacak. Kurulu tesislerin değeri taban yapacak. Krizi yönetenler, kendi karar verdikleri zamanda ve strateji ile bu varlıkları üzerine alacaklar.
Bankalara el konurken, kuruluşlar çökerken, piyasaya sürülen paralar buharlaşırken, daha önce dolaşımda olanlar ile henüz sürülenler nereye gidiyor acaba? Kriz geçtikten sonra kimler portföyünü zenginleştirmişse bugün oradadır.
Dünya Bankası ve IMF, alt yapı ve ödemeler dengesi konusunda ülkelere yardımcı olması gereken, ABD ve AB'nin etkili kontrolündeki iki kuruluştur. Bu banka başkanının, medya kanalıyla gelişmekte olan ülkeleri, mesela Türkiye'yi daha kötü günlerin beklediğini haber vermesinin ne faydası olabilir. Ekonomiden sorumlu bakanların zaten biri gelmeden öbürü gidiyor. Pekala bunlarla başbaşa görüşülebilir. Ayrıca her ülkenin temsilcileri Washington'da, Dünya Bankası'nın da her ülkede temsilcileri var. Medya kanalıyla böyle bir açıklama basit bir hata olmayıp aynı zamanda diplomatik bir kriz olarak telakki edilmeli, gelişmekte olan ülkeler bu konuyu sorgulamalıdır.
Bu tür açıklamadan sonra küçük ve orta yatırımcı elindeki senetleri yok pahasına satacaktır. Büyük yatırımcılar zaten önceden gereğini yaptılar. Sadece borsa yıkılmayacak, domino etkisiyle, borsada kote edilmeyen diğer kuruluşlar ve sektörler de zora girecektir. Herşeyin değeri sıfırlanacak, herkes günü kurtarma telaşına düşecektir. İşte tam da bu ortamda paraları biryerlerde tutanlar, kurtarıcı rolüyle, tesislerimizi, varlıklarımızı, yarı fiyatına, beşte bir, hatta onda bir fiyatına kapacaklardır. 2001'de neler olduğunu hatırlayalım.
Krizin en şiddetli yaşandığı ABD yetkililerine IMF ile işbirliği yapmasını kimse öğütlemedi. Doğrusu IMF reçeteleri ile gelişmiş ülkelerin, ABD'nin bugün uyguladığı reçeteler taban tabana zıt. Bizden kuruluşların özelleştirilmesi, işsizlik, sosyal sorunlar gibi gerekçelerle mali disiplinin bozulmaması istenirken, ABD, zorda olan kuruluşları devletleştiriyor, piyasanın açılması, işsizliğin artmaması için piyasaya çuvallarla para pompalıyor.
Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin, önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinin yarıdan fazlasını yöneteceği hesaplanmaktadır. O halde bugünden gelişmekte olan ülkelerden bir şeyler kapmak telaşı başlamıştır. Krizin bu konuda önemli bir gerekçe mi, yoksa sırf bu yüzden mi tırmandırılmakta olduğu konusunda kesin kanaate ulaşmış değilim. Ancak kriz sonrasında birçok milli değerlerimizin elimizden çıktığını görecek olmak beni endişelendiriyor. Dünya Bankası'nın başkanı da bunun işaretini verdi.
Deprem, sel gibi felaketlerden sonra çaylaklar enkaz arasından ceset arar. Dünya bankası başkanı ise gelişmekte olan ülkelerin enkaz haline gelmesinin fitilini tutuşturdu. Çaylaklar gelmeden tedbirleri almak, bu oyuna gelmemek lazım.
Yorumlar